19 Mart 2016 Cumartesi

Fayda Dağının Kör Pusulası


Fayda, ideolojinin nihaî amacıdır.
Kendimizle barışmak  dünya barışının yolunu yapmaktır.
İçsel sükûnete ulaşmak, insanlık için yapabileceğiniz en büyük iştir.

Sorun burada başlıyor.  “Fayda kimin içindir?”
Bu soruya cevap vermek nispeten kolaydır. Faydanın genellikle toplum için olduğu kanaati oldukça yaygındır.

Aslında konumuz fayda değil ama fayda hakkında düşünmek, düşünmekle ilgili en  belirgin örneği ele almaktır. Çünkü bütün düşüncelerimizin tek bir hedefi vardır: Fayda!
Peki ama fayda nedir? Ya da neye fayda diyebiliriz?
Fayda, elde edilmesi “iyi” kabul edilmiş her şeydir.

Burada bir sorunla karşılaşırız. İçki içmenin “iyi” kabul edilmesi onu  bir “fayda” haline getirir mi? İçkinin vücuda “iyi” gelmediği tıbben ispat edilmiştir. O halde içki bir “fayda” olamaz.
Peki ama  o halde insanlar neden içki içmek ister? Çünkü bütün objektif zararlarına rağmen insanlar içkiyi elde etmenin “iyi” olduğuna inanır.
O halde fayda bir paradokstan mı ibarettir?

Elbette hayır.
Fayda hakkında karşılaştığımız bu ikilem, onun doğal ve iradî anlamlarıyla ilgilidir. Faydayla ilgili verdiğimiz tanım, onun iradî yönüyle ilgilidir ki bütün iktisat bu tanımın üstünde yükselir.
Faydanın  doğal  tanımı ise ki bu tanım aynı zamanda ahlâkı doğrudan doğruya ilgilendirir, onun “  bozmayan, aksatmayan, kötüleştirmeyen her şey” olduğudur. Ahlâk faydanın “doğal tanımıyla” ilgilidir ki onu objektif bir şey yapan da budur. Çünkü ancak “zararsızlığın” sınırlarını belirleyebilirsek  iyi ve kötü eylemler arasında bir hükme varmak mümkündür.

Faydanın “ Elde edilmesi iyi kabul edilen bir şey” olması tanımı ise ahlâkî bir yol gösterici olamaz. Çünkü bu ancak, herhangi bir emir makamı, iyiyi, doğrudan (direkt) olarak  emrettiği takdirde  bir anlam ifade eder ki o zaman da  ahlâkın bireyin iradesi ile bir ilgisi kalmaz.
Peki ama buraya kadarki  yorumlarımız ne işe yarayacaktır?

Buraya kadarki yorumlarımız özellikle toplumsal düzeni biçimlendiren eylemlerin hangi fayda kabulüyle nereye varacağını ve neden böyle olacağını anlamamız açısından önemlidir.

Faydanın birinci tanımını yani onun, “ Elde edilmesi iyi kabul edilen her şey” olduğunu kabul edenler,  elde edilmesi iyi olabilecek şeyleri saptamaya çalışır. Bundan başka yolları da yoktur. Din denen kurumun yaptığı, daima bu olmuştur. Bir din adamına her gün, hayatın her anıyla ilgili soru sorulmasının sebebi budur. Çünkü dinin amacı insanların hayatının her anını Tanrı adına  yönetmektir.
Buna karşılık bu tanım, bireylerin  iktisadi fayda anlayışlarının da ta kendisidir. Çünkü insanlar bir şeyi elde etmek istediklerinde, onu elde etmenin “iyi olacağı” düşüncesiyle hareket ederler. İşte “iyilikle” “faydanın” karıştırıldığı yer de burasıdır. İnsanlar bir şeyleri, onların mutlak iyiliğinden ya da faydasından dolayı istemezler. İnsanların hamburgeri, brokoliye tercih etmelerinin sebebi hamburgerin,  brokoliden daha yararlı olması değildir.
Brokolinin hamburgerden kesinlikle daha faydalı olduğu açıkça biliniyorsa neden hükümetlr hamburgeri yasaklayıp brokoliyi emretmezler?

Bunu yapamazlar çünkü yaygınlaşması halinde  toplumun bütünlüğüne kesin ve açık bir zarar vereceği açık olarak bilinmeyen hiçbir eylemin, bireyin seçiminden uzak tutulması mümkün değildir.

Faydanın  emir  halinin  fikri dayanağı, faydanın her halinin akıl yoluyla bulunabileceğidir. Ya da… Şartları değiştirebilen muktedirin  doğru olduğuna inandığı emirlerin doğrudan doğruya faydalı olacağı inancıdır.

Peki ama  böyle mi olmaktadır? Hiç de öyle olmamaktadır. Komünist Çin’in  kurucusu Mao’nun  fayda emirleri ile giriştiği beş devrimde milyonlarca kişinin ölmesi bu inancın yanlışlığının en çarpıcı örneklerindendir. Aynı şey Sovyet tecrübesi için de geçerlidir.
O halde faydaya ulaşmayı istemekle ona ulaşmak farklı şeylerdir.

Neden böyledir?

Öncelikle fayda ancak bir irade ile var olabilir. İradesiz bireyler için fayda yoktur. Brokoli yemeye mecbur edilmiş insanlar, objektif olarak faydalı bir iş yapmış olurlar ve onlara bunu emretmek de “faydalı” görünebilir ama  bu, onların aklında hamburger yemenin bir “fayda” olduğu fikrini silemeyecektir.

İktidarların “toplum için” belirledikleri faydanın “toplumdaki bireylere göre” fayda sayılıp sayılmayacağı asla bilinemez  ve bu  iki fayda telâkkisinin genellikle hiç de örtüşmediği de bir gerçektir.

Çünkü “emredilen fayda”, “”gözetilen faydaların” etkileşimleri arasında genellikle erir gider. Bu yüzden açıkça bireylerin birbirleriyle barış içinde yaşamalarına yaramayan hiçbir emir ve yasak toplum yaşantısında kendine bir yer edinemez. Diktatörlükleri eninde sonunda yıkan da budur.

“Kamu yararı”  argümanını bir safsata haline getiren de bu çatışmadır. Çünkü hangi durumun  bir “kamu yararı “olduğunu ayrı ayrı tespit edebilmek mümkün değildir. İş, eninde sonunda bu yararı tespit edecek bir yetkili kurum bulmaya varır ve bundan öte de  hiçbir şey olmaz.

Toplumun geneli için tek  ve geçerli bir fayda tespit etmek objektif olarak mümkün değildir. Bunu yapmaya her çalıştığınızda  faydaya yönelik olarak verdiğiniz her emir, bireysel faydaların bir kısmını akamete uğratacak ve hoşnutsuzluk yaratacaktır ki bunu ne kadar sık yaparsanız hoşnutsuzluk o denli yaygın olacaktır. Bu yüzendir ki  yasama enflasyonu bir suçlular ordusu yaratır. Ne kadar çok kanunuz var a o kadar çok suçlu yaratırsınız.

Bu bizi nereye götürür?

Aklın, bir sürecin bütün güzergâhını apaçık ve toptan kavrayabilmesi mümkün değildir. Dünyada bunu yapabilecek Tanrısal bir akıl yoktur.
Bu yüzden de hedefin belli olması, yolun bilinmesi anlamına gelmez. Uzaktaki dağı görüyor olmanız, onunla aranızdaki bataklıkları, nehirleri veya uçurumları görebildiğiniz veya rahatlıkla aşabileceğiniz anlamına gelmez.

Dağla aranızdaki her nehir kendine göre akar, her bataklık, kendi kurbağasını besler, her uçurum kendi kayasınca yalçındır. Ve her ağaç oralarda kendi toprağında biter.
İnsanın işi  veya sorumluluğu bütün yolu apaçık belirlemek değildir. İnsanın bütün işi,  görebildiği kadarıyla yetinip zarar vermemeye çalışarak yaşamaktır.
Zarar vermemek diğer insanların hayatını aksatmamaktır.
 İnsanların birbirlerinin hayatlarını aksatmamaya çalışarak ufuktaki dağa doğru yürümeleri dışında da bir “fayda” yoktur.

Çözüm basittir: Kendi faydamızı/menfaatimizi aklımızla belirlerken başkalarının faydalarını/menfaatlerini zararsızlık irademizle yani ahlâkla  korumak.
Ancak bu, bütün faydaları tek tek tespit etmek budalalığından bizi koruyabilir ve ancak bu bütün bir toplumu, fayda belirleyici diktatörlerin zulmünden koruyabilir.



9 yorum:

selcen dedi ki...

Çözüm basittir: Kendi faydamızı/menfaatimizi aklımızla belirlerken başkalarının faydalarını/menfaatlerini zararsızlık irademizle yani ahlâkla korumak.
Ancak bu, bütün faydaları tek tek tespit etmek budalalığından bizi koruyabilir ve ancak bu bütün bir toplumu, fayda belirleyici diktatörlerin zulmünden koruyabilir.

Bu paragraf yine yazının özü.Dilinize sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım yine titiz okumasıyla yazıyı yorumlamış. Dikkatli ve özenli okurlarımızın artmasını diliyor, Selcen Hanım'a sabrı ve dikkati için teşekkürlerimi sunuyorum.

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Hamburger-Brokoli örneğini çok sevdim.

"Akıl var mantık var, brokoli yemek elbette faydalıdır" cümlesindeki aklın, hangi akıl olduğu belirsiz. Kimin aklı, kimin kararı, kimin faydası?

Hamburgerin sağlığa zararlı olduğunu bile bile yemek bazen bana psikolojik açıdan acayip fayda sağlıyor mesela. Hamburger yediğim gün mutlu oluyorum ve mesleki verimliliğim artıyor.
Bunun gibi sayısız bilinmez dengenin var olduğu bir ortamda tek karar verici aklın emir vermesinin sonucu ahmaklıktan başka bir şey değil.

Bir de Selcan Hanım' ın dikkat çektiği paragrafa istinaden bir şey söylemek istiyorum.
Einstein yıllarını vererek ortaya çıkardığı İzafiyet Teorisi başta olmak üzere birçok çalışmasını dile getirebilmek için sürekli sayfalar dolusu dökümanı, bir yada birkaç formülle ifade etme ihtiyacı duymuş ve derli toplu, anlaşılır, öze yönelik tek bir formül ortaya atabilmek için koskoca Calculus kitabının temellerini atmıştır.
Senin yazılarının da bir noktasında mutlaka Selcen Hanım' ın işaret ettiği o formüllerden var ve biz onları heyecanla takip ediyoruz yazılarını okurken :)

Selamlar, sevgiler.

Afşar Çelik dedi ki...

Bir gün iyi bir matematikçi olmayı ben de isterdim şahsen. Aslında matematiğin edebiyatını yapabilmeyi meselâ... Matematiğin tercüme edilebilir bir dil olduğuna artık daha fazla inanıyorum. Matematiğe yaklaşabildiysem ne mutlu bana.
Objektif fayda yok mudur? Elbette vardır. Aksi takdirde ilerlemeleri meydana getiremezdik.

Yazıların mantıkî bir bütünlüğünün olduğunu duymak güzel. Diğer yandan düşünmek isteyen insanlara ilham verebiliyorlarsa daha güzel.
Yorum bıraktığın için de teşekkürler. Her zaman gel, tükânı sahapsız bırakma.

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sayın Yazar, demokrasi anarşi ve diktatörlük kavramlarını "fayda" olgusu üzerinden ele almış, keyifli yazı için düşün dünyanıza sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Derya Hanım, eksik olmasınlar övücü bir yorum bırakmışlar. Eksik olmasınlar. Sitemizi yazılarıyla daha sık aydınlatmasını gönülden diliyoruz.

Orhun dedi ki...

Bu yazıyı kafamda netleşmesi için birkaç kere okudum. Gün içinde ezbere yaşayan bir insana kolay gelmedi doğruya doğru.
Açıkçası her bir faydanın ne olduğuna karar vermek önermesinden ve anormalliğinden yola çıkıp eski dinlerle -tabiri mazur görün- laik dinler (komünizm uygulamaları) karşılaştırması çok anlamlı ve belki de en önemlisi....
"Her türlü vesayete karşı olmak" diye yapayanlış yerlere çekilen sloganlardan çok daha dürüst ve özgürlükçü olmuş.
Aklınıza sağlık.

Afşar Çelik dedi ki...

Orhun Bey, yine kafasını yorarak yazıyı okumuş, dahası "alt üst" etmişsiniz. Şahsen beni düşünmeye iten yorumlarınızı çok etkin ve verimli buluyorum, eksik olmayınız.

Ezbere yaşayan bir insan herhangi bir metni, kendi aklına vuramaz. Bu konuda kendinize haksızlık etmişsiniz.

"Dinleşme" dinamiği üzerine düşünmem için ipucu verdiniz. Ev hanımlarının "Bu akşam ne yazsam?" sıkıntısına karşı sizin yorumlarınız bire bir.

Her zaman bekliyorum.

Saygılar.

Afşar Çelik dedi ki...

Ben teşekkür ederim, sayın La Tahzen.