16 Ağustos 2023 Çarşamba

Milliyetçilerin Edebiyata İhtiyacı Var Mı?

 


Ne yazık ki milliyetçilerin ne felsefeyle ne edebiyatla ne de felsefi bir edebiyatla şehirli bir ilgileri var. Edebiyattan anladıkları genellikle taşralı/ köylü bir gaz lâmbası nostaljisi. Milliyetçi bir kara ütopya yazımını milliyetçilerin kendileri bile tasavvur edemiyor. Buna farklı kurgulama biçimlerini de ekleyebiliriz. İçinde tarikat kokusu, seccade solgunluğu, köylü atavizmi benzeri bir özlem taşımayan hiç bir edebi metni "algılayamıyorlar".

 

Bu yüzden de neden edebiyatta milliyetçilerin kendilerine bir yer edinemediğini merak edip duruyorlar.

 

Edebiyatta yaratıcılığı anlayamadıkları gibi yaratıcılığa ihtiyaç da duymuyorlar. Çünkü algı dünyalarını taşranın nispeten korunaklı, aşırı tutucu ve  ılık hayal dünyasında tutmayı seviyorlar. Bu yüzden de herhangi bir yoksulun hayatı onları ilgilendirmediği gibi böyle bir konu onlara soğuk savaş döneminin düşman sosyalistlerinin yazı veya propaganda konusu gibi görünüyor.

 

Milliyetçi bir edebiyatın diğer önemli sorunu yayıncılık kurumlarından yoksun olmaları. Yayıncılığı gerçekleştirecek şehirli beğeni, seçkinlik ve edebi yelpaze ne yazık ki milliyetçilerde yok.

 

Dolayısıyla ne yazarsanız yazın ancak taşralı bir kafanın algılayabildiği konular ve anlatım biçimine hitap etmedikçe ve dahası sağlam kişisel referanslara sahip olmadıkça milliyetçi yazın sahasında görünmez oluyorsunuz.

 

Milliyetçi taşralılık eser odaklı olmak yerine kendi kişisel ilişki çevresiyle ve usta çırak ilişkisiyle yürüyor. Bu yüzden yazarın milliyetçi otorite ilişkilerine boyun eğmesi, icazet alması gerekiyor.

 

Bu kafa yapısının   bir edebiyat sektörü kurması imkânsız. Dolayısıyla yayıncılık profesyonelliğinden uzak, bireysel yaratıcılıktan alabildiğine ürken, otorite ilişkisine tapan milliyetçi camia ağlaşıp dururken Güven Park’ı bombalatan vatan hainlerinin sözde hayat hikâyeleri Türk öykücülüğünü işgal edebiliyor.

Hiç yorum yok: