4 Ağustos 2010 Çarşamba

Türk Liberallerinin Yararsızlığı Ve Zavallılığı I



Liberalizm yalnızca iktisadî alanda değil, hukuk, siyaset/toplum bilim ve ahlâk felsefesi alanlarında da sözü olan tek ideolojidir.


Sosyalizm, yarattığı büyük insancıl, romantik hâleye rağmen, bağlamını ahlâk felsefesiyle dolduramamış, faydacılığını temellendirememiş, mantığı olmayan, ancak ve yalnız zor kullanıcı vasıtasıyla insanlara dayatılabilecek bir ideoloji olarak tarihteki yerini almıştır.



Bu gün sosyalizmin artık mülkiyeti açıktan tahkir etmesi mümkün olmamakla beraber, hayat, mülkiyet ve hürriyet haklarına tecavüzü, kitle histerilerinden beslenen oy avcılığı ile ifade edebileceğimiz “sosyal demokrasi” meleziyle sürmektedir.


Sosyalizmin yol açtığı felâketlerin gözlenmesinin yanında, liberalizmin sosyalizme galebe çalmasının asıl ve büyük sebebi, liberalizmin, sosyalizmin karşılayamadığı “ilkeler problemine” dair ciddi bir felsefesinin olmasıdır.


Çünkü sosyalistler için fikre temel teşkil edecek hiçbir başlangıç noktası, aksiyom yani “mutlak” yoktur. Sosyalizmin günümüz insanlığının dimağına aşıladığı en zararlı zehir, yargılama gücünü yok eden “mutlaksızlık zehridir”. Sosyalizm, toplumsal normları “tarihsel birer yanılgı” ve “egemen sınıf dayatması” olarak kabul eder ama, kendi egemen sınıfının ahlâkının nasıl işleyeceğine dair hiçbir şey söyleyemez. Onun bütün söylediği “sınıf çıkarı için” gerekenin yapılacağıdır.


Liberal kuram, insan tabiatının varoluşa dair düzenliliklerini keşfetmek çabasıyla, bizi bir arada tutan ilkeleri anlayan ve anlatan tek ideoloji olarak sosyalizmin erişemediği bir basireti sergilemiştir. İşte liberalizmin derinden gelen galibiyetinin sebebi budur. İnsanlar bu gün gene sosyalist romantizmin etkisiyle sürekli “paylaşımda eşitlik” hurafelerini dillendirmekte ama içten içe savundukları her türlü saçmalığın dahi korunduğu fikir ortamının, liberal demokrasinin ilkeler ortamı olduğunu bilmektedirler.


Nitekim bu gün gerek siyaset gerek ekonomi alanında “norm” olarak savunduğumuz ilkelerin tamamı liberalizme aittir. Sosyalistler için “fikir hürriyeti” bir norm veya değer değildir. Sosyalistler, sizin tasarruflarınızla ne yapacağınıza dair kişisel kararlarınızdan nefret ederler. Kişisel refahınızın mutlaka bir başkasının sırtından edindiğiniz duygusunu size aşılamaya çalışırlar. Oysa hepimiz refahın ancak hür bir mübadele ortamından elde edileceğini doğal olarak biliriz. Bundan dolayıdır ki edindiğimiz her şeyin karşılığını vermiş olmaktan dolayı gönül huzuru duyar ve hatta bununla övünürüz. Edindiklerimizin, birilerinin “ toplum veya devlet tarafından paylaşıma zorlanmasıyla” değil, bir başkasının emeğiyle gönüllü mübadeleden dolayı elde edilmesindeki övünç, liberal kurama aittir.

Keza bize zarar vermediği müddetçe, haklarımızı ihlal etmediği müddetçe komşumuzun ne yiyip ne içtiği ve nasıl düşündüğüne karışmamak değeri de liberal kuramın içinde yer alan ve toplumsal varoluşumuzun doğal gereklerinden biridir.


Hal böyle olunca sağlıklı ve normal sayıp da özendiğimiz, örnek aldığımız demokratik rejimlerin özlerinde liberal ilkelere dayanmaları tesadüf değildir.


Buraya kadarki tanımlarımızda dikkati çekmesi gereken nokta şudur ki liberalizm, sosyalizm gibi “kurucu” ve “âmir” bir kuram değildir. Liberalizm, insan toplumunun, özünde barışçı ve mübadeleci olduğuna dair temel kabulüyle, bu özün korunması dışında bir zor kullanıcılığa gerek olmadığı fikrini geliştirmiş “kâşif” bir kuramdır. Size “adaletin” ne olduğunu dayatmaz. Size adaletin, zaten sizin yapmamak üzere şartlandığınız davranışlarınızın temelinde yattığını gösterir.Size, çalmak yerine, parasını vererek elde etmenin “normal” olduğunu söyleyen sınırlamaların, adaletin özü olduğunu söyler. Hayek’in büyük ferasetle durmaksızın telaffuz ettiği “kendiliğinden doğmuş âdil davranış kuralları” fikrinin özü budur.
(Devam edecek)

Hiç yorum yok: