14 Mayıs 2022 Cumartesi

Matematiği Sevmek ve Sevdirmek Mümkün Mü?

 




 

Evet! Bu mümkün!

 

O halde yazı bitti mi?  Bazı okurlarımız için bitmiş olabilir  ama “Ekemeğimize bakalım”cıları çıkarınca geriye kalan az sayıdaki  meraklı için yazı devam ediyor.

 

Öncelikle matematiğin neden sevilmediğine bir bakalım mı?

 

Benim kişisel tecrübelerim, matematiğin fazlasıyla soyut, anlaşılmaz ve kibirli olduğu izlenimimle ilgilidir. Sanırım bu konuda  pek çok öğrenci de bana katılacaktır.

 

Matematik, matematik öğretmenlerinin, üstün hiyerarşik  egoları ( Elbette hepsi öyle değil  ama genelleme yapmamıza yetecek kadarının öyle olduğunu herhalde söyleyebiliriz),  konularının hayattan kopuk sunulması-anlatılması  düşünceyle ilgisinin (mantık) açıklanmadan  sunulması-anlatılması gibi sebeplerden ötürü  matematik kafalarımızda  fevkalade sevimsiz, anlaşılmaz, itici, taşınmaz bir yük haline gelmiştir.

 

Son zamanlarda  sosyal medyada matematikle ilgili  artan sayıda popüler videoların çekilmesi aslında, matematik hakkındaki kötü izlenimlerin giderilmesinde yardımcı oluyor.

 

Az önce şans oyunlarında kaybetme olasılığının neden daha fazla olduğuna dair bir iki video seyrederken bu konuyu düşündüm. Matematik öğretmeni, konuyu gayet anlaşılır açıklıyordu. Konuyu bilmeyenler için, konunun “açıklanabilir” olduğunu görmek yeterliydi. Bu açıklamada inkâr edilemez ve tartışılmaz bir şekilde matematiğin kesinliğiyle  yapılıyordu.

 

Aslında hepimiz sayıların mutlak gerçeği ifade ettiğini biliyor ve kabul ediyoruz. Hepimiz son sözü matematiğin söyleyeceğini biliyoruz. O halde neden matematiği sevemiyoruz?

 

Çünkü daha önce dediğimiz gibi matematiğin ne işe yarayacağını bilemiyoruz. Bunun yanı sıra matematik öğretmenlerinin “aşkın egolarının” kafamızda yarattığı hiyerarşi, matematiği “kendi başımıza” kullanmamızı  psikolojik olarak engelliyor. Matematik öğretmenin yer yer elindeki tebeşiri bir sopa gibi sallaması, anlattığı dersin, “kurtulunması” gereken bir ceza  oturumu gibi görülmesine yol açıyor.

 

Oysa bütün temeli, buzul çağında ( yanılmıyorsam) hayvan sayısının daha az yer tutan ve taşınabilir bir araçla ifade edilmesi ihtiyacıyla ortaya çıkan “sayma” işlemine dayanan, bu en temel düşünme biçiminin anlaşılmaması için hiçbir sebep yok. Nitekim ben de dahil pek çok öğrencinin korkulu rüyası olan “olasılık” hesapları dört işlemden başka bir çözüm içermiyor.

 

Matematik öğretmenlerimizin üstün zekâları ve bilgileri şüphesiz onları değerli kılıyor. Sorun şu  ki bunun öğrencileri neden ilgilendirmesi gerektiği sorusu cevapsız kalıyor. Belki de öğretmenlerimizin artık “kullanıcı dostu” bir matematik oluşturmaları ve anlatmalarının zamanı gelmiştir.

 

“Kullanıcı dostu” matematik diye uydurduk ama bunun içini nasıl doldurmalıyız, değil mi? Şöyle.

 

1-     Matematiğin, hayatın kendisi olduğu, her seferinde birer örnekle mutlaka gösterilmeli. Para üstünü hesaplamaktan, üniversite sınavındaki etkisinden dolayı not ortalamasını bulmaya kadar hayatın her alanında ondan yararlandığımızı daha da yararlanmamız gerektiğini öğretseler sanırım öğrenci artık matematiği yabancılamaz ve daha rahat benimser. Örneklendirme olmaksızın hayat anlaşılamaz. Çünkü insan simgesel düşünür. Simgesel düşünüşün yani insan varoluşun en kristalize hali olan matematiğin, “anlaşılamaması” aslında  tam da bu yüzden, mümkün değildir. Şeyler arasında, “sayılabilir ilişkilerin” kurulması, üstün zekâların büyüsü değildir, insan zekâsının doğal işleyişinin sonucudur.

 

2-     Matematiğin, beyni olan herkesin yanında taşıyabileceği kullanışlı bir araç olduğu öğretilmeli. Böylece herkes merak ettiği konuları, çözmek istediği sorunları çözmek için matematiğin çok işlevli bir İsviçre çakısı olduğunu düşünecektir. Sorunları kendi başına çözebilmek için elinde  bir aracı olduğunu düşünen hiç kimse de bir başkasına muhtaç kalmayacaktır.  Bu da insanın bireysel özgüvenini ve özdeğer hissini güçlendirecektir.

 

 

3-     Peki ama bütün bunlar nasıl sağlanacaktır? Öğrenciye iki satırlık bir kural ezberletip öğrencileri Pavlov gibi kuralla  soru arasında şartlayarak mı? (“Kullanıcı dostu” yazılım geliştirememenin en büyük sebebi işte aslında budur. ) Bu, hızlı,  kullanışlı ve sonuç getirici bir yöntem gibi görünebilir ama orta ve uzun vadede çöp üretmekten başka bir işe yaramaz. Çünkü verilen kuralın çeşitlemelerinin nasıl gelişebileceği, bu özet kuralın aslında neyle ilgili olduğu anlatılmazsa kural derhal “iş bitiğinde unutulması gereken” kısa süreli hafızaya yazılıp sonra çöpe atılır.

“Sen ne bilirsin?” denebilir ve denmeli de. Fakat sorun şudur: Bugün matematik öğretiminin en büyük açmazı,  bir doktorun, hastanın derdini ve şikâyetini, onun ağzından, onun anlatımıyla dinlemeksizin  teşhis koymasına benzemesidir.  Öğrencinin ne hissettiğiyle, ne algıladığıyla ve nasıl anladığıyla ilgilenmeksizin, onun önüne kuralları döküp bunlardan bir şempanze  otomatizmiyle yararlanmasını istemek, öğrencilere belki üniversite  kazandırabilir ama aynı zamanda onları “ekmeğine bakmaktan” başkasını bilmeyen, düşünce düşmanı okumuşlar yapmaktan başka bir işe yaramaz.

 

Ben hâlâ inanıyorum: Matematik sevilebilir. Matematik kullanışlıdır. Matematik hayattır.

 

2 yorum:

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Afsar Abi selamlar,

Eline saglik, okudum ve degindigin noktalarin hepsine katiliyorum. Uzun zaman olmustu keyifle okudum :)
Yaklasik 20 senelik ogrencilik hayatimda matematigi öcü gibi gordugum ve “aslinda cok da zor degilmis” dedigim donemler oldu. Degindigin gibi, ogretmenin tavri, sinav korkusu/baskisi, ogrencinin derse olan bakis acisi ogrenme surecinde en onemli parametreler. Ne zaman ki bir sekilde kendimi salak gibi hissettim, o zaman matematikten veya herhangi br dersten (veya hayata dair yeni karsilastigim ve ogrenmem gereken herhangi bir seyden) korktum ve onyargiyla uzaklastim. Bunun tam tersini universitede yasadim: Aslinda her seyi ogrenecek ve anlayacak kapasitem oldugunu, tek ihtiyacim olan seyin elestirilmeden, yargilanmadan, sure kisitina tabi olmadan ve notlandirilmadan oturup ogrenmek istedigim seyi oncelikle temelleri olmak uzere irdelemek oldugunu gordum.
Bir diger onemli gordugum nokta ise bir konunun temellerini ogrenme asamasini atliyor olusumuz. Nedense konunun temelleri zaten bilinmeliymis, basitmis ve o basit konular icin mesai harcamak gülünçmüş gibi bir algimiz var. Bunu da uluslararasi konferanslarda, buyuk sirketlerin herhangi bir teknolojinin basit ve temel noktalarini anlattigini gorunce fark ettim. Biz onlari universitede sunmaya kalksak, hoca begenmez ve ozensiz bulur ama adamlar bu temel kavramlari onemli konferanslarda sunabiliyor. Temeli ogrenmeyi kendimize yediremeyip direkt detaya bogulunca da dogal olarak ogrendigimiz sey kolayca ucup gidiyor, anlamsizlasiyor ve islevsiz hale geliyor.
Sadece matematik degil, ogrenme asamalarimizin bircogunda bu sekilde aksakliklar var ve gercekten kapasiteli insanlar yargilana yargilana, notlandirmak ugruna korkutulup harcaniyor diye dusunuyorum.

afşar dedi ki...

Yelizciğim, bu ne hoş karşılaşma!

Yaşa var ol! Yerden göğe kadar haklısın. Ne kadar güzel anlatmışsın. Yorumunu zevkle okudum. Katılmamak mümkün değil.

Umarım bu hususlar dikkate alınır. Umarım öğrencilerin tepkileri ve beklentileri umursanır.

Lütfen daha sık gel, daha sık oku, blogu yorumsuz bırakma.

Sağlıcakla kal.