10 Nisan 2012 Salı

Yağmur Ve Meşrutiyet

Bu sabah  bir tuhaftı hava Ankara’da…  Gün boyu yaşadığı kararsızlığı ağlayarak giderdi.
Dikkat edilmesi gereken, diş hekiminden sonra [ zinhar , ( bu lafa da bayılıyorum, Allah’tan “Muhteşem Düz Yıl” var) “dişçi” demeyiniz, çok kızıyorlar] yağmura yakalanmayınız. Yakalanacaksanız  bir kafenin yanında yakalanın!

Hava tatlı serindi… Annemle beraberdik, saçlarımız ıslandı. Sevdiğiniz biriyle saçlarınızın yağmurda nasıl ıslandığını mutlaka denemenizi öneririm. Sonra şeffaf bir şemsiye bulduk, beş liraydı, aldık. Meşrutiyet’te epey yağmur yedik,  üstüne kahve içtik.

Yağmurun iyi tarafı nedir? Saç diplerini canlandırması mı? Neden olmasın?  Bir faydası daha var ki aslında o pek önemsenmez  canım insanımca… İnsana bir şeyleri başardığı hissini verir yağmur… Hele gerçekten bir işi yapmışsanız… Sonrasında yağmur sizi arındırır…

Ankara’nın yağmuru demirdendir biraz. Deniz mavisi bulamadığından, bozkır grisnden ve kahverengisinden beslenmiştir. Tuhaf bir aydınlık da barındırır hani içinde… İşte biz annemle öyle bir aydınlıkta neşeyle yürüdük, koşuşturduk  Meşrutiyet’te…

Yağmur bir memleket nidasıdır be ahretlik!

Hiç yorum yok: