4 Ekim 2010 Pazartesi

Usul Yeterince Gözetiliyor mu?


Ergenekon davası başladığından bu yana bir tuhaflık her tarafımızı kuşatır oldu. Bazılarımız ona "korku imparatorluğu" diyor.

Kendi hakkındaki iddianameye cevap veren genç teğmenimiz iddianamenin boş olduğundan bahsediyor ki işte iş burada düğümleniyor sanki?

Şüphesiz savcıların görevi "iddianame" hazırlamaktır... Mesele şu: "Canım biz iddianameyi hazırlayalım, gerisi nasıl olsa gelir.." mi denmektedir? Neden böyle düşünüyorum? Çünkü üç yıldır içeride tutulan sanıklar var ve hepsi aynı şeyi söylüyor:" Neyle suçlandığımızı bilmiyoruz, anlayamadık!"

Diyelim ki savcılar "keyfi" iddianameler hazırladılar... Dikkat! Sadece farz ediyoruz! Mahkeme heyeti, hazırlanan iddianamenin usulüne ve içeriğine bakmaz mı? Meselâ bir sanık hakkında beşyüz sayfalık iddianame olabilir mi?

Böyle bir şey hâkimin önüne geldiğinde "Sayın savcı, beşyüz sayfalık suç işlemeye ömür yetmez, sadece sanığın yargılanmasını istediğiniz suçları yazın." demesi gerekir mi, gerekmez mi?

Bundan öte... Şüphesiz ceza davalarında dava süresince dosyaya her yeni delil eklenir. İyi ama meselâ delillerden bazılarının geçersizliği söz konusu olursa dava esnasında o delile dayanan iddialaırn geçersiz olup olmadığını tespit etmek de mahkeme heyetinin yetkisinde midir, değil midir?

Veya... Mahkeme heyeti suçlamayla ilgili her delili anında değerlendirirken suçlamaya itirazların geçerlililğini de anında değerlendirmez mi? Sanık bir delilin ve buna bağlı iddianın geçersizliğini o anda gösterirse, iddianamenin ilgili bölümü artık yargılama dışı bırakılır mı, bırakılmaz mı?

Savcıların dava açmalarıyla ilgili bir usul rejimi yok mudur?
Bunu sormamın sebebi şudur: Yarın birgün, bir şekilde iktidar olan herhangi bir parti, hâkim ve savcı atamalarında yetkiyi ele geçirir de ( Hangi parti olursa olsun) yargı içinde kadrolaşır ise savcıların iktidarın canını sıkan herkesi dava etmesini engelleyecek bir usul mekanizması yok mudur? Hâkimler her iddiayı "dava konusu" saymak zorunda mıdır? Bir davanın açılmasıyla ilgili olan nihaî kişi hâkim ise davanın açılma gerekçesi ve suçların niteliği, delillerin konuyla ilgisinin olup olmadığı gibi konuların daha en başta incelenmesi gerekmez mi?

Eğer böyle olmuyorsa o vakit "yargının yükü" diye ağlamamız beyhudedir. Çünkü her iddianın dava haline gelmesinin en başta sanıklarla ilgili muazzam bir maliyeti var.

Bir kere bir insanın "sanık" haline gelmesi bile onun itibarına gölge düşürmektedir. Basınımızda bilhassa sol egemen popüler kanallarımızda ve gazetelerde, ideolojik karalama mekanizması olarak mahkûm olmamış insanların "falanca davanın sanığı" diye anılması ahlâksızlığı hâlâ sürmekte...

Aksi takdirde günlük hayatımız içinde en sıradan davranışlarımızın bile herhangi bir dava konusu olup olmayacağını, bundan dolayı suçlanıp suçlanmayacağımızı düşünerek yaşamak zorunda kalacağızıdr.

Umulur ki sırf bu korkuyu taşımamak için tek tip fertlerden oluşmuş koskoca bir kapalı toplum haline gelmeye razı olmayalım....

Hiç yorum yok: