11 Kasım 2014 Salı

Bir Yorum Bin Musibete İşaret Edebilir


Milliyetçiliği Nakşilerden mi Nurculardan mı öğrendik?
Önce Müslüman olup olmadığını,Allaha iman edip etmedigine söyle Nevin Ersoy Çelik.Eğer Müslüman olup bu ancak ateist ve İslam düüşmanı yaratıkların yazabileceği hezyanlarından dolayi külliyen kafir oldun.Yok ateist ve İslam düşmanı biri isen ozaman da Türk Milliyetçisi olamiyacağın gibi,Türkde olamazsin,zira Müslüman doğup İslama düşman olan dejenere tipler olsa olsa Allahsız Ulusalcı Perinçek pisliğinin sevdalılarından biri olup Türkün azılı düşmanıdırlar.Bu vesileyle her iki katagoride de patolajık ruh halini taşiyan bu mürtedlerle ' Hıra dağı kadar Müslüman ,Tanrı dağı kadar Türküm' imanına sahip Ülkücülertin işi olmaz.TTK

Yukarıda, fakirin Haberiniz.com’daki  bir yazısına gelen yorumu hiçbir değişiklik yapmadan aktardım.
Bana göre yazının ideolojik ve psikolojik olmak üzere iki önemli yönü var.
İdeolojik yönü, yorum yazarının Türk Milliyetçiliğinden ne anladığı ve neden böyle anladığını gösteriyor.

Psikolojik yönü ise bugün kendisini Türk Milliyetçiliğinin yegâne sahibi sanan, kendilerine “ülkücü” diyen siyasi milliyetçilerin,  dünyaya ve insanlara hangi ruh haliyle baktıklarını göstermek açısından önemli.

Yorum yazarı, paragrafın bütününden anladığımız kadarıyla başka bir yorum yazarını ve elbette  söz konusu asıl yazıyı, milliyetçiliğin  “ölçülerine” göre eleştiriyor. Peki yorum yazarının milliyetçilik ölçüsü ne? Paragraftan anlayabildiğimiz kadarıyla  yorumcu tek bir ölçü kullanıyor: Din!

İnsanların dine yakınlıklarını, akıl yürütürken dine verdikleri önemi gözettiğini görebiliyoruz. Bu arada şunu da görüyoruz: Yorum yazarı din konusunda da tartışılmaz bir otorite olarak ahkâm kesip insanların imanlarını ölçebiliyor.

Peki Türk Milliyetçiliğinde ölçü nedir? Şahsen bir “ideoloji” olarak görmesem de bireysel  ideolojik tercihlere yön vermesi ile ideolojik bir boyutu olduğu kesindir.

Peki bir ideolojiyle   hangi yolla ilgileniriz? Elbette akılla. Bir muhakeme işi olarak ideolojinin akılla ilgisi, onun eleştirilebilmesine dayanır. Bir muhakeme işinin yönlendiren bir anlayış olarak milliyetçilik de şüphesiz akılla savunulur ve akılla geliştirilir.

Peki bu yaklaşımın içinde “Değiştirilmez naslara ve nakillere dayalı olduğu iddia edilen ve savunulan ”  bir tavır olan dinciliğin yeri olabilir mi? 
Dincilik, içinde akla ve muhakemeye yer veren bir anlayış değildir. Bunu bu yazının neresinden çıkarsıyoruz? “Önce Müslüman olup olmadığını,Allaha iman edip etmedigine söyle…”  cümlesinden. Yorum yazarı, bir başka yorumcunun akıl yürütmesini eleştirirken, akıl yürütmenin tutarlılığından ziyade, yorumcunun imanıyla ilgileniyor. Bu, dini,  akıl yoluyla kurumuş bir  büyük önerme olan ideoloji yerine koymak yanılgısıdır.
Yorumun hiçbir yerinde ,  eleştirilen hangi metinse; onun yanlışlığının sebebini izah etmek gayretinden eser yoktur. Çünkü yorumcunun ideolojik bir bilgisi ve görgüsü yoktur. Ama dini ideoloji sanmak yanılgısı ortadadır.
Yazının ikinci sakat yönü psikolojisidir.
Yorumcu, eleştirdiği yorumcuya daha ilk cümlede saldırmaktadır. Bu saldırısında, bir Müslüman olarak diğer insanlardan duyduğu doğal üstünlüğü çekinmeden ortaya koymaktadır. Yorumcunun daha ilk cümlesi otoriter bir kişiliğe işaret ediyor. Yorumun geri kalanında bu ruh hali dinin  bir gereği olarak meşrulaştırılıyor, “aklîleştiriliyor”. Yorumcu muhakemede açık gerçekleri ve bu gerçeklere işaret eden delilleri kullanmak yerine alabildiğine saldırgan ve yargılayıcı davranmayı, kendince ahlâkî bir gereklilik olarak görüyor.

Burası önemli çünkü her ne kadar kendisini bir Türk Milliyetçisi veya “ülkücü” olarak tanımlasa da özünde, din adına kelle kesen ve dindeki fanatizmlerini gurur vesilesi sayan IŞİD vs ile aynı psikolojiyi paylaştığını göremiyor.

Yorumcu bütün bir paragrafta,  akıl baliğ bir insanın ahlaki tercihine bırakılmış bir dini, kendi uhdesinde ve mülkiyetinde sanacak kadar benmerkezcidir.

Ayrıca yorumcu,  kendi ölçülerini koskoca bir dinin ölçüsü sayabilecek kadar da kibirlidir.
Yorumcunun dünyaya bakışı ise tümüyle gerçeklikten uzak ve nevroz izlenimi uyandıracak kadar  yabancılaşmıştır.

Peki bunun münferit bir aşırılık olduğunu söyleyip konuyu kapatabilir miyiz? Maalesef bunu yapmamız mümkün değil.

Çünkü yorumcu zımnen kendi kişiliğinde ve tutumunda, bütün bir siyasi camianın zihniyetinin tezahür ettiğini iddia ve ilan ediyor. Buna bireysel bir iddia diyebiliriz belki ama yorumun içindeki “milliyetçi” ve “Türk” kelimelerini çıkardığımızda  geriye salt  siyasal İslamcı /şeriatçı  bir metin kalıyor.

Bu yorum metni, Türk milliyetçiliğinin, kurucularının akılcı ve medeniyetçi çizgisinden nerelere sürüklendiğini açıkça gösteriyor. Bugün   milliyetçilik, artık yorum yazarının zihniyetini, ve bakışını paylaşan kitlelerin elinde alabildiğine tahrif  ve istismar edilmektedir.

Milliyetçi oyların neden dinciliğe kaydığını merak edenler için bu yorum önemli bir numunedir.

Ama  siyasetin, oy ticareti olmanın ötesinde  ahlâkî bir mücadele olduğunu düşünenler  için hayatı dinleştirmeye kalkmanın,  insanı insanlıktan nasıl çıkardığını göstermesi açısından önemli….

Hiç yorum yok: