2 Ağustos 2010 Pazartesi

Etnik Irkçılığın ve Siyasî Dinciliğin Ortak Paydası: Kapalı Toplum



Etnik ırkçılığın bir kapalı toplum tepkisi olduğunu söyleyebiliriz. Etnik olsun olmasın, kapalı toplumsal yapılarda, yapının sürekliliği ancak kapalılığın devamı ile sağlanabilir.

Benzerler dışındakilerle ilişkilerin mümkün olduğunca kesilmesi için nihaî aşamada ayrı siyasî sınırlarla, ilişkiler karşılıklı tehdit eksenine oturtulur ve ayrışma meşrulaştırılır.

Bunun temelinde, benzeşmenin “gönüllülüğe” değil, biyolojik mecburiyetlere dayandırılması mantığı vardır.

Fakat her kapalı toplumsal yapı veya cemaat yapısı kan bağına dayanmayabilir.
Kendilerini toplumun “normal” ve yaşanan dinî geleneklerinden ayrı bir yerde gören siyasî dinciler için de aynı “benzeşme” ve “kapanma” davranışlarını rahatlıkla müşahade edebiliriz.

Dini, doğrudan bir siyasi doktrin olarak görenleri, kabaca “siyasi dinci” olarak tanımlamak mümkündür.

Şöyle ki siyasî dinciler için din, diğer alternatiflerle beraber siyasî fikir piyasasında rekabete girecek bir fikir değil, diğer hepsini ortadan kaldırması caiz ve daha ilerisinde mukadder olan mutlak doğru olan tek doktrindir.
Burada kısaca siyasî dinciliği tanımladıktan sonra bunu doğuran toplumsal yapının dinamiğinde göz atmamız gerekir.

Az önce bahsettiğimiz kapanma ve benzeşme davranışlarında siyasî dincilerin temel ekseni dindir.

Nasıl etnik ırkçılar için benzeşme bir takım biyolojik mecburiyetlere/ zorunluluklara dayanıyorsa siyasî dinciler için de din bir benzeşme zorunluluğu ekseni sunar.

Etnik ırkçılar için bu, ne taraftarlarca ne de muarızlarca itiraz edilebilecek bir “maddî” unsur olarak biyoloji ise siyasî dinciler için de “egemen cemaatin din yorumudur”.

Bundan dolayı da her iki kapalı toplum yapısının amaçladığı benzeşmede “gönüllülüğe” yer olmadığını görürüz. Hiç kimse etnik ırkçılığın aktörlerince kabul görmeksizin etnik gerilimin ortağı, mensubu sayılmaz. Hiç kimse gene siyasî dincilikle ete kemiğe bürünen doktriner dinci cemaat yapılanmalarına “kendiliğinden” ve gönüllü giremez. Burada gözetilen rıza, ferdin rızası değil, etnik veya dinci cemaatin rızasıdır.

Aksi takdirde, “benzeşme” ve “kapanma” hedefleri veya davranışları sekteye uğrar.
Popper’ın “Açık Toplum Ve Düşmanları’nda” belirttiği Atina/Sparta rekabeti ve düşmanlığı aslında bu konunun belirgin örneğidir. Atina bir mübadele toplumudur, kültürü ve nüfusu sürekli çeşitlenmektedir. Sparta bir savaşçı toplumdur ve özelliği askeri başarılarla kendi içinde kapalı kalmasıdır. Bugün mantık, felsefe, hukuk, siyaset bilimi gibi pek çok konuda batı toplumunun temelini oluşturan bilgileri sağlayan mübadeleci Atina olmuştur.

Siyasî dincilik bu açıdan Türkiye’de son otuz yıldır muazzam bir çelişkiyi yaşamaktadır.

Çünkü siyasî dinciliğin içinde büyüdüğü ve geliştiği kapalı toplum yapısını sağlayan köy hayatı hızla teknolojik ve iktisadî bir evrim geçirmiştir. Türkiye’de bakliyatı ve bayram geleneğiyle hâlâ köye bağımlı olmakla beraber, şehrin konforunda yaşamaktan hoşlanan bir yarı köylü toplum tabakası hızla kalınlaşmıştır.
Bu tabaka, köyün sürdürdüğü “benzeşme” ve “kapanma” davranışını, modern gelenekler uydurarak sürdürmektedir.

Köydeki davullu zurnalı düğünler yerlerini modern düğün salonlarındaki kökü belirsiz, ilahili, mevlütlü, haremlik/selamlık düğünlere bırakmıştır.
Köyde en fazla ilmihale dayanan dinî muamelat , yerini şehirlerdeki “modern” kapanmacı, ayrıntılı yorumlara bırakmıştır.

Artık din, ahlâka dair genel prensipleri evren bir “üst ego” kaynağı değil, modern hayatın tamamını kuşatan bir “âmir benzeticidir”.

Bu noktada, etnik ırkçılıkla aynı taassubu ve davranış kalıbını paylaştığını görürüz.
Etnik ırkçılık, siyasi arenaya terör tehdidiyle çıkmadan evvel, komşu aşiretleri, inekleri, tavukları da dahil olmak üzere düşman belleyen bir ailecilik, kabilecilik davranışıyken siyasi arenada bu ilkelliğin siyaset bilimiyle telaffuz edilmesi haline nasıl geldiyse, siyasî dincilik de başörtüsü bağlama şekillerinden, pantolon ve yürüyüş şekline kadar birbirine benzeyen insanların benzeşme davranışından, “toplumu benzeştirmek siyaseti” haline gelmiştir.

Bu noktada bu iki yapının ortak özelliklerini şöyle kabaca toparlayabiliriz:
Siyasî dincilik de etnik ırkçılık da içe kapanmacıdır.
Siyasi dincilik de etnik ırkçılık da benzeşmeyi temel hedef olarak seçer.
Siyasî dincilik de etnik ırkçılık da kendine benzemeyeni, kendi varlığına düşman sayar.

Siyasî dincilik de etnik ırkçılık da “cemaat kabulüne” dayanır ve ferdin bağımsız iradesini yok sayar. Siyasi dincilerdeki lider sultasının, dini hiyerarşinin gücü ve etnik ırkçılıktaki aşiret egemenliği bunun delilidir.

Siyasî dincilik de etnik ırkçılık da yukarıdaki sebepten dolayı, varlığı gönüllü beraberliğe dayanan millet/ ulus yapısını idrak ve kabul edemez.

Gönüllülüğe dayanmamaları, her ikisinin de toplumu “zorla” şekillendirmek arzusunun temelidir. Bu yüzdendir ki etnik ırkçılık toplumsal yapımızı, terör tehdidiyle ırkçı kompartımanlara ayırmayı teklif ederken, meselâ siyasi dinciler toplumdaki ifade hürriyeti sorununda kendileri dışındaki hiçbir grubu önemsememektedirler.

Bu yüzdendir ki her ırk grubunu resmî şekilde ayırarak demokrasi kuracağını sanan siyasi dinci iktidar partisi ile etnik ırkçılar arasında hemen hemen hiçbir gerilim yoktur. Bu yüzdendir ki iktidar partisinin içindeki etnik ırkçı siyasetçiler, etnik ırkçı Marksistlerle herhangi bir anlaşmazlık yaşamamaktadır. PKK çizgisindeki etnik ırkçılığın din karşıtı materyalist ideolojisi dahi, siyasi dincileri bu yüzden tedirgin etmemektedir. Onlar gönüllü bir beraberliğin sağladığı kendiliğinden benzeşmeyi kendi kapalı toplum yapılarına tehdit sayan ve “zoru” silâhla veya oyla, meşruiyet testinden bağımsız şekilde kullanmaktan çekinmeyen sözde siyaset aktörleri olarak her memlekette demokrasiyi zedelemekte, bozmaktadırlar.


Hiç yorum yok: