21 Nisan 2015 Salı

Devletleşmeye Dair


Her şeyden evvel devletleşmeye mecbur muyuz?Yani devletimiz falan olmasa olmaz mı? Hani Marx'ın falan idealize ettiği, durmadan övdüğü ilkel komünler falan gibi yaşayıp gidemez miyiz?

İyi de çoğalmak istiyoruz.Yani "Benden sonrası tufan!" deyip geberip gitmek istemiyoruz. iyi de çoğalınca "daha fazlasına" ihtiyaç duyuyoruz. Güzel eşimizle bir dilim ekmeği paylaşırken bir de bakıyoruz bir dilim daha ekmek isteyen bir ufaklık hayatımıza katılmış!

Öyle bile olmasa ; bir gün aklımıza mesela çıplak ayaklarımızı dikenlerden koruyacak bir şeyler olması gerektiği fikri geliyor. Ertesi gün avda fırlattığımız mızrağın gücünü arttırmak gereği ortaya çıkıyor.

Yani her halükârda insan, bir gün öncesinde sahip olmadığı şeyleri istiyor ve bu istekler, herhangi bir hayati gereklilikle ilişkilendirilip "ihtiyaç' halini alıyor.

Evet bazı kabileler bazı ihtiyaçların ötesine gidemiyor belki onun zaten onlar da ya çoğalamıyor ya da yok olup gidiyor.

O zaman? O zaman insanın neden her zaman "daha fazlasını'' istediği ortaya çıkıyor.Demek ki bu salt aç gözlülükten falan kaynaklanmıyor."Daha fazlası" olmaksızın hayatı sürdüremiyoruz!Yani? Neslimizi devam ettiremiyoruz!

Tamam! Buraya kadarını anladık! Da hani ilkeI kabileler "her şeyi paylaşıyordu"?

Acaba?

Sözgelimi kabilenin bir  avcısısınız.

Bu, av için gereken kuvvete, yeteneklere ve araçlara sahip olmanız demektir.

Sabah uyandığınızda, mızrağınızı yerinde bulamazsanız ne yaparsınız?

Öyle ya herkesin herşeyi paylaştığı  bir komündesinz. Birinin aklına esmiş ve o gün  avcılık edesi  gelmiştir. Ve diyelim ki sizin kadar iyi bir acıdır.  O günü yatarak geçirebilirsiniz. Ya sonraki günü? Avcı mızrağınızı size geri vermezse ne yaparsınız? Ya onunla kavga eder ya da kendinize yeni bir mızrak yaparsınız.

Mızrağınızı alan, yeteneksiz se ve mızrağınızı kırarsa ne yaparsınız? Aynısını!

İyi de mızrak zaten ortak bir komünal maldı? Onun üzerinde ne gibi bir " hakkınız" vardı ki?  O mızrağınızı ya siz yapmıştınız ya da yalnız sizin kullanabileceğiniz kabilenizde kabul edilmişti. Çünkü böyle olmazsa insan neslini sürdürmek için gereken miktarda besini her gün sağlamak mümkün olmayacaktır.

Tamam da... Zorbanın birileri gün birinin bir aracını kırsal ve sırf "komünal paylaşımda dolayı yaptığının doğru olduğunu iddia etseydi?

Av ve tarım için gereken  araçlar her gün bu zorba tarafından  kırılan veya sadece oyuncak olarak kullanılsa insanlar ne yapardı?

Ya o zorbanın sonu gelmez hevesli kabileyi açlığa sürükler  ya da insanlar o zorbayı  aynı zor ile engellerdi.

İnsanlar bu deneyimden şunları  öğrenirler :

" Elimizdeki araçların alınması neslimizi sürdürmesini zorlaştırıyor!"
" Elimizdeki araçların alınması engellenmeyip yaygınlaşırsa sadece elimizdeki araçlar tükenmez neslimizi de tükenir. "
" Öyleyse zorbalığa  izin vermemek için kalıcı bir şey kuralım."

Avcı'nın mızrağından şeridinin taşına kadar kabilenin irili ufaklı her aracının o aracın kullanıcısının mutlak tasarrufuna bulunmasına saygı göstermenin, göstermemeye göre insan nesli için kesin bir şekilde daha faydalı dahası gerekli olduğu keşfedildi.

Ve bu keşif insan neslini sürdürmek için gerekli bu keşfin sonraki nesillere aktarılmasını, bu keşfin belli bir insan grubu tarafından kabile için sürekli uygulanması gereğini ortaya çıkardı.

Yani?

İnsan ilkel halde kaldığında yok  olacağını gördüğü için hayatı, hayatı  sürdürmeye yarayan araçları koruması  gerektiğini de anladı.

İşte bu yüzden devletleşmeye,  insanoğlunun yaşayakalmak arzusunu bir sonucu olarak, onun toprağında filizlendi.

Yani? İstesek de maymunu kalmayacaktır,  çünkü o zaman yok olacaktık. Çünkü maymunlar güçlü boyun eğerek var olabiliyor,  biz öyle var olamıyorduk.

5 yorum:

Orhun dedi ki...

Yani birbirimizden çalarak değil, birbirimizi destekleyerek var olduk.

Soru şu: Bir insan grubunun hayatını devam ettirmesini ve/ veya gelişmesini sağlayan yetenekler nasıl sonsuz bir "ahlaksızlık", "sömürü" yahut hata zinciri olur?

Daimi baskı, daimi karanlık içindeydik de laik olsun dini olsun peygamberlerle mi adam olduk? Adam olmuşsak bugünkü hal nedir?

Böyle bir düşünce muazzam bir kibir!

Her şeyin doğal yollardan en güzel sonuçlara vardığını iddia etmiyorum ama binlerce yıllık insan birikiminin de bir anlamı olmadığını söylemek aklıma yatmıyor.

Aksini savunan çıkacaktır ama sonuç ortada! Çalışan formül kullanılmaya devam ediyor.

Saygılar, selamlar...

Afşar Çelik dedi ki...

Orhun Bey,

Yorumu anlayamadım. Çünkü yazıyı da unutmuşum. Çok özür diliyorum. Yazıyı tekrar okuyup yoruma bir cevap yazacağım. Vakit ayırdığınız için çok teşekkürler.

Orhun dedi ki...

Hadi bir kopya daha çekeyim "anlaşılan her şey doğruysa" anlaşılamamak/ anlaşılmamak, yanlışa en iyi ihtimal ile çanak tutmak. Yormuşum veya sıkmışım yazarı,kusuruma bakmayın.

Konu devlet ve mülkiyet ise, buna karşı çıkan Marksizm'i kendi çapımda eleştirmek istedim.

Gerçi devlet ve mülkiyete bakışında neyi savunursa savunsun, beni gerçekten rahatsız eden, Rus tipinde gördüğüm üzere, som bir idealizm ve milliyetçilik halini alan sosyalizm ve Türkiye'deki enternasyonalist ve bozguncu bir versiyonu arasındaki fark.

Dağıtmadan söylemek istediğim budur.

Saygılar....

Afşar Çelik dedi ki...

Yorulmak sıkılmak yok. Ben yazıyı unuttuğum için yorumu anlayamadım. Benim kafa dağınıklığım, kusura bakmayın. :) Bakıp acizane bir cevap yazacağım. Çok teşekkürler.

Afşar Çelik dedi ki...

Birinci yorumu hiç anlayamadım, çok özür diliyorum. Devletin doğal halinden nasıl saptırıldığını merak ediyorsunuz, sanırım. Bu cidden ayrı bir inceleme konusu.

Doğal halinde bir düzen teminatı olarak ortaya çıkan devletin akıbeti genelikle somut örnekler üzerinden tartışılır. Buradaki temel yanlışlık gerçekleri, bağlamlarından, bağlantılı oldukları diğer gerçeklerden ayırarak incelemektir. Dolayısıyla kültürü, tarihi göz önüne almaksızın yapılan realist tartışmalar her zaman kısır kalmaya mahkûmdur.

Tartışmalardaki bir diğer eksiklik, amaçlanan bir sonuç için önerilen araçların kuramsal sınanmasının yapılmamasıdır. "Araçları kullanalım da amaca ulaşıp ulaşmadıklarına sonra bakarız" demek en başta yanlıştır. Marksizmin yarattığı felâketlerin sebebi budur.

Umarım bir ölçüde açıklayıcı olmuştur. Acizane anlayışımla ancak bu kadar oldu. Üzerinde ciddi düşünülmüş yorumları okumak ayrı bir zevk. Lütfen dükkânı boş bırakmayın. Saygılar.