31 Mart 2010 Çarşamba

Irak Türklüğü’ne İlgimiz Ve Bir Medenî Model Olarak Türkmen Varlığı




Kerkük’le ilgili tartışmalarda nevzuhur liberaller, Irak Türk’lerine gösterilen yakınlığın Kuzey Irak Kürt topluluğuna gösterilmediğinden yakınıyorlar.
Bu konu hakkında bilgisizdirler. Bunun yanı sıra enternasyonalist oldukları için millet-kavim ilişkisini zaten hiç anlayamazlar. İlaveten Ortadoğu denen coğrafya’da Kürt’lerin ülkelere göre durumlarını ayrı ayrı tahlil etme gereği de duymazlar. Sadece Hüsnü Mahalli bu konuya değinmektedir, onun söyledikleri de nedense kulak arkası edilmektedir.

Irak Türklüğü ile “öncelikli” olarak ilgilenilmesinin haklı sebepleri var.
Birincisi Irak diye adlandırılan coğrafya Türk’lerin Anadolu’ya yerleşmelerinden çok önce tanıdıkları, yerleştikleri ve hüküm sürdükleri bir coğrafya.
İkincisi bu coğrafya, kültürel olarak da İran Türklüğü ile derin tarihî bağı olan bir coğrafya.
Üçüncüsü de bu coğrafyada, Türk’ler etnik, ırkçı husumetlere en fazla hedef olmuş topluluktur.
Herkesin gözünde Kürt etnik ırkçılığını popülerleştiren Halepçe katliamına karşılık Irak’ın Türk hakimiyetinden koptuğu tarihten sonra bölgedeki Türk varlığına yöneltilen saldırıları nedense kimse bilmiyor. 1959 Kerkük Katliamı ile ilgili olarak Sadun Köprülü’nün şu satırları ibret vericidir.

Irak’ın İhtilalinin yıl dönümünü 14 Temmuz 1959 günü Komünist, Kürtler, ellerinde iplerle, silahlarla dolaşmakla, bir avuç olarak Kerkük’ün atlas caddesinde bir Türkmen gazinosuna saldırıda bulunarak, Osman Hıdır Türk’ü kurşunla şehit ederek sürüklemeye başlamışlardır.

Türkmenler bu Kürtlere, Komünistlere karşı durmak, savaşmaya katılmak isteyerek, ikindi tümen tarafından bir bildiri yayınlanarak, dışarı, sokağa çıkma yasaklanması bildirildi, Bu yasaklık belli oldu ki, yalnız Kerkük Türk’ü için imiş, Türklerde yasaya, sisteme, düzene saygı gösteren millet oldukları için, buyruğa uyarak her kes evine yüzleştiler.

Kürt Komünist subay, askerleri Kerkük’ün her bir yerini, ablukaya silahlılarla sardıktan sonra, tüm Kürt yerlerinden gelen Komünist, Kürtler, Türkmen evlerine saldırdılar, doğru Türk olanların adları, yanlarında yazılarak, askeri Kışlaya götürdüler, kurşuna dizdiler, önde tanılan Türkçü şehit Ata Hayrullah, İhsan Hayrullah kardeşler, Kasım, Ali Neftçi, Mehmet Salahattin avcı kardeşler, Nihat, Cihat, Emel Fuat Muhtar üç kardeşlerle, çok sayıda Milliyetçi, Türkçü gençlerimiz, şehit olmuştu, ondan sonra Allah’tan korkmayan,Komünist Kürt canavarlar Irak Türklerinin temiz cesetlerini caddelerde, sokaklarda sürükleyerek, kimi Irak Türklerinde, diri, diri iki ciplere bağlamakla, ters yöne giderek, cesetlerini ikiye bölmüşlerdir.

Irak Türk’lerine karşı bu ve benzeri şiddet sadece 1959’da da uygulanmamıştır. 1991 yılı Nisan’ında bilhassa Altunköprü’de Türkmen gençleri katledilmiştir. Bunlar sadece bilinen örneklerdir. Irak Türk varlığına karşı suikastler ve yağmalar 2003’ten bu yana hız kazanmıştır.
Irak Türk’lerine karşı husumetin muhtemel sebeplerinden biri, milletleşememiş ve egemen bir devlet kuramamış Kürt azınlığın, tarihî kini ve öfkesidir.

Yukarıda aktardığımız gibi Türk’lere yöneltilen şiddetin ön saflarında Kürt’lerin olması, 1. Dünya Savaşı’ndaki Ermeni ihanetiyle büyük benzerlik göstermektedir.
Irak Kürt azınlığının, Irak’ın eğitim ve gelir düzeyi en düşük grubu olmasının da mutlaka bu öfke ve ihanette payı olmalıdır. Nitekim Ortadoğu’da Kürt’lerin ayırıma uğramadığı, millî kimliğin bir parçası sayıldığı tek ülke Türkiye’dir.

Türkiye’de Kürtler, kökenlerine bakılmaksızın, yargıdan, devlet istihdamından, sağlıktan yararlanıp mülk edinip iş kurup rahatlıkla öğrenim görebilirken Suriye ve Irak’ta Arap, İran’da Fars kavmiyetçiliğinin baskısı altında ezilmişlerdir, ezilmektedirler.
Buna mukabil, Irak’ın eğitim açısından en seçkin grubu olan Türk’ler, ilkel bir egemenlik anlayışıyla yok edilmek istenmiştir. Halbuki Irak Türk’lerinin Irak’ın medeni dünyaya intibakı hususunda payları büyüktür.

