İnsanların
artık göremedikleri hemcinslerine ulaşmalarını sağlayan, onları zaman içinde
gezdiren büyük bir icat…
Öyle
ki belki kayıtlar artık kâğıt üstüne yapılmasa bile mutlaka yazı yoluyla
saklanacak. Bundan yüzyıl sonra belki
“zihin kayıtları” ile artık bilgi başka bir şekle bürünebilir, kim bilir? Gene
de yazı, bir şeyleri ebedileştirmenin hâlâ en geçerli ve tek yolu.
Şu
bir gerçek ki yazı matbaa yoluyla yaygınlaştırılana kadar pek çokları için
sihrin ta kendisiydi. Yazı uzun bir süre o kadar az kişi tarafından bilindi ki bu kadar uzun süre
içinde onun ancak seçilmiş insanlara ait olduğuna dair öğrenilmiş bir hayranlık
ve korku uzun zaman beyinleri işgal etti.
Yazıyı sihirli kılan neydi? Öncelikle her şeyi
zamandan korumasıydı şüphesiz. Dahası az sayıda işaretle pek çok şeyi ifade edebilmesiydi. Bir yandan
tekrarlanan karakterlerle eşsiz ifadelerin ortaya çıkarılmasını sağlamasıydı
belki de…
Ve
matbaanın icadıyla yazı bir anda herkesi bir biçimde ve oranda “eşitledi”. Ama
daha önemlisi bütün iktidar mevkilerini “dünyevileştirdi”. Artık yazı
sayesinde, yalnızca iktidarın bildiği veya insanları muktedir yapan bir sınırlı
bilgi yoktu.
İnsanlar
anlayabildikleri şeylerin, doğruların var olduğunu keşfettiler.
Gene
de yazının sihirli bir şey olduğuna dair, öğrenilmiş ilkel zaman algısı
herkesin kafasında duruyordu.
İlkel
zamanların sihrini taşıyan yazı, iktidar kurumunun en dokunulmaz ve tartışılmaz
dayanağı olan Tanrı’nın bir ifadesi
olarak kutsal kitaplarda belirdi.
Hangi
uygarlık seviyesinde olursa olsunlar insanlar daima yaratıcı bir kudrete
inanıyordu. Kadere hükmeden bir tanrı
fikri her zaman olmuştu. Çünkü insan, algısının sınırlılığının daima
farkındaydı.
Tanrı
ile ilgili sorun yazı icat olduktan sonra başladı.
Çünkü
yazıya kadar Tanrı vardı ama o kadar. Onu ifade etmek, onu tekrar tekrar tanıtmak, gücünü vurgulamak ve onun
kudretinden bir pay almak pek de mümkün değildi.
Oysa
yazı her şeyi değiştirdi. Yazının matbaanın icadına kadar iktidarın bir parçası
olmuş din adamlarının tekelinde olması acaba tesadüf müydü?
Elbette
hayır
İnsanların
kafalarında oluşan Tanrı fikri ancak yazı ile beraber, yazıyı tekeline almış
olan sınıfın tasvirleriyle şekillenmeye, çeşitlenmeye başladı.
Mısır
hiyerogliflerindeki Tanrı tasvirleri acaba sıradan Mısırlıların
hayal güçlerine veya tasavvurlarına açık mıydı? Ya da Tanrıların neden
çakal, şahin vs biçimli olmaları gerektiğin dair herhangi bir akıl sahibi
Mısırlının konuşması mümkün müydü?
Peki
ama “Sizi kendime benzer bir surette yarattım!” diyen Tanrı’nın gerçekten böyle
deyip demediğini kime sorabilirdik? Yazı yazan ve “Kutsal Kitapları”
çoğaltanlar, gerçeğin böyle olduğunu söylediklerinde, onlarda olup da bizde
olmayan bu üstün bilgiden dolayı onlara itaat etmemiz gerekmiyor muydu?
Yazıyla
beraber Tanrı, siyasi bir “muktedir”
haline geldi. Artık o hayatımıza doğrudan müdahale eden, hayatımızı
biçimlendiren bir hükümdardı. Hiç kimse
neden böyle olması gerektiğini sorgulayamadı çünkü Tanrı adına konuşan yazı
tekeli , aynı zamanda zor kullanma tekelini de elinde bulunduruyordu.
Böylelikle
zamanın en gelişmiş ve ulaşılmaz
iletişim aracı yazı, “kitaplaşarak” dokunulmaz, tartışılmaz bir hale geldi.
Kitap tekrar tekrar okunabiliyordu. Sıradan insanları bu denli hacimli bir yazı
tomarı yaratması pek mümkün değildi. Matbaanın icadı belki sıradan insanları “okur” yaptı ama yazmak hâlâ sınırlı bir elitin elindeydi. Üstelik
matbaa teknolojisi de kendi sınırlı elitini yaratmıştı.
Hiç
kimse kutsal kitapların nasıl
indirildiğini sorgulayamadı. Dahası indirilen bu denli hacimli metinlerin,
peygamberlerce doğru anlaşılıp anlaşılmadığı bile düşünülmedi. Doğru
anlaşıldığı varsayılsa bile doğru yazılıp yazılmadığı sorgulanmadı. Çünkü
yazının sihri, kavranması ve meydana
getirilmesi en zor iletişim aracı olan kitap halinde somutlaşıyordu.
Öyle
ki Hz. Musa’ya inen topu topu on emir, ondan sonra hacmi gitgide büyüyen “Talmud” denen kitaba dönerken
elinde hiçbir yazılı metin bulunmayan İsa’nın inancı, içinde Tevrat’ı (
EskiAhit) da barındıran dört kitap
haline geliveriyordu. Hz. Muhammed’in
müminlere aktardığı ayetler kaydedilmişti ama bunların bir kitap haline
getirilmesi apayrı bir işti. Nitekim Kur’an kitaplaştırılırken ayetlerin
indirilmesine sırasına riayet edilmediği biliniyor. Dahası bazı ayetlerin siyasi iktidarca “neshedilmiş” ( hükümsüz)
sayıldığı da biliniyor.
Teknolojinin
gelişimi ile birlikte basılı kitap ortadan kalkacak mı? Eğer basılı
kitaplar oldukları gibi elektronik
ortamlara aktarılıp da bu ortamlarda varlıklarını
sürdürürlerse eski sihirlerine ve iktidarlarına sahip olacaklar mı?
Kim
bilir?
4 yorum:
"Hz. Muhammed’in müminlere aktardığı ayetler kaydedilmişti ama bunların bir kitap haline getirilmesi apayrı bir işti. Nitekim Kur’an kitaplaştırılırken ayetlerin indirilmesine sırasına riayet edilmediği biliniyor. Dahası bazı ayetlerin siyasi iktidarca “neshedilmiş” ( hükümsüz) sayıldığı da biliniyor." Bunu söyleyen dinsşz damgasını yer.Ama bu bazı ilahiyatçılar tarafından da dile getirildi.
Selcen Hanım,
Eksik olmayın , yine güzel ve kısa bir yorumla konuya açıklık getirmişsiniz.
Her zaman bekliyoruz.
Saygılar.
"...Yazıyla beraber Tanrı, siyasi bir 'muktedir' haline geldi. Artık o hayatımıza doğrudan müdahale eden, hayatımızı biçimlendiren bir hükümdardı. Hiç kimse neden böyle olması gerektiğini sorgulayamadı çünkü Tanrı adına konuşan yazı tekeli , aynı zamanda zor kullanma tekelini de elinde bulunduruyordu."
ve yazı sayesinde, din, inancın üzerine yerleşerek bizi akıldan ve yeri geldiğinde de ahlaktan tamamen uzak tutmanın yolunu bulmuş oldu. Diyerek tamamlasam çok da yanlış olmaz sanırım. Belki amaç bu değildi ama sonuçlara bakınca bu acımasız tespiti yapmak gerekiyor.
Hep merak etmişimdir: Çok yüceltilen İbrahimi dinlerin yerine yalın ve sade inanç temelli dinler olsa tarih ve siyaset nasıl gelişirdi?
Bu yazınızla, aslında yazarın akıl üzerindeki tasallutunun dinin özünü oluşturduğunu anlıyorum. Kutsalın kitaplaşmasının sebebi bu: İbrahimi dinler de bunun en net örnekleri...
Kaleminize sağlık, saygılar, selamlar...
Tamamlayıcı yorumlara ender rastlanır, sizinkisi bylelerinden, teşekkürler. Çünkü böyle yorumlar yazının ancak dikkatli okunmasıyla yapılabilir.
Neden olmasın? Yorumunuz, yazının eksik bırakılmış bölümlerine işaret ediyor. Yorumunuz ayrıca bana din ve inanç yapılarının arasındaki farka değinmek gereğini bir kere daha hatırlattı. Böylece biraz sonra yazacağım denemenin konusu da ortaya çıktı. Gerçi tekrara düşmek gibi olacak ama bazı şeyleri ne kadar tekrarlasak az.
Lütfen dükkânı daha sık ziyaret edin, bilhassa yorumsuz bırakmayınız. Çünkü dikkatli okurun yorumu kadar zihin açıcı pek az şey vardır.
Yorumunuz bir dost mektubu gibi moral verdi. Sağ olun, var olun.
Yorum Gönder