20 Ekim 2009 Salı

İlke Düşmanlığı, Etnik Irkçılığa Liberal Destek Ve Liberallerde Ahlâk Yoksunluğu

Bir grup etnik terör örgütü militanının dağdan inmesi başta bir kısım liberaller olmak üzere özellikle etnik ırkçı kesimde bir bayram havasıyla karşılandı. (Burada kısaca “liberaller” diye bahsedeceğim kesim etnik ırkçılıkla hemhal olan liberallerin bir kısmıdır. Yoksa bu ahlakdışı siyasete karşı olan şüphesiz ilkeli ve sayıları nispeten az liberaller de vardır..)

Etnik ırkçıların tavrı, “Sizin kanununuza da kitabınıza da aldırmıyoruz, biz emirle geldik kılımıza bile dokunamazsınız!” mealinde konuşan ve yarısından fazlası da salıverilen teröristlerin kabadayılığını kutlamakla ortaya kondu. Bunu anlamak kolay.

Öte yandan liberallerin “Dağdan inilsin, kan dursun da nasıl durursa dursun!” , mealinde yazıp mesela Bekir Berat ÖZİPEK* gibi “Tuzu kuru olanlar, bu şiddet ne kadar sürerse sürsün kendi çocuklarının ölmeyeceğinden emin olmanın gayri ahlaki rahatlığı içinde esip savuranlar, ihanet edebiyatı yapanlar, siyasi ölüseviciler, başkasının çocuğunun hayatı üstünden cesaret gösterileri yapsınlar..” diyerek terbiye sınırını aşanlara anlam vermek daha zor…
Bu tip cümleler, etnik ırkçılığa ve onun terör metoduna karşı olanlara hitaben o kadar sık kullanılır oldu ki kimse bu tavrın ardındaki faşizmi, terbiyesizliği ve ahlâksızlığı fark edemez oldu. Adeta kulaklarımız bu tip cümlelerle nasır tuttu.

Bakir Berat’tan aktardığımız cümleler, immoral (ahlâkı göz ardı eden) bir siyaset anlayışının liberallerimize nasıl sirayet ettiğinin en önemli ve düşündürücü delili.
Ahlâk, doğrudan doğruya, “zarar vermemek iradesidir.”

Yani bir tercihle ortaya çıkan, otomatik olmayan zararsızlık davranışlarının genel adıdır.
Siyasette, iktisatta, hayatın her alanında, toplumun sürdürülebilmesi, toplumun genelinde, ahlâkî davranış üzerindeki güçlü bir mutabakata duyulan güvene dayanır.
Peki ahlâklı davranış, devlet zor kullanıcısı yüzünden mi sürdürülür? Marksistler bir takım nevzuhur liberaller buna “evet” diyebilir. Böylece, ahlâkın materyalist ve “akılcı” izahını yaptıklarını düşünebilirler.

Oysa insan yalnızken dahi kurallı yaşamak iradesi gösteren, irade sahibi tek canlıdır. Çünkü aksi halde hayatta kalamaz.

Buraya kadar yazdığımız satırların arasında kendilerini hissettiren anahtar kelimler herhalde şunlardır: Etik, kural, ilke…

Dikkat edilirse bu kelimelerin tamamı “kavramlara” işaret eder.
Buraya kadar ki yazımızın özeti de şudur: Kavramlara dayanmayan hiçbir “ahlâkî” eylem yoktur! Hatta burada “ahlâk” kelimesi de gereksizdir. Çünkü insanlık tarihinin en gaddar liderleri dahi, zulümlerine kavramsal temeller oluşturmak mecburiyetinde kalmışlardır.
Ama bizim için önemli olan “zarar vermemeye” yönelik eylemlerdir, yani “ahlâkî” eylemler...
Liberal düşünceyi diğerlerinden ayıran, insan eylemi üzerindeki kavramsal çatının farkına varmış olmasıdır. Bu kavramsal çatının, toplumsal düzeni oluşturan, kendiliğinden doğmuş adil davranış kuralları halinde tecelli ettiğini keşfedenler liberal düşünürlerdir.

Liberal kuram, insan eyleminin, etik eleştiriye tabi tutulmaksızın değerlendirilemeyeceğini ön görür. Bunun en basit örneklerinden biri de önce John Locke daha sonra Nozick tarafından ortaya konan ve mülkiyet hakkını anlamlandıran “yetkilendirme kuramıdır”.
Kısacası “Ahlâkî açıdan yanlış olan hiçbir eylemin faydasına bakılamaz!”

Peki Türk liberalleri mevcut siyasî tabloda liberal ilkelerin ve düşünüş tarzının neresindedir?
Mevcut siyasette, sol kamptan tevarüs ettiği “silâhlı propaganda” (terör) yöntemini kullanan bir örgüt ve ona açıkça destek olan bir partinin varlığına karşı ülkemiz liberallerinin herhangi bir eleştirisi var mıdır?

Terör yoluyla, tehditle , cana kast ederek,i isteklerini kabul ettirmeye çalışan bir örgütlenmenin eylemi ahlâkî midir, değil midir? Elbette değildir. Bu durumda, böyle bir örgütün amaçlarının, felsefesinin, toplumsal tabanının herhangi bir önemi olabilir mi?

Etnik ırkçılık hem terör hem de “siyaset” ayağında kendini kitlelere mal ettirerek meşruiyet kazanmak istemektedir. Ahlâk dışı, bunun ötesinde açıkça hukuk dışı bir eylemin, bir örgütlenmenin bir toplumsal tabana dayanması onu meşru kılamaz.

Herhangi bir grubun davranışlarını, o grubun felsefesinden bağımsız değerlendiremeyiz. Felsefesi, “kendiliğinden doğmuş adil davranış kurallarıyla” çelişen her birey veya örgütlenme ya ayıplanır, dışlanır veya mahkûm edilir ve hakları kısıtlanır.

Peki, kendi düşünce okulları etik üzerinde bu kadar ince eleyip sık dokurken, insan eyleminin kavramsal çatısına özen gösterirken ülkemiz liberalleri etnik terörü ve onun siyasi ayağını nasıl eleştirmektedir?

İnanılmaz bir etik boşluğu içinde maalesef ülkemiz liberalleri böyle bir eleştiri getirmemektedir.
Bunun yerine “Nasıl olursa olsun!”… diyerek terörün bitmesi gerektiğinden bahsetmekte, işleri, eylemleri belli kurallara ve ilkelere göre yargılayanlara da Bekir Berat’ın terbiye yoksunu ifadelerine benzer cümlelerle saldırmaktadırlar.

Ahlâk aynı zamanda davranışların yargılanmasını da gerektirir. Hangi davranışları kabul edilebilir bulduğumuzun ölçüsünü bize ahlâk verir. “Bombalar savaşın bir parçası!” , “Sizin kardeşiniz değilim!”, “ Muhatap İmralıdır!”, “PKK Kürt halkının meşru savunma gücüdür!” diyenlere karşı liberal ilkelere göre tek kelime etmemiş veya kerhen iki kelam etmiş insanların, teröristlerin yargılanmasını veya yok edilmesini isteyenlere “siyasi ölüseviciler” gibi son derece terbiyesizce hitap etmesi ne liberalizmle ne de genel ahlâkla bağdaşabilir. Bu tip cümleler, terörden medet uman, onun desteğiyle aldığı oylarla temsil kurumumuzu istismar eden adamlar için daha uygundur.

Ama ülkemiz liberallerinin kökten devlet ve millet kavramlarına düşmanlıkları gözlerini öyle karatmaktadır ki bu iki kavrama düşman olan herkesle hiçbir ahlâkî tetkike gerek duymaksızın rahatlıkla kaynaşabilmektedirler.

Devletimiz sanki bir kısım vatandaşlarının nefes almasını dahi imkânsız kılacak kadar büyük bir zorbalık göstermektedir de etnik ırkçı örgüt bu kesimin meşru sözcüsüymüş gibi bir havanın en başta gelen destekçisi maalesef ülkemiz liberalleri… Ne devletimiz böyle totaliter ve kıyıcı bir devlettir ne de Kürt kardeşlerimiz ezilen bir topluluktur. Seyahat, mülk edinme, çalışmak özgürlüklerine hiçbir resmi ve gayri resmi kısıtlanma getirilmemiş ve zaten getirilmemesi gereken kardeşlerimizin terörle temsil edilmesine en başta itiraz etmesi gereken liberallerimiz hem bunun vebalini nasıl taşıyabileceklerini hiç düşünmemekte hem de terör karşıtlarına, vatansever insanlara “siyasî ölü sevici” diyecek kadar terbiyesizleşebilmekteler.

Kötülerin eylemleri(adaletsiz) ile iyilerin (âdil)kavramsal davranışlarını bir tutmak insana ihanettir ve liberallerimiz bu ihanetin baş rol oyuncularıdır! Kötülerin güce dayalı ilkesizliğinin çözümü, ona bir ilke sahibiymiş gibi davranmak değildir! Ahlâken yanlış olan, tartılmaya layık değildir. Ahlâkdışı eylem derecesine göre sınırlandırılır ama asla ahlâkî bir eylem gibi tartışmaya açılmaz! Bugün ülkemizde terör üzerinden siyaset yapanları eleştirmemenin vebali buradan kaynaklanır.
Şehitlere şehit dememizin sebebi, “ahlâka” dayalı kavramlaştırmamızdır.

Eğer bu kavramlaştırma “siyasi ölü sevicilikse” o zaman kavramsal olmayan, ilkesiz her türlü davranışla, ahlâkî davranışların birbirinden hiçbir farkı olmamalıdır. Liberallerimiz zaten milletimizin kavramsallaştırma dağarcığına açık bir nefret besledikleri için ahlâksız ve hukuksuz terör eylemlerini ve bu eylemleri destekleyenleri eleştirmemekte “ne pahasına olursa olsun!” anlayışını bize etik diye yutturmaya kalkmaktadırlar.

Bir pahadan bahsetmek için önce bir değerden bahsetmek lâzım yani elde edilmesi ve korunması arzulanan bir varlıktan bahsedebilmemiz lazımdır. Bu da ahlâka dayanmak demektir. “Ne pahasına olursa olsun!” demek ahlâkın sınırlarını tanımamak demektir. Bu durumda liberallerimiz için mesela 2. Dünya Savaşının Naziler tarafından kazanılmasının da bir önemi olmayacaktı, çünkü Nazilerin zaferi de kanı durduracaktı.

Ülkemizde liberalizm solun yaşadığı yabancılaşmanın tam göbeğindedir ve bu sadece bir olgu olarak millete yabancılaşmak değildir. Aynı zamanda milletimizi bir arada tutan değerlere ve “ahlâka” da yabancılaşmadır ki etnik terörün kavramsal eleştirisini bile yapmaktan aciz bir grup insanın ağzından bu milletin çoğunluğunun kanaatinin “siyasi ölüsevicilik” diye nitelendirilmesi, sürekli yıpratılan, dalga geçilen ama önemini kaybetmeyen “ihanet” kavramının en düşündürücü örneğidir.
* Star, 20.10.2009

Hiç yorum yok: