6 Ağustos 2010 Cuma

Türk Liberallerinin Yararsızlığı Ve Zavallılığı III


Liberalizmin “renk körlüğünün” diğer yorumu, çağdaş batı toplumlarında görülmektedir. Örnek aldığımız batı liberal demokrasilerinde, ülkenin kurucu millî çoğunluğunun inkâr edilmesi söz konusu değildir. Hiçbir liberal demokratik batı ülkesinde, ülkenin kurucusu ve sahibi millî çoğunluk, “devletin icat ettiği bir yeknesak kitle” olarak düşünülmez. Batı demokrasilerinde, ülkenin büyük kültür sahibi, kurucu millî unsurunun o ülkenin rengini, işleyişini, hayat tarzını vs belirlemesi işin tabiatı icabı olarak kabul edilir ve bu kurucu unsurun belirleyicilik yani egemenlik hakkı hiçbir azlık için feda edilmez, bölüştürülmez.


Buna mukabil, bu ülkelerde yaygın anlayış, her türlü azlığın, kurucu millî unsurun yararlandığı her haktan yararlanabilmesinin sağlanması ve buna karşı devletin ayrımcılık yapmasına hukuk yoluyla engel olunmasıdır. Bu durum, millî unsurun bütünlüğüne zarar vermek sınırına kadar devam eder. İngiltere’de türbanıyla polislik yaparak miğfer takmayan bir sih kökenli İngiliz polisi, bir “İngiliz” polisi olmayı reddedemez. Hukuk onun bireysel ifade hürriyetinin koruyucusudur. Buna mukabil sih polis ona bu korumayı sağlayan yasama erkinin ve hukuk birliğinin İngiliz millî/ulusal bütünlüğü olduğunu en baştan kabul eder. O, miğferinde olmasa bile göğsünde, İngiliz bütünlüğünü gösterir, kraliyet armasını gururla taşır.


Buna rağmen, ülkenin millî unsurunun, zaman zaman, azlıkların bilhassa ifade hürriyeti konusuna kısıtlamalar getirmesi söz konusudur ki bu da bahsi geçen ülkelerde egemenlik hakkı çerçevesinde yorumlanır. Meselâ İngiltere gibi köklü bir ticaret ülkesinde, camilerde ezan okunamaz. Almanya’da Türk çocuklarının eğitimi ile Alman hükümeti ilgilenmez.
Görüldüğü liberalizmin renk körlüğü, “büyük kültürün rengini görmezden” gelmek değil, büyük kültürün hâkim rengi ile şekillenen büyük resimdeki küçük renklerin varlığını korumakla ilgilidir.


Türkiye’de liberaller, liberalizmi, bir tür “sosyalist enternasyonalizm” havasında kabul etmekte ve savunmaktadır. “Bütün dünyanın liberalleri” denebilecek vatansız, kimliksiz bir liberaller topluluğu olduğu hayaline sarılmaktadırlar. Oysa dünyada, liberaller, kendi ülkelerinin millî egemeninin varlığını ve belirleyiciliğini/egemenliğini asla inkâr etmeyen, liberalizmin fayda algısında kendi millî unsurlarını önceleyen insanlardır. Kendi ülkelerindeki hukuk hassasiyeti için milletlerinin egemenlik hakkını feda etmeyen insanlardır.


Türk liberallerinin çarpık demokrasi ve hukuk anlayışı, soyut kuralları yürütmek için somut yürütücüyü inkâr etmekten ibarettir.


Bu açıdan ülkemizin tek liberal partisi olan LDP’den de bahsetmemiz gerekmektedir.
Bu parti, yaygın “millet düşmanlığı” baskısından etkilenmiş, devletin nazarî kötülüğünün sınırlarını bilemeyen bir partidir. İktisatla ilgili bilgisi son derece sınırlı ve sadece çok küçük deneysel sonuçlara dayanan, felsefesi hemen hemen olmayan bir siyasî oluşumdur. Devletçi ekonomide, sırtını devlete dayayan büyük sermayenin yüz vermediği, vergilerden bunalan çok sınırlı bir esnafın, gene ancak vergi muafiyeti gibi konularda sesine kulak verdiği, “taşra faydacılığından” öteye uzun vadede hiçbir hedefi olmayan sığ bir siyasî partidir.


Ülkemiz etnik ırkçılığın terör tehdidiyle karşı karşıyayken, etnik ırkçılığın taleplerini ifade hürriyetinin sınırlarına göre değerlendirmekten bile uzak olmasının sebebi de budur. Dikkat edilirse ülkemizde liberaller, etnikçi siyasetin ırkçı özüne ve şiddet metoduna en ufak bir eleştiri getirmemektedir. Zaten şu anda liberal düşünce ile ilgili sınırlı sayıdaki düşünce grubunun etnik ırkçıların ve eski sosyalistlerin enternasyonalist egemenliğine girdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Çünkü temel hakları savunmakta gösterdikleri hassasiyeti, terörle kendini gösteren etnik ırkçılığın kayırılma taleplerini savunarak kirletmektedirler.


Çünkü azlıkların haklarına gösterdikleri saygıyı, millet gerçeğini inkâr ederek sakatlamaktadırlar. Çünkü fayda mülâhazalarında milleti görmezden gelerek millete saygısızlık etmektedirler. Çünkü temel hakları korumak adına savundukları toplumsal düzen tasavvurunun etnik ırkçılıkla aynı kolektivist kökeni paylaştığını görememektedirler. Çünkü ırkî farklılığa dayalı hak taleplerinin meşruiyetini sorgulayamayacak kadar bilgisizken soyut kurallara dayanarak oluşturulmuş büyük bir beraberliğin, millet gerçekliğini idrak edemeyecek kadar saldırgan ve önyargılıdırlar. Bu konuda bütün bilgileri, batılı düşünürlerin kötü izlenimlerinden edinilmiş ezberlere dayanmaktadır.
(Devam edecek)

Hiç yorum yok: