18 Mart 2016 Cuma

Bireyci Bir Milliyetçiliğin Gerekliliği

"Her ne zaman kendinizi çoğunluğun yanında bulursanız ,
durup düşünmenin zamanı gelmiş demektir." Mark Twain

Bireyci, bir milliyetçilik bir tür  çelişki gibi görünüyor, kabul ediyorum.
Çünkü milliyetçilik, milletin kollektif/ortak değerlerini savunmak demek. Ama öte yandan ve belki de daha geniş bir çerçevede “Her hal ve şartta milletin menfaatini gözetmek” demek.
Milletin kollektif değerlerini savunmak yönüyle milliyetçilik, “kültürel bir milliyetçilik” olarak ortaya çıkar.

“Her hal ve şartta milletin menfaatlerini gözetmek” anlamında ise siyasal milliyetçilik şeklinde ortaya çıkar.
Milliyetçilik hakkında yapılan yorumların en büyük hatası, milliyetçiliğin bu iki beliriminin farkını ortaya koymaksızın konuşmak.

Çünkü kültürel milliyetçilik, hayata cevap veriş tarzımız  hakkında düşünmeyi gerektirirken; siyasal milliyetçilik, doğrudan doğruya ,toplumsal düzen ve dış ilişkilerimiz konusunda kafa yormayı gerektirir.

Soruna böyle yaklaşınca “bireyci bir milliyetçiliğin” , milliyetçiliğin bu iki veçhesinden hangisine daha yakın durduğuna veya hangi milliyetçiliğin sorunsalıyla daha ilgili olduğuna bakmak gerekir.
Bireyci milliyetçilik, sorunun siyasal boyutuyla ilgilidir. Çünkü bu siyasal çerçeve, devlet –toplum ilişkisinin biçimlendirildiği yerdir. Bu da  yasamanın, yürütmenin ve yargının biçimlendirildiği sahadır.

İdeolojik tartışmalarda sorun genellikle “Niçin?” sorusunda düğümlenir.
Yasama , yürütme ve yargı niçin veya “kimin için” çalışmalıdır?
Kolektivist okul buna  doğrudan “toplum için” diye cevap verir ve bu da  en doğal şeymiş gibi kabul edilir. Bir şeyin “en doğal şeymiş gibi” kabul edilmesi, onun “en açık bir gerçek” olduğunu  göstermez, sadece o şeyin büyük ihtimalle yaygın bir önyargı olduğunu gösterir, o kadar.
“Toplu için” düşüncesinin temelinde “ toplumun faydasını gözetmek ve öncelemek” düşüncesi yatar.
Bu durumda yasama ve yürütme ve yargı, toplumun faydasını düşünerek çalıştıkları müddetçe her şey yolunda gidecektir.

Acaba gerçekten öyle mi olmaktadır? Maalesef  işler böyle yürümemekte ve her seferinde ya toplumun yozlaşması ya da kanunların içindeki büyük boşluklar bahane edilerek toplumsal düzen tekrar tekrar tahrip edilmektedir. Bu,  basit bir  kaporta  hasarını tamir etmek için arabanın geri kalanını da çekiçleyerek yamultmak gibidir. Ya da halk irfanının deyimiyle “Un fazla geldi su, su fazla geldi, un.”  durumuna benzer.

Toplumcu düşüncenin “toplum için” fayda kabulü, bireysel faydaların kaçınılmaz varlığına çarpar ve darmadağınık olur

Birilerinin topluma faydalı olmak niyetiyle bir şeyler yapması çoğu zaman topluma hiçbir fayda getirmez. Neden böyledir?
Çünkü  toplum yeknesak bir toz  kütlesi değildir. Önemsenmeyen her birey, aslında kendi başına değerler ve faydalar dizisine sahiptir.

Dolayısıyla her bireyin, sahip olmak ve korumak istediği şeylerin listesi farklıdır.
Kolektif değerlerin varlığı dahi bu gerçeği değiştiremez ve hatta bu gerçekle çelişmez. Oysa bize  öğretilen yaygın hurafe, kendi menfaatinin düşünenlerin milletlerinin menfaatini düşünmediğidir. Bu şu ön kabule dayanır: “Bireyin kendi başına düşünerek kendi  değerlerini ve faydalarını belirlemesi ahlâksızlıktır!  Çünkü birey kendini düşündüğünde, artık başkasını düşünmez olur!”

Acaba öyle midir? Bu durumda meselâ üniversite yemekhanesinde  yemek yiyecek öğrenci, önce başkası için yemek almalı, kendinden daha muhtaç olana verdikten sonra mı kendi yemeğini almalıdır? Ya da babalarımız eve geldikleri her seferinde, “ Ailemi düşünerek bencillik edemedim, bugün aldığım ekmeği komşuya verdim, ahlâk bunu gerektirirdi.” deseydi, acaba hayatta kalabilir miydik? Elbette bunun sürekli olması durumunda hayatta kalamazdık. “ Sürekli başkasını düşünen insanların var olduğu bir toplum” yaratmak mümkün müdür? Bu iki sebepten mümkün değildir. Birincisi  böylesi sızıntısız bir toplum yaratılamaz ve kendini düşünen ilk kişi böyle bir toplumun çökmesine yol açar. İkincisi, “başkasını düşünmenin” objektif bir sınır tespit edilemez ve dolayısıyla  “Hep başkasını düşünen insan” türü yaratılsa bile  insanlar  arasındaki zekâ ve güç farkı birilerini mutlaka “mutlak alıcı” ve daha güçlü olanları da “mutlak” verici haline getirir. Bu durumda da insan enerjisi bir tür lâğım kanalına akıtılmış olurdu.   Sosyalizmin  öldürücülüğünün ve imkânsızlığının sebebi bunlardır.

İnsanlara ulusal kollektif değerlerin aşılanmasının amacı, kendi varlıklarını, milletlerinin karşısında bir tür günah veya ayıp olarak görmelerini sağlamak değildir. Kolektif değerlerin aşılanmasının amacı, ailede edinilen toplumlaşma tecrübesinin çok daha geniş bir tecrübe olduğunu ve dolayısıyla yapılan her işin toplumda bir sonuca yol açtığını öğretmek; daha sonra da bu sonuçların en iyi olanlarına ulaşmak için zarar vermeksizin yaşamayı öğretmektir.
İnsanlara, “zarar vermeden yaşamayı” öğrettiğimizde onlar da  kendiliğinden yaşadıkları ülkede sorumluluk bilinciyle çalışırlar. Bir kere zarar vermemek konusunda eğittiğinizde birey artık kendi faydasını/menfaatinin temin etmenin toplumsal bir bedele yol açmaması için gereken hassasiyeti edinmiş olacaktır.

Toplumsal ilişkilerde tespit edilebilir tek fayda bireyin kendi varlığına ait olan ve kendisinin belirlediği  faydadır. Bunun dışında, tartışmasız şekilde yaygın olabilecek tek “ortak” fayda, bütün bireylerin, işlerinde zararsızlık ilkesini gözetmelerini sağlamaktır ki bu da zaten eğitimin/terbiyenin amacı/hedefi olan ahlâktır.

Ahlâk, milletin mücadele ile elde ettiği değerlerin neden birer “değer” olduğunu anlatmakla verilir. Milletin ferdine, bağımsızlığın, özgürlüğün,  bayrağın, dilin, hukukun hangi bedel ile kazanıldığı ve neden korunması gerektiğini bir kere öğrettiğimizde, artık onun, bireysel fayda listesiyle  toplumsal fayda arasında bir çelişki meydana gelmeyecektir. Çünkü o zaman milletin ferdi, kendi menfaatini kollayabilmesini sağlayan emniyet ve adalet ortamının ancak  hep berber korunması gereken kurumlar ve değerlerce  sağlanabileceğini anlar.

İşte bu sebepten milliyetçilerin bireyciliği bir ahlâksızlık olarak görmeleri yanlıştır.  Milliyetçilik millete topyekün bir politik fayda dayatmasıyla ilgilenmez, ilgilenmemelidir. O ancak milletin her bir bireyinin milli değrlerin neden korunması gerektiği hakkında bilinçlendirilmesi ile ilgilenmelidir.



Hiç yorum yok: