10 Şubat 2016 Çarşamba

Ben Tarihin Peşindeyim Tarih Filmden Kaçar Gider


Türk Ocakları, tarihî filmlerde ve dizilerde,  kurgu, gerçek ilişkisinden bahseden bir panel düzenlemiş.

Adı da ilginç: “Film Dizi ve Tarih: Kurgu ve Gerçek”

Türk Ocakları aslında ilginç sayılabilecek bir konuda  panel düzenleyerek iyi bir iş yapmış.

Panelistleri de milliyetçi camiada tanınan isimlerden seçerek kendince bir cazibe yakalamış.

Buna karşılık panel haberindeki özete şöyle bir göz atınca  bazı şeyleri eleştirmemek ne yazık ki mümkün değil.

Dört konuşmacının  ilki, dizilerde ve filmlerde  “Tarihî gerçeklerin değiştirilemeyeceği, değiştirilmemesi gerektiği”   konusunu dile getirmiş. Yani? O kadar… Panel başkanı değerli hocamızın “Tarih, dizlerden öğrenilecek bir şey değildir.” uyarısı da  bu şekilde güme gitmiş. İlk konuşmacının  sinemaya ya da  görsel sanatlara ilgisi nedir bilemiyorum. Meselâ “Cennetin Krallığı” adlı filmde Selâhattin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri alışı “tarihi bir gerçek” olarak ortaya konur  ama orada ancak “mert  denebilecek bir düşman” olarak gösterilir. Neden? Çünkü “Cennetin Krallığı’ında”  Üçüncü Haçlı Seferi’ni anlatanlar Hristiyanlardır. Bu da bizi şunu göstermiyor mu? “Tarih, gerçeğin algılanışlarından yalnızca biridir…” Burada asıl vurgulanması gereken nokta “Gerçeklere bağlı kalınmasından” da öte gerçeklere “Türk olarak nasıl bakmamız” gerektiği olmalıydı belki de.

İkinci konuşmacı, dizilerde milliyetçilerin kaba insanlar olarak gösterildiklerinden şikâyet etmiş. Bu pilav aslında epey su kaldırır ama… Dizilerde gösterilen  “ülkücü gençlik” profilinin toplumsal tabanı, kültürel kaynakları ve özellikle ideolojik yönlendirilmesi  milliyetçiler tarafından bugüne kadar dürüstçe ve korkusuzca ele alınmış ve eleştirilmiş midir? Hiç sanmıyorum. Ülkücülüğün, lâikliğin daha güçlü olduğu, toplumun nispete çok daha uygarca yaşadığı ’80 öncesi dönemi ile toplumun “merkez sağ” tarafından dincileştirildiği, dinciliğin devlete bilhassa egemen kılındığı ANAP dönemdeki değişimi  bugüne kadar mukayese edilmiş midir ki dizlerde “milliyetçilerin kaba” insanlar olarak gösterilmesinden  şikâyet edilmektedir. Daha da önemlisi milliyetçi olarak nitelenebilecek “film zanaatkârları” yetiştirmek konusu, milliyetçiliğin bir derdi olmuş mudur ki bu gün film endüstrisinin  milliyetçiliğe bakışından şikâyet ediliyor? Kimse kızmasın ama milliyetçilerin çoğu, cahil ve kaba olmayı “halk çocuğu” olmanın gereği olarak addetmiştir.

Üçüncü konuşmacı dizi sektöründe dünya ikincisi olduğumuzdan bahsetmiş. Bununla nereye vardığını  şahsen ben anlayamadım, dinleyicilerin de bir şey anladığını şahsen sanmıyorum.

Konuşmacılardan şahsen de tanıdığım  değerli hocamız Tufan Gündüz, filmlerdeki “çatışma unsurundan” bahsetmiş. Dört konuşmacı içinde, bahsedilen konuya kuramsal olarak en yakın düşen de o olmuş zaten. Senaryonun ancak bir çatışma/çelişki ile ortaya çıkabileceğini söyleyerek panelin en kuramsal  bildirisini sunmuş. Onun bildirisinin zayıf yanı ise bunun ticari beklentiyle ilişkisini kurmak olmuş.  İş seyirci ilgisine vs  geldiğinde  “Seyirci çatışma sever”  gibi bir izah, bana göre  titrleri hepimizi titreten  bilim insanlarından beklenenden çok daha sıradan bir izah olmuş.


Sorun, panelistlerin uzman oldukları konunun felsefesinden hiç bahsetmemeleri, muhtemelen tarih felsefesini hiç umursamamaları. Bana göre temel eksiklik bu.

İkinci eksiklik,  konuşmalardan edindiğim izlenim ve  yıllara dayanan şahsi gözlemlerimden öğrendiğim kadarıyla   konuşmacıların hiç birinin,  ciddi ( hadi “akademik”  deyip de işi iyice ağırlaştırmayalım)bir  sinema alışkanlığının, merakının olmaması. Halbuki böyle bir panelde en az bir konuşmacının çeşitli tarihi filmlerden bahsetmesini arzu ederdim. Tufan Hoca’nın “Kara Murat” filmlerinden bahsetmesi,  artık “kahve muhabbeti” seviyesindeki her sohbetin sıradan örneği olduğu için Burdurluca söyleyecek olursak “saylanmaz”.

Panel haberini okuduğumda,  Sakarya’da Kara Fuatla  herhangi bir çayevinde oturduğumuzda konuştuklarımızdan fazlasını maalesef göremedim.  Tarihî filmlere hele tarihçi akademisyenlerin bakışının bu denli sıradan oluşunu görünce “Milliyetçiler neden kaba insanlar olarak görülüyor, gösteriliyor!” şikâyetine de gülmedim değil. Elbette panelist hocalarımızın beyefendiliklerinden hiçbir şüphemiz yok.

 Seyrettiği son film hakkında, iki satır karalama alışkanlığını hâlâ edinmemiş milliyetçi camianın, tarihin anlatımında bir yerinin olmaması, şaşılacak bir iş değil.







7 yorum:

Orhun dedi ki...

İlginç bir konuya temas etmişsiniz. Konuyla dolaylı ilgili okuduğum bir haber aklıma geldi: Türkiye'de Muhteşem Yüzyıl alaka çekerken Rusya'daki akademisyenler bir toplantı yaparak kendi ülkelerinde "nasıl tarihi ilgi çekecek hale getirecek yayın yapılır" diye tartışmışlardı.
Beğensek beğenmesek de algıyı popüler kültür şekillendirir. Her şey de, dönüp dolaşıp bir yerde algıyı şekillendirmeye gelirse, bu konu boş geçilemez, önemsiz düşünülemez.
Zayıf kalmışız anlaşılan.
İş arasında bu kadar yazabildim.
Saygılar, selamlar...

Afşar Çelik dedi ki...

Nefis yorum! Zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Popüler kültür toplumu mu belirler, toplum mu popüler kültürü? Meselâ güçlü bir yayın ağının nitelikli işleri popüler kültürü bir üst seviyeye, daha uygar bir seviyeye taşıyabilir mi?

Rusya dediğimizde, ayakta dikilen herkesin elinde, okunacak bir şeylerin olduğu bir ülkeden bahsediyoruz. Elli yaşındakilerin de ortaokuldakilerin de Puşkin okuyabildikleri bir ülkeden bahsediyoruz.

Her zaman bekliyorum.

Saygılar.

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Sinema sektörünün kalbi Hollywood yani Amerika.. Klasik olacak ama Büyük devlet büyük politikalar. Amerikalının ya da bir Avrupalının dizi ya da filmden tarih öğrenmek-öğretmek gibi bir sorunsalı mı gerçekten? Kaldı ki tarihi dizilerden öğretmeye çalışmak veya öğrenmek hedefleyen ve hedeflenen açısından ne kadar zavallıca.

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Biraz daha açayım; Hollywood'un hedefindeki mesaj iletilecek zavallılarsanız da vahim, TV dizileri ile tarih öğretilmeye çalışılan TRT ya da yerli dizi yapımcısıysanızda vahim.. Her durumda hedefe konan üzerinde mühendislik çalışması yapılmaya hazır eğitimsiz kitleyi oluşturuyorsunuz demektir. Kendi tarihlerini en çok eleştiren diziler yapan İngilizlerin yazı da sözü edilen panel benzeri çalışmaları oluyor mu bilmem.. Sanırım en nihayetinde para kazanmak amaçlı bir sektöre ilkokul işlevi yüklemek hatalıdır, fikrindeyim.

Afşar Çelik dedi ki...

Derya Hanım şanına yakışır bir giriş yapmış. Hatta karın boşluğumuza öyle bir yumruk atmış ki nefesimiz cidden kesildi..

İş sanırım doğrudan doğruya tarih anlatmak değil de "Bir tarihimiz var!" bilincini uyandırmak ve canlı tutmak. ( Bkz: Atalarımızın Bayrakları, İwojima'dan Mektuplar, Kwai Köprüsü, Kavanoz Kafa, Glory vs...)

Yani asıl mesele her ulusun "Bizim tarihimiz" algısını oluşturmaya çalışması. Vietnam Savaşı zihinlerimizde " Apoclyps Now" ve " Müfreze" ile kalmışsa iş kotarılmıştır. Ve en nihayetinde özel yetenekli askerler "Rambo" namıyla anılmaya başlar.

Ve galiba bu da başka bir tür "öğrenme" oluyor. Belki de asıl arzulanan öğrenme biçimi budur?

Yorumun kendi entelektüel deseni ve dokusu bile bence yeterli. Umarım yazarımız dükkânı boş bırakmaz? Elinize aklınıza sağlık sevgili yazarımız...

selcen dedi ki...

"Seyrettiği son film hakkında, iki satır karalama alışkanlığını hâlâ edinmemiş milliyetçi camianın, tarihin anlatımında bir yerinin olmaması, şaşılacak bir iş değil"
Demişsiniz de kim sinemaya gidiyor da gördüğü filmi eleştirecek.TV de ne varsa film olarak,seç seyret devri bu.

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım, güzel bir durum tespiti yapmış, teşekkür ediyoruz.

İşimiz teşvik etmek, ilgilendirmek, elimizden geldiğince de bilgilendirmek.

Gerisi insanımıza kalıyor artık, ne edelim?

Her zaman bekliyoruz. Arayı soğutmayalım lütfen!

Saygılar.