Milliyetçiliği Nakşilerden mi Nurculardan mı öğrendik? |
“Önce Müslüman olup olmadığını,Allaha iman edip etmedigine söyle Nevin
Ersoy Çelik.Eğer Müslüman olup bu ancak ateist ve İslam düüşmanı yaratıkların
yazabileceği hezyanlarından dolayi külliyen kafir oldun.Yok ateist ve İslam
düşmanı biri isen ozaman da Türk Milliyetçisi olamiyacağın gibi,Türkde
olamazsin,zira Müslüman doğup İslama düşman olan dejenere tipler olsa olsa
Allahsız Ulusalcı Perinçek pisliğinin sevdalılarından biri olup Türkün azılı
düşmanıdırlar.Bu vesileyle her iki katagoride de patolajık ruh halini taşiyan
bu mürtedlerle ' Hıra dağı kadar Müslüman ,Tanrı dağı kadar Türküm' imanına
sahip Ülkücülertin işi olmaz.TTK”
Yukarıda, fakirin Haberiniz.com’daki
bir yazısına gelen yorumu hiçbir
değişiklik yapmadan aktardım.
Bana göre yazının ideolojik ve
psikolojik olmak üzere iki önemli yönü var.
İdeolojik yönü, yorum yazarının
Türk Milliyetçiliğinden ne anladığı ve neden böyle anladığını gösteriyor.
Psikolojik yönü ise bugün
kendisini Türk Milliyetçiliğinin yegâne sahibi sanan, kendilerine “ülkücü”
diyen siyasi milliyetçilerin, dünyaya ve
insanlara hangi ruh haliyle baktıklarını göstermek açısından önemli.
Yorum yazarı, paragrafın
bütününden anladığımız kadarıyla başka bir yorum yazarını ve elbette söz konusu asıl yazıyı, milliyetçiliğin “ölçülerine” göre eleştiriyor. Peki yorum
yazarının milliyetçilik ölçüsü ne? Paragraftan anlayabildiğimiz kadarıyla yorumcu tek bir ölçü kullanıyor: Din!
İnsanların dine yakınlıklarını,
akıl yürütürken dine verdikleri önemi gözettiğini görebiliyoruz. Bu arada şunu
da görüyoruz: Yorum yazarı din konusunda da tartışılmaz bir otorite olarak
ahkâm kesip insanların imanlarını ölçebiliyor.
Peki Türk Milliyetçiliğinde ölçü
nedir? Şahsen bir “ideoloji” olarak görmesem de bireysel ideolojik tercihlere yön vermesi ile ideolojik
bir boyutu olduğu kesindir.
Peki bir ideolojiyle hangi yolla ilgileniriz? Elbette akılla. Bir
muhakeme işi olarak ideolojinin akılla ilgisi, onun eleştirilebilmesine dayanır.
Bir muhakeme işinin yönlendiren bir anlayış olarak milliyetçilik de şüphesiz
akılla savunulur ve akılla geliştirilir.
Peki bu yaklaşımın içinde “Değiştirilmez
naslara ve nakillere dayalı olduğu iddia edilen ve savunulan ” bir tavır olan dinciliğin yeri olabilir
mi?
Dincilik, içinde akla ve
muhakemeye yer veren bir anlayış değildir. Bunu bu yazının neresinden
çıkarsıyoruz? “Önce Müslüman olup
olmadığını,Allaha iman edip etmedigine söyle…” cümlesinden. Yorum yazarı, bir başka
yorumcunun akıl yürütmesini eleştirirken, akıl yürütmenin tutarlılığından
ziyade, yorumcunun imanıyla ilgileniyor. Bu, dini, akıl yoluyla kurumuş bir büyük önerme olan ideoloji yerine koymak
yanılgısıdır.
Yorumun hiçbir yerinde , eleştirilen hangi metinse; onun yanlışlığının
sebebini izah etmek gayretinden eser yoktur. Çünkü yorumcunun ideolojik bir
bilgisi ve görgüsü yoktur. Ama dini ideoloji sanmak yanılgısı ortadadır.
Yazının ikinci sakat yönü
psikolojisidir.
Yorumcu, eleştirdiği yorumcuya
daha ilk cümlede saldırmaktadır. Bu saldırısında, bir Müslüman olarak diğer
insanlardan duyduğu doğal üstünlüğü çekinmeden ortaya koymaktadır. Yorumcunun
daha ilk cümlesi otoriter bir kişiliğe işaret ediyor. Yorumun geri kalanında bu
ruh hali dinin bir gereği olarak meşrulaştırılıyor,
“aklîleştiriliyor”. Yorumcu muhakemede açık gerçekleri ve bu gerçeklere işaret
eden delilleri kullanmak yerine alabildiğine saldırgan ve yargılayıcı
davranmayı, kendince ahlâkî bir gereklilik olarak görüyor.
Burası önemli çünkü her ne kadar
kendisini bir Türk Milliyetçisi veya “ülkücü” olarak tanımlasa da özünde, din
adına kelle kesen ve dindeki fanatizmlerini gurur vesilesi sayan IŞİD vs ile
aynı psikolojiyi paylaştığını göremiyor.
Yorumcu bütün bir paragrafta, akıl baliğ bir insanın ahlaki tercihine bırakılmış
bir dini, kendi uhdesinde ve mülkiyetinde sanacak kadar benmerkezcidir.
Ayrıca yorumcu, kendi ölçülerini koskoca bir dinin ölçüsü
sayabilecek kadar da kibirlidir.
Yorumcunun dünyaya bakışı ise
tümüyle gerçeklikten uzak ve nevroz izlenimi uyandıracak kadar yabancılaşmıştır.
Peki bunun münferit bir aşırılık
olduğunu söyleyip konuyu kapatabilir miyiz? Maalesef bunu yapmamız mümkün
değil.
Çünkü yorumcu zımnen kendi
kişiliğinde ve tutumunda, bütün bir siyasi camianın zihniyetinin tezahür
ettiğini iddia ve ilan ediyor. Buna bireysel bir iddia diyebiliriz belki ama
yorumun içindeki “milliyetçi” ve “Türk” kelimelerini çıkardığımızda geriye salt
siyasal İslamcı /şeriatçı bir
metin kalıyor.
Bu yorum metni, Türk
milliyetçiliğinin, kurucularının akılcı ve medeniyetçi çizgisinden nerelere
sürüklendiğini açıkça gösteriyor. Bugün milliyetçilik, artık yorum yazarının
zihniyetini, ve bakışını paylaşan kitlelerin elinde alabildiğine tahrif ve istismar edilmektedir.
Milliyetçi oyların neden
dinciliğe kaydığını merak edenler için bu yorum önemli bir numunedir.
Ama siyasetin, oy ticareti olmanın ötesinde ahlâkî bir mücadele olduğunu düşünenler için hayatı dinleştirmeye kalkmanın, insanı insanlıktan nasıl çıkardığını
göstermesi açısından önemli….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder