22 Eylül 2021 Çarşamba

Darbe Derken?

 


Darbeler hakkında bir yazı istediler.

 

Aklıma “ Hangi darbeler?” sorusu geldi.

 


Aslında bana kalırsa artık günü geçmiş bir konu. Türkiye’de benim neslimden sonra  artık darbe görmüş hiç kimse kalmayacak. 28 Şubat “postmodern” darbe miydi?

 

Zırva! Darbe dediğiniz şey askeriyenin bütün kurumlara bizzat el koymasıyla olur.

 

Türkiye’de bildiğimiz klâsik askeri darbe dönemi bitti. O dönemlerde sivil idarenin Türkiye’nin kurucu ilkelerinden ayrılması engelleniyordu.

 

Şimdi elbette bu sözümle askeri darbeleri aklamış oluyorum.

 

Sorun şu: Türkiye batılı anlamda  gerçek bir ulusal, demokratik ülke midir de askeri darbeleri kınayabiliyoruz? Şüphesiz şimdi çoğumuz askerlerin durumdan vazife ürettiklerini, hadlerini aştıklarını söyleyecektir.

 

İyi de bir idarenin üniformasız olması onu “sivil” yapar mı? Bir idarenin “sivil” olması ona tanrısal ve eleştirilemez bir iktidar kazandırır mı? Şüphesiz bu soruların hepsinin cevabı “Hayır”.

 

Türkiye’de demokrasi kendinden bekleneni gerçekleştirememiştir ki askerlerin modern demokrasilerde davranmaları gerektiği gibi davranmaları beklenebilsin.

 

Türkiye Cumhuriyeti, kahraman Türk Ordusu tarafından kurulmuştur.  Türk Ordusu çağdaş uygarlığın kurumlarını ilk anlayan kurumlardandır.  Türk Ordusu sebep sonuç ilişkilerini fark eden modern kurumlarımızın başında gelmiştir. Bu yüzden de  Türk  Ordusu Türk çağdaşlaşmasının öncü kurumu olmuştur.

 

Türk askeri Sakarya’da kendisini dikenli tellerin üstüne atarken, kafalarını seccadelerini altına sokanların, kendilerine şehit Türk askerlerinin kanı pahasına hediye edilmiş bir yönetim biçimini,  onun yaratılış felsefesine göre kullanmasını beklemek mümkün değildi. Bu sonradan anlaşıldığı içindir ki askerî darbeler olmuştur.

 

Askeri darbelerle demokrasi geçici aksamalar yaşamıştır  o kadar. Fakat asıl sorun  demokrasiye dönüşten sonra demokrasiyi işleten aktörlerin aynı aymazlığı hatta ihaneti sürdürmeleri olmuştur.

 

Burada sağ, Türkiye’nin kurucu ilkeleri olan milliyetçilikten ve lâiklikten din adına saparken sol da kısıtlı iktidarına rağmen  milliyetçilikten bilinçli biçimde saparak demokrasiyi çarpıtmış, ondan elde edilen gücü  Türk Milleti’nin aleyhine kullanmıştır.

 

Tükiye’de demokrasiyi  gerçekten zedeleyici, zehirli bir darbeden bahsedeceksek bu darbe 2010 referandumudur.

 

Milletin eline kendi egemenliğini yok edecek, kendi var oluş sebeplerini yok edecek, kısaca intiharına sebep olacak bir silah verip de tetiği  millete çektirmek, “demokrasi” olarak bu tarihten sonra tescillenmiştir.

 

Bir intiharın sivili, demokratiği, meşrusu falan olmaz; intihar intihardır.

 

Türk Milleti’ni temsilen meclise giren vekillerin “ Elhamdülillah AKP ile Türk olmaktan kurtulduk!”, “ Türkiye Türklerindir yazısını oradan sileceksin!” “  Ben Türk değilim ki neden varlığım Türk varlığına armağan olsun!” demelerinin önünü açan siyasi düzenlemeler askeri darbelerden çok daha tahripkâr olmuştur. O yüzden de artık darbelerden bahsederken söz gelimi 15 Temmuz ihanetine yol açan cumhuriyet ve  Türk karşıtı bütün siyasi dönüm noktaları çok daha önemlidir.

 

Peki o halde 15 Temmuz ihaneti nedir? 15 Temmuz ihaneti, ordusu, bürokrasisi, yargısı tahrip edilerek savunmasız bırakılmış  Türk Ulusu’nun  elinden  egemenliğini alabilmek için  girişilmiş dinci bir kalkışmadır. Bu kalkışmanın kaldırım taşlar şeriatçılığın, Kürtçü etnikçilikle ve solcu enternasyonalizmle  işbirliği ile döşenmiştir.

 

Bu ihanet akamete uğramışsa da en nihayetinde doğuda ve güneydoğuda  Kürtçe, fiili şeriatçılıkla neredeyse ikinci dil haline getirilmiş, ülkenin doğu ve güneydoğu illeri “Kürt illeri” diye anılmaya başlanmış,  bu illerden mecliste “Kürdistan” diye bahsedilir olmuştur.

 

Bu ihanet durdurulmuş gibi görünse de devletin işleyişi gitgide daha çok  şeriata dayandırılır olmuştur.

 

Kısacası Türkiye’de askeri darbeler dönemi çoktan kapansa da 2010’dan sonra Türk Milleti’ni kendi vatanından kovmak için girişilen sürekli bir darbeler dönemi başlamıştır. O yüzden de artık “darbe”  terimini, günü geçmiş kısıtlı askeri müdahalelerden ziyade Türk Milleti’nin varlığına ve egemenliğine, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerine  açıkça düşmanlık gösteren her faaliyet için kullanmak sanırım daha doğru olacaktır.

Hiç yorum yok: