28 Mart 2016 Pazartesi

Kutsal Neden Kitaplaşır?


Yazı sanırım insanlığın en büyük  ve ebedi icadı.
İnsanların artık göremedikleri hemcinslerine ulaşmalarını sağlayan, onları zaman içinde gezdiren büyük bir icat…

Öyle ki belki kayıtlar artık kâğıt üstüne yapılmasa bile mutlaka yazı yoluyla saklanacak.  Bundan yüzyıl sonra belki “zihin kayıtları” ile artık bilgi başka bir şekle bürünebilir, kim bilir? Gene de yazı, bir şeyleri ebedileştirmenin hâlâ en geçerli ve tek yolu.

Şu bir gerçek ki yazı matbaa yoluyla yaygınlaştırılana kadar pek çokları için sihrin  ta kendisiydi.  Yazı uzun bir süre o kadar az kişi  tarafından bilindi ki bu kadar uzun süre içinde onun ancak seçilmiş insanlara ait olduğuna dair öğrenilmiş bir hayranlık ve korku uzun zaman beyinleri işgal etti.

Yazıyı  sihirli kılan neydi? Öncelikle her şeyi zamandan korumasıydı şüphesiz. Dahası az sayıda işaretle  pek çok şeyi ifade edebilmesiydi. Bir yandan tekrarlanan karakterlerle eşsiz ifadelerin ortaya çıkarılmasını sağlamasıydı belki de…

Ve matbaanın icadıyla yazı bir anda herkesi bir biçimde ve oranda “eşitledi”. Ama daha önemlisi bütün iktidar mevkilerini “dünyevileştirdi”. Artık yazı sayesinde, yalnızca iktidarın bildiği veya insanları muktedir yapan bir sınırlı bilgi yoktu.

İnsanlar anlayabildikleri şeylerin, doğruların var olduğunu keşfettiler.

Gene de yazının sihirli bir şey olduğuna dair, öğrenilmiş ilkel zaman algısı herkesin kafasında duruyordu.

İlkel zamanların sihrini taşıyan yazı, iktidar kurumunun en dokunulmaz ve tartışılmaz dayanağı  olan Tanrı’nın bir ifadesi olarak kutsal kitaplarda belirdi.
Hangi uygarlık seviyesinde olursa olsunlar insanlar daima yaratıcı bir kudrete inanıyordu.  Kadere hükmeden bir tanrı fikri her zaman olmuştu. Çünkü insan, algısının sınırlılığının daima farkındaydı.
Tanrı ile ilgili sorun yazı icat olduktan sonra başladı.

Çünkü yazıya kadar Tanrı vardı ama o kadar. Onu ifade etmek, onu tekrar  tekrar tanıtmak, gücünü vurgulamak ve onun kudretinden bir pay almak pek de mümkün değildi.

Oysa yazı her şeyi değiştirdi. Yazının matbaanın icadına kadar iktidarın bir parçası olmuş din adamlarının tekelinde olması acaba tesadüf müydü?
Elbette hayır

İnsanların kafalarında oluşan Tanrı fikri ancak yazı ile beraber, yazıyı tekeline almış olan sınıfın tasvirleriyle şekillenmeye, çeşitlenmeye başladı.

Mısır hiyerogliflerindeki Tanrı tasvirleri acaba sıradan  Mısırlıların  hayal güçlerine veya tasavvurlarına açık mıydı? Ya da Tanrıların neden çakal, şahin vs biçimli olmaları gerektiğin dair herhangi bir akıl sahibi Mısırlının konuşması mümkün müydü?

Peki ama “Sizi kendime benzer bir surette yarattım!” diyen Tanrı’nın gerçekten böyle deyip demediğini kime sorabilirdik? Yazı yazan ve “Kutsal Kitapları” çoğaltanlar, gerçeğin böyle olduğunu söylediklerinde, onlarda olup da bizde olmayan bu üstün bilgiden dolayı onlara itaat etmemiz gerekmiyor muydu?

Yazıyla beraber Tanrı, siyasi bir  “muktedir” haline geldi. Artık o hayatımıza doğrudan müdahale eden, hayatımızı biçimlendiren bir  hükümdardı. Hiç kimse neden böyle olması gerektiğini sorgulayamadı çünkü Tanrı adına konuşan yazı tekeli , aynı zamanda zor kullanma tekelini de elinde bulunduruyordu.

Böylelikle zamanın en gelişmiş  ve ulaşılmaz iletişim aracı yazı, “kitaplaşarak” dokunulmaz, tartışılmaz bir hale geldi. Kitap tekrar tekrar okunabiliyordu. Sıradan insanları bu denli hacimli bir yazı tomarı yaratması pek mümkün değildi. Matbaanın icadı belki sıradan insanları   “okur” yaptı ama  yazmak hâlâ sınırlı bir elitin elindeydi. Üstelik matbaa teknolojisi de kendi sınırlı elitini yaratmıştı.

Hiç kimse  kutsal kitapların nasıl indirildiğini sorgulayamadı. Dahası indirilen bu denli hacimli metinlerin, peygamberlerce doğru anlaşılıp anlaşılmadığı bile düşünülmedi. Doğru anlaşıldığı varsayılsa bile doğru yazılıp yazılmadığı sorgulanmadı. Çünkü yazının sihri,  kavranması ve meydana getirilmesi en zor iletişim aracı olan kitap halinde somutlaşıyordu.

Öyle ki Hz. Musa’ya inen topu topu on emir, ondan sonra  hacmi gitgide büyüyen “Talmud” denen kitaba dönerken elinde hiçbir yazılı metin bulunmayan İsa’nın inancı, içinde Tevrat’ı ( EskiAhit) da barındıran dört  kitap haline geliveriyordu. Hz. Muhammed’in   müminlere aktardığı ayetler kaydedilmişti ama bunların bir kitap haline getirilmesi apayrı bir işti. Nitekim Kur’an kitaplaştırılırken ayetlerin indirilmesine sırasına riayet edilmediği biliniyor. Dahası bazı ayetlerin  siyasi iktidarca “neshedilmiş” ( hükümsüz) sayıldığı da biliniyor.

Teknolojinin gelişimi ile birlikte basılı kitap ortadan kalkacak mı? Eğer basılı kitaplar  oldukları gibi elektronik ortamlara aktarılıp da  bu ortamlarda varlıklarını sürdürürlerse eski sihirlerine ve iktidarlarına sahip olacaklar mı?

Kim bilir?




4 yorum:

selcen dedi ki...

"Hz. Muhammed’in müminlere aktardığı ayetler kaydedilmişti ama bunların bir kitap haline getirilmesi apayrı bir işti. Nitekim Kur’an kitaplaştırılırken ayetlerin indirilmesine sırasına riayet edilmediği biliniyor. Dahası bazı ayetlerin siyasi iktidarca “neshedilmiş” ( hükümsüz) sayıldığı da biliniyor." Bunu söyleyen dinsşz damgasını yer.Ama bu bazı ilahiyatçılar tarafından da dile getirildi.

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım,

Eksik olmayın , yine güzel ve kısa bir yorumla konuya açıklık getirmişsiniz.

Her zaman bekliyoruz.

Saygılar.

Orhun dedi ki...

"...Yazıyla beraber Tanrı, siyasi bir 'muktedir' haline geldi. Artık o hayatımıza doğrudan müdahale eden, hayatımızı biçimlendiren bir hükümdardı. Hiç kimse neden böyle olması gerektiğini sorgulayamadı çünkü Tanrı adına konuşan yazı tekeli , aynı zamanda zor kullanma tekelini de elinde bulunduruyordu."
ve yazı sayesinde, din, inancın üzerine yerleşerek bizi akıldan ve yeri geldiğinde de ahlaktan tamamen uzak tutmanın yolunu bulmuş oldu. Diyerek tamamlasam çok da yanlış olmaz sanırım. Belki amaç bu değildi ama sonuçlara bakınca bu acımasız tespiti yapmak gerekiyor.

Hep merak etmişimdir: Çok yüceltilen İbrahimi dinlerin yerine yalın ve sade inanç temelli dinler olsa tarih ve siyaset nasıl gelişirdi?

Bu yazınızla, aslında yazarın akıl üzerindeki tasallutunun dinin özünü oluşturduğunu anlıyorum. Kutsalın kitaplaşmasının sebebi bu: İbrahimi dinler de bunun en net örnekleri...

Kaleminize sağlık, saygılar, selamlar...

Afşar Çelik dedi ki...

Tamamlayıcı yorumlara ender rastlanır, sizinkisi bylelerinden, teşekkürler. Çünkü böyle yorumlar yazının ancak dikkatli okunmasıyla yapılabilir.

Neden olmasın? Yorumunuz, yazının eksik bırakılmış bölümlerine işaret ediyor. Yorumunuz ayrıca bana din ve inanç yapılarının arasındaki farka değinmek gereğini bir kere daha hatırlattı. Böylece biraz sonra yazacağım denemenin konusu da ortaya çıktı. Gerçi tekrara düşmek gibi olacak ama bazı şeyleri ne kadar tekrarlasak az.

Lütfen dükkânı daha sık ziyaret edin, bilhassa yorumsuz bırakmayınız. Çünkü dikkatli okurun yorumu kadar zihin açıcı pek az şey vardır.

Yorumunuz bir dost mektubu gibi moral verdi. Sağ olun, var olun.