30 Eylül 2021 Perşembe

Gerçek Şey Bu Değil!

 

 

 



Aslında birkaç kez tartıştık.

 

“ Gerçek din bu değil!” e benzer sayısız tartışmayla kendimizi çözümsüzlüğe zincirledik.

 

“O gerçek sosyalizm değildi!” “ Şu gerçek bahçıvanlık değil!” falan diye durmadan ahkâm kesiyoruz ya hani…

 

Aslında bu hoşuma gidiyor. “ Gerçek din bu değil!” tarzında düşünceler,  insanların herhangi bir  düzenin “daha insancıl”, daha müşfik, daha sevecen olması için  bir kaygı taşıdığını  gösteriyor.

 

Yani gerçek din şöyle olsa, gerçek sosyalizm böyle olsa dünya cennete dönecek diye düşünüyoruz.

 

 Peki gerçekten öyle mi?

 

Aslında bu çıkmazı aşmak basit.

 

Dinler de ideolojiler de aslında  birer yemek tarifi gibi.

 

Meselâ sosyalizm diyor ki: “Bütün üretim araçlarını sahiplerinden al, devletleştir. Mümkünse burjuvaları öldür. Hatta bu  kanın içine  kollektifleştirmeye direnen köylülerin kanını da ekle.  Önce şiddetli bir  silah ateşiyle toplumu yak, sonra kısık ateşte sürekli kavur.”

 

Böyle olmadığını  düşünüyorsanız meselâ “doğrusunun nasıl olması gerektiğini” de söylemeniz lazım. Yok eğer  “Bunlar hep idealizm! İdealizm gericiliktir!  Tarif marif gerekmez, proleter diktası kurulunca her şey düzelir!” deyip kafanıza göre takılacaksanız zaten konuşmanın bir manası yok.

 

İster şeriatı/ dini savunun ister ideolojiyi, herhangi bir işe kalkışmadan önce mutlaka ama mutlaka bir geçerlilik   şartına ihtiyacınız olacak. Bu geçerlilik şartı ne? O da “yemek tarifiniz”. Yani insanlara  “Yahu ben size en güzel yemeği yapıyorum. Bakın tarifte ne yazıyor?” diye sunabileceğiniz, sorumluluğu azıcık üstünüzden alacak bir  şeye ihtiyacınız var.

 

Eğer insanlara “ Benim yemek tarifim falan yok, kafama göre takılıyorum, istersem hepinizi keserim!” falan derseniz…. İşte orada işler biraz karışabilir.

 

“ Gerçek din bu değil!” “ Gerçek sosyalizm şu değil!” dediğinizde insanlar size “Gerçek din hangisi hemşerim,  gerçek sosyalizm ne, bilek de ona göre ş’ettirek?” diye soruverir.

 

İşte o zaman sizin de “ Yahu tarif ne diyorsa onu yaptık.” Diyebilmeniz lazım.

 

İşte burası zurnanın  zırt dediği yerdir ki  burada hiç kimse  yemeğinin tarifini veremez. Verdiği anda işin gerçek yüzünün ortaya çıkacağını bilir.

 

İşin gerçek yüzü nedir?

 

Ne şeriatla ne sosyalizmle yani ne sözde  semavi tarifle ne de dünyevi tarifle güzel bir yemek yapabilmek mümkündür.

 

O halde bu ikisi neden hâlâ  salondaki  kanepede   böğrümüze batarak bizi rahatsız edebilmektedir?

 

Bu, iki şeyden kaynaklanmaktadır ey cemaat-i sakinun! ( Burada “sakin”, “meskûn” anlamında kullanılmamıştır; olan biten her şeye rağmen hâlâ sakin kalabilenler için kullanılmıştır.)

 

 Birincisi  bu adamların  keyfi zor kullanma arzularından vazgeçememelerinden…

 

İkincisi de ahalinin bu iki zorbalık tutkusunu hâlâ yasaklamamış olmasından….

 

E  durmadan barıştan özgürlükten adaletten bahseden bu adamların kötü bir şey istemeleri mümkün olabilir mi? Sözgelimi bize cennette tomurcuk memeli yetmiş huri vaat eden insanların kötü olması mümkün mü? Ya da sabah filozof öğleden sonra aşçı olabileceğimizi, canımız ne isterse elde edebileceğimizi söyleyen bir sosyalist kötü olabilir mi?

 

Bunları söyleyenlere  “Hemşerim bu dediklerinizin olması için ne yapmamız lâzım?” diye sormadığınız için zaten işler sarpa sarıyor.

 

Bu abilerin söylediklerinin “gerçekleşmesi” için gerekenleri yerine getirdiğimizde hiç birimizin yaşaması mümkün olmuyor! Hurilere ulaşmak için önce kafası sarıklı her zorbanın dediğine kayıtsız şartsız uyup  nefes alıp vermek dışında hiçbir şey yapmadan yaşayıp  sarıklı abinin şahadetiyle imanlı ölmemiz gerekiyor.

Sosyalist bir yoldaşın mutluluk  tarifi de buna benzer bir şekilde yaşamamızı öngörüyor. “Sen proleter abilerinin dediğini yap, gerisine karışma!” diye özetleyebileceğimiz o üstün “bilimsel sosyalizmle”  ulaşa ulaşa yalnızca artık bir dakika sonra proleter abilerin dayağından kurtulacağımızı bildiğimiz  bir ölüme ulaşabiliyoruz.

 

Yanisi hazirun!... Yanisi, dincisi sosyalisti bilmem necisi sadece bize kendi   keyiflerine göre yaşamamızı emretmek istiyor. “ Bizi zorban yaparsan dünyanın en adil zorbaları olacağız!” demekten başka bir şey yapmıyorlar.  Zorbalardan zorba seçerek  çay kıyısında filozof ya da tomurcuk memeli huri kocası olmak hayaline ulaşacağımızı sanarak biz de  gerzekliğimize devam ediyoruz.

 

Sonra da “ Yahu gerçek din acaba hangisi?” ya da “ Gerçek sosyalizmin laciverdi nasıl ki?” diye kös kös düşünüyoruz.

 

Ama şunu düşünmüyoruz: Bir düzen önerisinin, bir yemek tarifinin  içeriği açıkça bilinmiyorsa ona şüpheyle yaklaşmak lazım.

 

Bir yemek tarifinin içinde bizi öldürecek bir zehir varsa o tarifle yapılan yemeği bırakın yemeyi, onu tatmaya bile gerek yoktur. Daha da anlatamadıysam: kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz. Daha da anlatamadıysam: “ Görünen köy kılavuz istemez.”

 

Daha da anlamdıysan rahmetli babamın dediği gibi “ Denizin tadını anlamak için hepsini içmen gerekmez.”

 

Yani?  Adamın biri size “ Başa geldiğimde ideolojim senin elindeki torna tezgahını elinden almamı emrediyor. Senin elindeki tezgâhını alıp seni çok mutlu edeceğim, bütün ihtiyaçlarını gidereceğim..” diyor da sen bu “vaatle” adaletin ve barışın geleceğini sanıyorsan kusura bakma ama Sülün  Osman’ın Boğaz Köprüsü’nü satmasına kızmaman lazım.

 

Adamın biri “ Yüzü açık gezen kadın fahişedir, erkekleri azdırdığı için cezalandırılmalıdır, bende başa gelince bunu yapacağım1” diye açıkça söylerken o adamı iktidara taşıyarak cennetteki tomurcuk memeli hurileri kapacağını düşünüyorsan bu da senin ahmaklığın.

 

Peki “Gerçek din bu değil, gerçek sosyalizm hiç de şu değil!” falan gibi hurafelere nasıl cevap vereceğiz? Bu saçmalıkların akıl ve demokrasi alanını işgaline nasıl engel olacağız?

 

Gerçekleştirildiğinde zorbalığa, kıyıma sebep olacağı daha en başından  belli olan hiçbir şeyin uygulanmasına izin vermeyeceğiz!

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Olan biten bu…

 

 

5 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Güzel yorum. Lütfen blogu da yorumsuz bırakmayalım. Blogu çok ihmal ettik. Çok teşekkür ediyorum.

selcen dedi ki...

Evet izin vermeyeceğiz ve elimizden geleni yapacağız.

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım, değerli yorumunuz için teşekkür ederim.

selcen dedi ki...

Daha da anlamdıysan rahmetli babamın dediği gibi “ Denizin tadını anlamak için hepsini içmen gerekmez.” Bu da çok gşirin bir alıntı.

Afşar Çelik dedi ki...

Çok teşekk,ür derim efendim, eksik olmayın. Çok sevindim, duygulandım.