"Her ne zaman kendinizi çoğunluğun yanında bulursanız , durup düşünmenin zamanı gelmiş demektir." Mark Twain |
Bireyci,
bir milliyetçilik bir tür çelişki gibi
görünüyor, kabul ediyorum.
Çünkü
milliyetçilik, milletin kollektif/ortak değerlerini savunmak demek. Ama öte
yandan ve belki de daha geniş bir çerçevede “Her hal ve şartta milletin
menfaatini gözetmek” demek.
Milletin
kollektif değerlerini savunmak yönüyle milliyetçilik, “kültürel bir
milliyetçilik” olarak ortaya çıkar.
“Her
hal ve şartta milletin menfaatlerini gözetmek” anlamında ise siyasal
milliyetçilik şeklinde ortaya çıkar.
Milliyetçilik
hakkında yapılan yorumların en büyük hatası, milliyetçiliğin bu iki beliriminin
farkını ortaya koymaksızın konuşmak.
Çünkü
kültürel milliyetçilik, hayata cevap veriş tarzımız hakkında düşünmeyi gerektirirken; siyasal
milliyetçilik, doğrudan doğruya ,toplumsal düzen ve dış ilişkilerimiz konusunda
kafa yormayı gerektirir.
Soruna
böyle yaklaşınca “bireyci bir milliyetçiliğin” , milliyetçiliğin bu iki
veçhesinden hangisine daha yakın durduğuna veya hangi milliyetçiliğin
sorunsalıyla daha ilgili olduğuna bakmak gerekir.
Bireyci
milliyetçilik, sorunun siyasal boyutuyla ilgilidir. Çünkü bu siyasal çerçeve,
devlet –toplum ilişkisinin biçimlendirildiği yerdir. Bu da yasamanın, yürütmenin ve yargının
biçimlendirildiği sahadır.
İdeolojik
tartışmalarda sorun genellikle “Niçin?” sorusunda düğümlenir.
Yasama
, yürütme ve yargı niçin veya “kimin için” çalışmalıdır?
Kolektivist
okul buna doğrudan “toplum için” diye
cevap verir ve bu da en doğal şeymiş
gibi kabul edilir. Bir şeyin “en doğal şeymiş gibi” kabul edilmesi, onun “en
açık bir gerçek” olduğunu göstermez,
sadece o şeyin büyük ihtimalle yaygın bir önyargı olduğunu gösterir, o kadar.
“Toplu
için” düşüncesinin temelinde “ toplumun faydasını gözetmek ve öncelemek”
düşüncesi yatar.
Bu
durumda yasama ve yürütme ve yargı, toplumun faydasını düşünerek çalıştıkları
müddetçe her şey yolunda gidecektir.
Acaba
gerçekten öyle mi olmaktadır? Maalesef işler böyle yürümemekte ve her seferinde ya
toplumun yozlaşması ya da kanunların içindeki büyük boşluklar bahane edilerek
toplumsal düzen tekrar tekrar tahrip edilmektedir. Bu, basit bir
kaporta hasarını tamir etmek için
arabanın geri kalanını da çekiçleyerek yamultmak gibidir. Ya da halk irfanının
deyimiyle “Un fazla geldi su, su fazla geldi, un.” durumuna benzer.
Toplumcu
düşüncenin “toplum için” fayda kabulü, bireysel faydaların kaçınılmaz varlığına
çarpar ve darmadağınık olur
Birilerinin
topluma faydalı olmak niyetiyle bir şeyler yapması çoğu zaman topluma hiçbir fayda
getirmez. Neden böyledir?
Çünkü toplum yeknesak bir toz kütlesi değildir. Önemsenmeyen her birey, aslında
kendi başına değerler ve faydalar dizisine sahiptir.
Dolayısıyla
her bireyin, sahip olmak ve korumak istediği şeylerin listesi farklıdır.
Kolektif
değerlerin varlığı dahi bu gerçeği değiştiremez ve hatta bu gerçekle çelişmez.
Oysa bize öğretilen yaygın hurafe, kendi
menfaatinin düşünenlerin milletlerinin menfaatini düşünmediğidir. Bu şu ön
kabule dayanır: “Bireyin kendi başına düşünerek kendi değerlerini ve faydalarını belirlemesi ahlâksızlıktır!
Çünkü birey kendini düşündüğünde, artık
başkasını düşünmez olur!”
Acaba
öyle midir? Bu durumda meselâ üniversite yemekhanesinde yemek yiyecek öğrenci, önce başkası için yemek
almalı, kendinden daha muhtaç olana verdikten sonra mı kendi yemeğini
almalıdır? Ya da babalarımız eve geldikleri her seferinde, “ Ailemi düşünerek
bencillik edemedim, bugün aldığım ekmeği komşuya verdim, ahlâk bunu
gerektirirdi.” deseydi, acaba hayatta kalabilir miydik? Elbette bunun sürekli
olması durumunda hayatta kalamazdık. “ Sürekli başkasını düşünen insanların var
olduğu bir toplum” yaratmak mümkün müdür? Bu iki sebepten mümkün değildir.
Birincisi böylesi sızıntısız bir toplum
yaratılamaz ve kendini düşünen ilk kişi böyle bir toplumun çökmesine yol açar.
İkincisi, “başkasını düşünmenin” objektif bir sınır tespit edilemez ve
dolayısıyla “Hep başkasını düşünen insan”
türü yaratılsa bile insanlar arasındaki zekâ ve güç farkı birilerini
mutlaka “mutlak alıcı” ve daha güçlü olanları da “mutlak” verici haline getirir.
Bu durumda da insan enerjisi bir tür lâğım kanalına akıtılmış olurdu. Sosyalizmin
öldürücülüğünün ve imkânsızlığının sebebi bunlardır.
İnsanlara
ulusal kollektif değerlerin aşılanmasının amacı, kendi varlıklarını, milletlerinin
karşısında bir tür günah veya ayıp olarak görmelerini sağlamak değildir.
Kolektif değerlerin aşılanmasının amacı, ailede edinilen toplumlaşma
tecrübesinin çok daha geniş bir tecrübe olduğunu ve dolayısıyla yapılan her
işin toplumda bir sonuca yol açtığını öğretmek; daha sonra da bu sonuçların en iyi
olanlarına ulaşmak için zarar vermeksizin yaşamayı öğretmektir.
İnsanlara,
“zarar vermeden yaşamayı” öğrettiğimizde onlar da kendiliğinden yaşadıkları ülkede sorumluluk
bilinciyle çalışırlar. Bir kere zarar vermemek konusunda eğittiğinizde birey
artık kendi faydasını/menfaatinin temin etmenin toplumsal bir bedele yol
açmaması için gereken hassasiyeti edinmiş olacaktır.
Toplumsal
ilişkilerde tespit edilebilir tek fayda bireyin kendi varlığına ait olan ve
kendisinin belirlediği faydadır. Bunun dışında,
tartışmasız şekilde yaygın olabilecek tek “ortak” fayda, bütün bireylerin,
işlerinde zararsızlık ilkesini gözetmelerini sağlamaktır ki bu da zaten
eğitimin/terbiyenin amacı/hedefi olan ahlâktır.
Ahlâk,
milletin mücadele ile elde ettiği değerlerin neden birer “değer” olduğunu
anlatmakla verilir. Milletin ferdine, bağımsızlığın, özgürlüğün, bayrağın, dilin, hukukun hangi bedel ile
kazanıldığı ve neden korunması gerektiğini bir kere öğrettiğimizde, artık onun,
bireysel fayda listesiyle toplumsal
fayda arasında bir çelişki meydana gelmeyecektir. Çünkü o zaman milletin ferdi,
kendi menfaatini kollayabilmesini sağlayan emniyet ve adalet ortamının
ancak hep berber korunması gereken
kurumlar ve değerlerce sağlanabileceğini
anlar.
İşte
bu sebepten milliyetçilerin bireyciliği bir ahlâksızlık olarak görmeleri
yanlıştır. Milliyetçilik millete
topyekün bir politik fayda dayatmasıyla ilgilenmez, ilgilenmemelidir. O ancak milletin
her bir bireyinin milli değrlerin neden korunması gerektiği hakkında bilinçlendirilmesi
ile ilgilenmelidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder