Gelişmiş ülkelerde yaşayan Müslümanlara bakıyorum, hemen hepsi
türbanlı, çarşaflı, sakallı, sarıklı tipler.
Bunların bir kısmı ülkelerindeki dinci
baskılardan kaçan insanlar.
İşin garip tarafı da bu zaten. Bu insanların bir kısmı
dinci baskılardan kaçıp geliyor ama sığındıkları ülkelerde, dinlerini,
gene şeriatçı bir kafayla yaşamaya devam
ediyorlar.
Batı ülkelerine sığınanların,
göçenlerin kafasında, bu ülkelerin âdil, demokratik ülkeler oldukları ve
insanlık gereği kendilerine yer vermeleri
gerektiği fikri var. Kime sorsanız bu ülkelerde Müslüman’ların daha fazla
söz sahibi olması gerektiğinden bahsediyor. Gerçek öyle mi?
Her şeyden önce şu anlaşılmalı.
Göçmen alan ülkelerin hiç kimseyi ülkelerine göçmen olarak almak gibi bir
borçları yok!
İkincisi de göçmenlerin, göçtükleri
ülkelerin ulusal birliğini, egemenliğini, hukuk birliğini ve yaşam tarzını
tartışmak gibi bir hakları yok!
Göçmen alan gelişmiş ülkelere
bakışımız genellikle dünyaya âdil davranmaları gereken toplumlar oldukları
yönünde. Bu bakış bile kendiliğinden onları “üstün” görmeye dayanıyor. Ne yazık
ki onlar karşısında hissettiğimiz
aşağılık kompleksini bir türlü fark edemiyoruz.
Göçmenler daha iyi hayat
şartları, kanun önünde eşitlik, sosyal
güvenlik ve iş güvencesi gibi beklentilerle batılı ülkelere akın ediyor. Buna mukabil,
bir de bakıyorsunuz ki “şeriat mahalleleri” kuruyor, sığındıkları ülkeyi
dönüştürmeye kalkıyorlar.
Bu aslında, özellikle Müslüman doğu
insanının güce tapınıcı, kuralsız, ikiyüzlü ve zorba olduğunu gösteriyor. Bundan dolayı da kendi ülkesindeki zorbalıkları yıkıp, rejimi demokratikleştirmek, mülkiyeti
korumak mücadelesini vermek yerine, bunların verili olarak yaşandığını
düşündüğü batılı ülkelere sığınmayı daha kolay buluyor. Buna karşılık sığındığı
ülkeyi daha gelişmiş yapan kurumları
benimsemekten kaçınıyor, ilkelliğini o ülkelere yaymaya çalışıyor. Bu davranış,
kim ne derse desin, tipik bir parazit davranışı.
Hem batının üretim hacmini ve
refahını paylaşıp hem de bunu şeriatçı kafayla elde etmeye çalışmak gene kim ne
derse desin yalancılık, ikiyüzlülük.
Müslüman doğulu, nasıl Batılılaşacağını
belki bilmiyor ama bilmek ya da
dönüşebilmek için de uğraşmıyor. Kural tanıyan, bireye saygılı, mülkiyete
saygılı, empati geliştirebilen, nazik, mesafeli bir Müslüman olabilmek için
uğraşmak yerine Araplaşarak kalabilmeyi kendine daha güven verici buluyor.
Aslında bütün bunlar, sadece batıya
sığınanların değil Müslüman doğunun problemi. Altından tuvaletlere def-i hacet eden* şeyhlerin şeriatından medet uman fakir Müslümanlar, bu ilkelliğe ve
ikiyüzlülüğe itiraz etmedikleri müddetçe batının ikinci sınıf sığıntıları
olarak yaşamaya mecbur kalacaklar.
Öte yandan batılı ülkeler,
şeriatçı Müslümanlığı ülkelerine artık daha fazla sokmamak hususunda titiz davranmalı ve kendi toplumlarına
entegrasyon kaabiliyeti olmayan insanları daha fazla barındırmamalı ve göçmen
olarak da almamalı.
* Selcen Hanım'ın uyarısıyla daha "edepli" bir tabir seçilmiştir.
* Selcen Hanım'ın uyarısıyla daha "edepli" bir tabir seçilmiştir.
2 yorum:
"Altından tuvaletlere sıçan şeyhlerin şeriatından medet uman fakir Müslümanlar, bu ilkelliğe ve ikiyüzlülüğe itiraz etmedikleri müddetçe batının ikinci sınıf sığıntıları olarak yaşamaya mecbur kalacaklar." ifadesindeki sıçan kelimesi değişirse paylaşacağım.Teşekkürler.
Uyarınız uyarınca değiştirildi :)
Yorum Gönder