Irak, bir “yapay” devlettir. Bölgedeki millî yerleşimlere ve egemenlik bakiyesine göre değil, tamamen batı devletlerinin keyfî tutumuna göre haritaya konulmuş bir devlettir ki sorun zaten buradan çıkmaktadır.

Yapay bir devletin, vatandaşlarının “milletleşmesinde” bir rolü olamaz. Sanırım batılı devletler bunu çok önceden bildikleri için, kontrol edilebilir harita devletleri yaratmışlardır.

Dolayısıyla Irak, milletleşmede ilerlemiş ama zihniyet açısından kavim seviyesinde kalmış bir Arap çoğunluk, milletleşme bilincine çoktan ulaşmış ve bölgenin eski hâkimlerinin çocukları olan Türk’ler ve her türlü kültürel ilişkiden kaçmış, ticarete uzun zaman kapalı kalmış ve feodaliteye körü körüne bağlı bir kabile toplumu olan Kürt’lerin birbirlerine “yapıştırılmasıyla” meydana getirilmiş bir devlettir.

Burada sorun bizim Irak Türk’lerine yönelik seçici ilgimiz değildir. Sorun Kuzey Irak Kürt topluluğunun, “Iraklılaşmaya” gösterdiği direnç ve yabancı korkusudur. Gerçi birbirlerinden bu kadar ayrı üç topluluğun “Iraklı” kimliğinde buluşması ne derece mümkündür, o da tartışmalıdır.

Kuzey Irak Kürt topluluğu, Türkmen komşularının derin tarihî tecrübesini ve milliyet şuurunu anlayamamaktadır. Bu da doğaldır çünkü tarihlerinde “devlet” diye saydıkları kasaba aristokrasileri ile bu tecrübeyi yaşamaları mümkün değildi.

Bu durum, kuvvetle muhtemeldir ki Kuzey Irak Kürt topluluğunda ciddi bir aşağılık kompleksine yol açmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’de Kürt kökenli Türk vatandaşların, bütün ırkçı/ayrılıkçı tahriklere rağmen millî kimliğin bir parçası haline gelmiş olması bu topluluğu daha da hırçınlaştırmaktadır.


Kuzey Irak Kürt topluluğunun bölgedeki siyasî varlığı tamamen ABD askeri güçlerine bağlıdır. Bu durum, Kuzey Irak Kürt topluluğuna kalıcı bir devlet kuramayacağını açıkça göstermektedir ki Barzanî bu gerçeğin farkına vararak Türkiye ile birleşebileceklerini ifade etmiştir.
Olayların hepsinin ortak paydası daha önce bahsettiğimiz gibi Kuzey Irak Kürt topluluğunun etnikçi asabiyeti, yabancı korkusu, devlet tecrübesizliği ve milletleşme yetersizliğidir.

Şu tarihten sonra da Kuzey Irak Kürt topluluğunun sırf resmi dairelere sahip bir devlet meydana getirdiği için bir “ulus” haline gelmesini beklemek sosyolojinin bütün gerçeklerine aykırı, siyasi bir eyyamcılık olmaktan öteye gidemez.

Kuzey Irak Kürt topluluğu, Türkiye’den bir muhabbet ve benimseme görmek istiyorsa, en başta kendi komşuları olan Irak Türk’lerinin varlığını korumaya özen göstermelidir. Bu işte asıl sorumluluk Kuzey Irak Kürt topluluğuna düşmektedir. Yoksa tapu kayıtlarını yakarak, bombalı eylemlerde katlederek, dillerini yok sayarak, silahsızlandırarak nüfusları neredeyse kendileri kadar olan Irak Türkmen’lerine düşmanlık gösterdikten sonra Türkiye Türk’lerinden yakınlık beklemek ne mantığa ne vicdana sığar.

Bizim için aslolan, öncelikli olan, Irak Türk’lerinin esenliğidir. Irak Türk’leri, tamamen yapay bir devlet olmasına rağmen, vatandaşı oldukları Irak devletine her zaman sarsılmaz bir bağlılık göstermişlerdir. Onların devlet düzenine gösterdikleri bu bağlılık, Irak vatandaşlığının medeni seviyesini yükseltememiş, maalesef etnikçi Kürt asabiyeti ve Arap kavmiyetçiliği tarafından sürekli sömürülmüştür.

Türkiye’de sık sık telaffuz edilen ve fakat sürekli yanlış şekilde etnik ırkçılıkla bağdaştırılmaya çalışılan “farklılıkların” birliğine örnek, Kürt etnik ırkçılığı değil, Irak Türk’lerinin Arapça konuşarak Irak devletinin bütünlüğünü gözeterek bunun yanı sıra kendi millî bilinçlerini koruyarak barışçı şekilde yaşamış olmalarıdır. Bunun sebebi de milletleşmiş bir topluluk olarak, devletin hukuk sağlayıcı rolünü, feodal Kürt etnikçilerine ve Arap kavmiyetçilerine göre çok önceden biliyor olmalarıdır.

Dolayısıyla Irak konusunda Irak Türkmen’lerine seçici, önceleyici ilgimiz hem doğaldır hem de gereklidir.

Irak yapay devleti vatandaşları, ülkelerinde huzur istiyorlarsa Türkmen komşularının kanun ve nizama bağlılıklarını, entelektüel ilgilerini ve medeni seviyelerini örnek almalıdırlar. Aksi takdirde sırf Kürtçe antetli resmi kâğıtlar basabildikleri için ne adaleti ne de huzuru bulabilirler.



2 yorum:

selcen dedi ki...

Harika bir yazı.Ellerine diline sağlık.Seninle gurur duyuyorum.

Afşar Çelik dedi ki...

Ekisk olmayın Selcen Hanım :) Teşekkürler...