28 Eylül 2021 Salı

Devrim İnkılâp Ve İhtilâl Neye Benzer?

 

Kelime seçimleriyle sürdürdüğümüz ayrışmaya bir  bakış

Kelimeler arasındaki fark gerçekten  önemli midir?

 

Ağzımıza geldiği gibi konuşsak olmaz mı? Demokrasi
böyle bir şey değil midir?

 

Ya da demokraside herkes kendisini kelime seçimleriyle mi belli eder? Osmanlı’da külahıyla tanıdığımız Yahudiler gibi  şimdi de birbirimizi kelimelerimizle  mi ayırt edeceğiz?

 

Öztürkçe “devrim” deyince demokrat, sosyalist, hümanist, adil oluruz da meselâ inkılâp deyince karşı devrimci, gerici, faşist vs falan mı oluyoruz?

 

Devrim deyince ne anlayacağız kardeşim? İnkılâp nedir? İhtilâl nedir? Bu kelimelerin bir anlamı kalmış mıdır?

 

Birbirimizi kelimelerle etiketleyip karalamakla o kadar derin bir tatmin duyuyoruz ki kelimeleri yerli yerinde kullanmakla artık hiçbir işimiz kalmamış.

 

Meselâ sanayi devrimi ile Bolşevik devrimi aynı şey mi? Atatürk devrimleri ile Çin kültür devrimi denen şey aynı mı?

 

Böyle deyince solcuysanız derhal evet demeniz çok muhtemel.  Oysa bunlar içerikleri, bağlamları, oluşumları bambaşka olaylar.

 

Neden böyle? Söz gelimi bir çırpıda söyleyiverdiğimiz sanayi devrimi bir devrim mi? Hayır. Sanayi üretiminin dünyayı daha önce olmadığı biçimde değiştirdiği doğrudur. Sorun şudur: Sanayi üretimi bir anda gökten inmemiştir. Sanayi üretimi halkın hep beraber gerçekleştirdiği şiddete dayalı ani bir değişim falan da değildir.

 

Kültür devrimi hem şiddete dayalı hem tepeden inme hem de  kurumları kökten yıkmakla ilgilenmiş bir değişim eylemidir.

 

Atatürk devrimleri de Çin kültür devrimi gibi her şeyi kökten yıkıp da geçmişi toptan reddeden ve daha önce var olmamış bir toplumu yaratmaya soyunan hayalci eylemler değildir.

 

O halde sanayi inkılâbını, Atatürk inkılâplarını,  Bolşevik ihtilalini hep aynı adla nitelersek korkunç bir yanlış yaparız.

Çünkü Marksist şiddet dönüşümüyle Atatürk’ün yenileşmeciliğini bir tutarsak burada kaybeden Atatürk olacaktır. Çünkü kötülüğün iyiliği sömürmesine izin verirsek iyilik varlığını sürdüremez.

 

Sol “devrimden” bahsederken yenileşmeyi esas alan akılcı, mutedil bir dönüşümcülüğü kast etmiyor. Sol devrimden bahsederken proleter sınıf egemenliğinde, bu sınıfın şiddete dayalı değiştiriciliğinden bahsediyor. Şu söylenebilir: “Harf devrimi, kıyafet devrimi, köktendir ve tepeden inmedir, dolayısıyla devrimdir.” Bu dönüşümlerin tepeden inme olması, toplumun değişim ve dönüşüm hakkında fikrinin olmaması ve hatta bunlardan korkmasıyla ve bu korkusuyla da cehaleti gözü kapalı destekleyebilecek durumda olmasından dolayıydı.

 

Dolayısıyla Kürt etnik terörüne  destek vermeyi “devrimcilik” sayan sol  kavrayışla  Atatürk’ün inkılâpçılığı bağdaştırılabilir mi?

 

Bu ayrımlar o kadar önemli mi? O kadar önemli ki  Rusları veya Çinlileri destekleyip kendine “devrimci” diyen insanların kahir ekseriyeti ile  Atatürk inkılâpçılığını benimsemekle birlikte  kelime seçimleri yüzünden  faşist diye yaftalanan milliyetçi/ vatansever insanların tutumları bambaşka yerlere varıyor.

 

Rus ve Çin kalkışmalarının  kan dökücülükleri ve keyfi toplum mühendislikleri belki  bunların güttüğü etki ajanları için “devrim” olabilir ama  Türk inkılâbının bu alçaklıklarla hiçbir ortak yönü olamaz.

 

Türkiye’de artık bu yapay kelime seçimleriyle birbirimizi yaftalamaktan vazgeçelim de bir an önce hangi kelimenin  nerede en uygun  şekilde kullanılacağını aklımıza ve  vicdanımıza dayanarak bulup  bu konuda Türklük sevgisi ortak paydasına anlaşalım.

 

Çok mu zor? Türk’ü sevmek ve onun varlığı için yanlışlarımızdan ve saplantılarımızdan kurtulmak bu kadar mı zor?

Hiç yorum yok: