24 Mart 2010 Çarşamba

Dingonun Ahırı mı Burası?!


Tecrübelerime göre devletimiz, diğer ülkeleri kendine göre tasnif etmiş. Bazı ülkeler “A Grubu” bazı ülkelerse “B Grubu” olarak değerlendiriliyor.
A Grubu ülkeler adından da anlaşılacağı gibi kendisine vize vs sorul(a)mayan, vatandaşları ülkemizde dilediğince gezip eğlenebilen ülkeler.

Bunların “üstünlükleri” , bütün dünyada olduğu gibi bizde de en başından kabul edilmiş!
Bir de B grubu ülkeler var ki bunların muamelâtta A grubu ülkeleri ile farkları A ile B arasındaki alfabetik farkın çok ilerisinde! Yani öyle “ Canım A grubu ülkeleri vizesiz giriyor, sen de vizeyel gir de istediğin kadar kal!” falan gibi değil.

Diğerlerini bilmiyorum ama meselâ ilginç bir örnek olarak Azerbaycan Cumhuriyetinin durumu hakikaten ilginç.

Azerbaycan hem soy hem kültür kardeşimiz bir ülke. Aramızdaki Stalin eseri sınırlar olmasa hani Anadolu coğrafyasının Hazar sınırı diyebileceğimiz bir memleketimiz.
Peki Azerbaycan Cumhuriyeti’nin devletimiz nazarındaki alfabetik yeri neresi?
Devletimiz Azerbaycan’ı “B grubuna” dahil etmiş. Yani? Yanisi şöyle…

Azerbaycan gibi gerçekten kardeş ve dost bir ülkenin vatandaşları, dost ve kardeş bir ülkeye vizeyle girip çıkabiliyor! Bu, kardeşinizin evine randevuyla gidip gelmeye benziyor. (Şimdilerde moda oldu ya, davetiyelerin altında herhalde biraz utanıldığından “LCV” kısaltmasıyla eklenen o batı kuruluğundaki hijyenik notlar gibi…) “Hoop bilader! Öyle çat kapı gelmek var mı be yahu? Dingonun ahırı mı burası? Excuse me madame,sir! Please come in…(Pardon Mr and Mss. Smith size demedim, siz buyurun, girin..”)

Yani Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları maazallah memleketimizde kalır, çalışır, mal mülk edinir, işimizi elimizden alır, bizi aç bırakır, endişesinden dolayı, bu “şahısların” cennet vatanımıza girişleri kanun ve nizamla tahdit edilmiş bulunuyor.

E ne de olsa kaleye, “gapı”, iyiye “yahşi” diyen cahil ve fakir insanlar bunlar. Devlet bir kanun ve nizam uygulamasa maazallah memleketin hali ne olur? Her yeri Azerbaycanlılar basar sonra!

Her ne kadar yarıya yakınının evinde piyano, hepsinin evinde kitap ( o her ne işe yarıyorsa artık?), hepsinin dağarcığında şiir ve bütün bunların önemini hiç anlayamayan mankafalarımızın dahi anlayabileceği kadar bol petrolleri olmasına rağmen Azerbaycan Cumhuriyeti vatandaşları bizim için ancak Kenya, Uganda, Sudan, Kongo mesabesinde bilinmez bir garip ülkedir. Bazıları Türk olduklarını söylese dahi bunun ehemmiyeti yoktur, çünkü bizim gibi görgülü, bilgili ve zengin bir milletin yanında esamisi okunmaz!

Birinci derece yakını vatandaş olmuş Azerbaycan vatandaşlarının, bu memlekette barınması nasıl oluyor derseniz. Yetkililere sorsanız onlar ellerini kollarını sallayarak gezebilir sanırsınız. Hayır! Bir kere vizelerini alacaklar öyle gelecekler! Sonra? Sonra yaklaşık altı yüz liralık bir masraf ve şimdi sayamayacağım kadar evrakla mülki amire müracaat edip en fazla altı ay kalabilecekler!
O sırada Didim’de Birleşik Krallık vatandaşları evlerini alıp satacak hatta yörenin “Real Estate” (Emlak)piyasasını da düzene sokacaklar! Soksunlar efendim bir şey dediğimiz yok! Madem ki piyasa vardır herkes tezgahını açsın, alsın satsın!
İyi de madem piyasa vardır, madem pazar, zenginlik getirmektedir Azerbaycanlı’ların günahı nedir?

Kendi kardeşlerinin evine bin bir sorgu -sual ve bürokrasiyle geldikten sonra en fazla bir ay kalabilen insanların kabahati nedir?

Şunu da belirteyim, bir ay sonra giriş çıkış yapmayan Azerbaycan vatandaşları, dört yüz milyon civarında ( Çok özür dilerim aslında çok değerli paramızla sadece “dört yüz TL” diyecektim..) veya daha fazla cezaya çarptırıldıkları gibi bir de ülkeye belli bir süre giriş çıkışları da yasaklanıyor!

Bir de ülkemizde yüz bin vatandaşının gayet rahat ikamet ettiği, çalışabildiği, devletimizin de adlarını herhalde teker teker bildiği için sayılarını “yüz bin” diye telaffuz edebildiği, bir devlet var!

Bu devlet daha on beş, yirmi yıl evvel, şimdi ülkemize girişlerini engellediğimiz, kelime hazneleriyle “yahşi” diye dalga geçtiğimiz, fakir diye küçümseyerek ikinci sınıf saydığımız insanların topraklarının beşte birini işgal etmiş, işlediği cinayetler ve tecavüzler bütün dünyada belgelenmiş açıkça katil ve mütecaviz bir devlet!

Bu devlet, başkenti dahi kendisine, “yahşi” fakirlerin armağanı olan, asırlarca Türk merhametiyle hayatta kalıp Rus İmparatorluğu’nun avcı köpekliğiyle kendisine devlet edinebilmiş inanların kurduğu bir devlet.
Bu devlet, seksen dört diplomatımızı şehit etmiş, başkanı da bizzat katliam yapmış teröristlerin hüküm sürdüğü bir devlet!

Bu devlet,, dünyaya hiçbir katma değer katmayan, ülkemizin topraklarında gözü olduğunu hâlâ pervasızca söyleyen, daha bir asır evvel dedelerinin işlediği cinayetlerin hesabını vermemiş bir devlet!
Böyle bir devletin vatandaşları, bizim topraklarımızda, Türk yurdunda ellerini kollarını sallayarak ve anladığımız kadarıyla devlet himayesinde yaşayabiliyor, çalışabiliyor! Yani açıkça “A grubu” bir ülkenin vatandaşıyla aynı muameleye tabi tutuluyor!

Ve bir memlekette kaçak yaşamanın mevzuatı bütün dünyada belli iken kardeşlerine “kanun uygulayıp” kaçaklara kanun işletemeyen bir ülkede bu gün demokratikleşmeden, refahtan, hukuk devletinden bahsediyoruz! İyi de Ermeni’lerin “daha eşit” sayılmaları niçin?
Herhalde adları Türkçe olmadığı, kaleye “gapı”, iyiye “yahşi” diyen “vahşilerden” olmadıkları için?






Hiç yorum yok: