18 Şubat 2016 Perşembe

İkinci Sınıfı Örtmek


Belki ilgisiz olacak.

Öyle ya normalde Ankara saldırısı hakkında yazmam lâzım. Ama saldırıyı düzenleyenlerin amaçları hakkında konuşmanın şu saatten sonra bir yararı bence yok. Çünkü zaten onların Türklüğü Anayasadan çıkarmak, ülkeyi etnik eyaletlere bölmek gibi  fikirleri iktidarda.

Dün karşıdan karşıya geçen iki türbanlı genç kadını görünce aklıma geldi. Her zaman söylenen giyim çelişkilerinin altındaki güdüler içimi burktu.

Onlar güzel olmaya çalışıyorlardı. Alımlıydılar. Türbanları kendilerine göre bir düzenlemeyle bağlanmıştı. Makyajları yerindeydi. Yani aslında basbayağı alımlı ve  çekiciydiler. Ama öbür yandan "Allah'ın emrine" uyuyorlardı, kendilerince.

Öte yandan başı açıklar gibi "modern" görünmek istiyorlar. Ama uymak istedikleri modernitenin "Allah'ın emrettiği" düzen mi olduğunu düşünmüyorlardı. Bir yandan lâikliğin bütün  nimetlerinden ve konforundan yararlanmak, onun estetiğinden beslenmek istiyorlar, diğer yandan  dinden itibar elde etmeye çalışıyorlardı.

Sahi "Allah'ın emri" neydi onlara göre?  Herhalde örtünerek kadınlıklarının cazibesini gizlemek ve erkekleri tahrik etmemekti...  Bu bir çıkarım. Çünkü Nur Suresi 31. ayetteki "başörtüsü" diye trcüme edilen kelimenin orijinalini kimse bilmiyor. daha doğrusu Kur'an indirildiğinde, bugün "başörtüsü" denen şeyin var olup olmadığı bile bilinmiyor. Ama biri "başörtüsü"  şeklinde tercüme etti diye tek bir kelime bütün bir toplumdaki ilişkileri  etkileyebiliyor.

Allah'ın emri kadınların örtünmesiydi ama meselâ erkeklerin tahrik olmamalarına ya da mütecaviz davranmamalarına dair nedense hiç bir şey söylenmiyordu. Yani erkek doğuştan saldırgan, mütecaviz, dölleyiciydi. Erkeğin doğasındaki hayvanîlik türban kitlesini zerrece rahatsız etmiyor. Bunu nasıl bu kadar rahat söyleyebiliyorum? Memlekette  IŞİD militanlarına fahişelik etmek için kaç kadının gönüllü olduğunu ve hepsinin de istisnasız "kapalı" olduğunu sanırım gördük. Öbür yandan, erkek vahşetine ve hayvanlığına duyulan  bu  teslimiyetteki patoloji cidden kan dondurucu.

Kadının görevleri ya ondan kesin şekilde uzak durmak ya da resmi bir cinsel tatmin aracı olmaktı. İşin  garip yanı erkek nikâh bağıyla bile o kadar kesin şekilde sınırlanmıyordu.  Bir Müslüman erkek için savaşla ya da alışverişle sınırsız sayıda kadın/cariye  elde edebilmek mümkündü.

Önümden geçen genç kadınlar örtünerek namuslu olduklarını gösteriyorlar ama makyaj yaparak da çekici olduklarını belli ediyorlardı. Bu bilinç altına şu mesajı yolluyordu: "Açık kadınlar namusları zayıf,  cinselliğe eğilimli,  tecavüz edilebilir insanlardır".

Bu mesajı erkekler uydurmuyor. Bu mesajı kadınlar kendi giyimleriyle veriyor. Bundan şikâyetçi değiller. Siz hiç açık kadınlara tecavüz edilmesini kınayan bir türbanlı "yazara" rastladınız mı?

Kadınlar örtünerek  tacizden veya tecavüzden  uzak duracaklarını düşündüklerinde, kendilerini ikinci sınıf insanlar yaptıklarını maalesef fark edemiyorlar. Çünkü onlar, hayatlarının akışını,  muhtemel tecavüzcülerinin   şehvetine göre kısıtlıyorlar ve bundan da son derece memnunlar. Hiç birinin aklına " Erkeklerin şehvetlerinin sınırlamaları gerekirken ben neden hayattan uzaklaşmalıyım?" sorusu gelmiyor.

Aslında gerçekten namuslu olup olmamanın önemi yok onlara göre.Türban yalnızca  saçları örtmüyor, yapılan bütün işleri örtmeye yetiyor.


Ha bütün bunlar, bu örtünmeler, kaç göçler, kapanmalar bizi niye mi ilgilendiriyor? Bilmem? Memlekette olan biten her felâkette gözlerimizi  ve ağzımızı kapamamızı isteyenleri çağrıştırdı biraz  da belki...

4 yorum:

Unknown dedi ki...

Biz sadece kendi kültürümüz çerçevesinde işlevini yorumladık ve kabullendik . antropolojik değerlendirme ile farklı bir kültür çerçevesinde bakalım.
Belkide türban dikkat çekmeyi engellemek yerine dikkat çekmek içindir.
cinsel olgunluğa erişip erişmediği anlayamadığımız yaşını tahmin edemediğimiz durumda
hatalı seçim boşa enerji harcatacaktır , toplumda cinsel olguluğa erişmiş dişilere işaret koymak gerekiyordu ve türban türü bir renkli bir işaret icat edildi .

Afşar Çelik dedi ki...

Yorumunuz için teşekkürler.

Asıl sorun şu: Kadının yaşını tahmin etmemiz neden gerekir? "Cinsel olgunluk" için belli bir yaş sınırı zaten yok mudur?

Yani evlenecek çağa gelmiş kadınları belli etmek için onları örtmemiz mi gerekiyor? "Farklı bir kültürel çerçeve" başka bir kültürü anlamak için kullanılabilir ama ne bizim kültürel evrimimiz açıklamak için kullanılabilir ne de biz bir model teşkil edebilir.

Her ne olursa olsun kadını "erkekten bir eksik ve ayrı tutulması gereken" bir canlı olarak görmek mantığının kendisi yanlış ve zararlı. Kadını tasnif etmek bir ahlâk felsefesi olabilir mi? Belki de asıl düşünmemiz gereken kadın hakkında Türk gibi düşünüp düşünmediğimizdir... Her zaman bekliyorum.

Saygılar.

Orhun dedi ki...

Hocam merhaba
Bu, konudan biraz ayrı kaçacak: Dini baskıdan kurtulmanın bir yolu var mı? Yani laikliği dinsel argümanların hepsinin üstünde ve sadece aklı ve inancı saf haliyle beraber yapılandırmak mümkün mü?
Diyecekseniz daha önce Cumhuriyetle bu yapılmıştı. Ancak çok kısa sürdü. Toplum hızla "fabrika ayarları"na dönüyor.
Sorun "fabrika ayarları"nı değiştirmekte...
Tabir sizin "modern şeriat" beklemiyorum. Şeriatın ehlilleşmesi de saçmalık... Ama tevhidden akla ve ilme neden varamıyoruz da kendini patlatan canlı bombalara varıyoruz?
İnançtan keskin bir ayrılış olmayacağına göre -ki Batı toplumlarında bile bu yok- inancı en zararsız haliyle ahlaka evirmenin bir yolu yok mudur?
Tekrar tekrar ettim ama bu kadar toparlandı.
Saygılar, selamlar...

Afşar Çelik dedi ki...

Bunun yolu, ahlâkı iktidarla düzenlemekten vazgeçmektir ki bunun adı da laikliktir. İnancın cemaatleşmesini kesin şekilde engelleyip siyasallaşmasını yasaklamazsak din muhakkak inancı istismar ederek ortaya kendi baskı idaresini çıkarır.

İnsanların bireysel moda ve konforlarını dine göre yaşamalarına izin verip, bunun devlete sızmasına, hukuku zedelemesine izin vermemek dışında bir çözüm görünmüyor.

Düşünerek okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Lütfen "tükânı" boş bırakmayalım. her zaman bekliyorum.

Saygılar.