Ergenekon denen davada, itibarı kalmamış, hayat hakkı
dışında temel haklarından men edilmiş bir insanlık suçlusu, Türk yargısının
dayanağı haline getirildi.
Sorun "mahkûmiyetin"
Türkiye'de bir anlamının kalmamasıdır.
Mahkûmiyet, bireyin, başka bireylerin
temel haklarını ihlâlinin tespiti ve bu tespite dayanan bir kısıtlama/müeyyide
veya yaptırımdır.
Sanık, mahkemece tespit edilmiş suçunun nispetince
kısıtlamaya uğrar. Bunun adına da "adalet" denir.
Bir insan dolandırıcılık yapmışsa
ifade hürriyeti hakkını kötüye kullanmıştır, adam öldürmüşse hayat hakkını ve
hırsızlık yapmışsa mülkiyet hakkını kötüye kullanmıştır. Bu kötüye kullanım hayatının geri kalanında
ona karşı resmî muamelelerde kendini belli eder.
Bu kısıtlama, suçlunun masumiyet
karinesini istismarını belli bir süre engellemek adına yapılır, yapılmalıdır.
Bundan dolayıdır ki herhangi bir suç işlendiğinde evvela o suçun sabıkalıları
sorguya çekilir.
Bir mahkûmiyet, suçluyla suçun karşısındaki kolluk kuvvetleri
arasında kesin bir masumiyet ayrımı gözetildiği anlamına gelir. Kolluk
kuvvetinin muhtemel bir usulsüzlüğünün
de mahkûm edilebileceği bir gerçektir. Fakat usulüne uygun yürütülmüş bir
soruşturma, kolluk kuvvetlerinin sanık karşısında masumiyetin savunucusu
olduğunu kabul etmek demektir.
Usulüne uygun yürütülen bir
soruşturmada sanık, kolluk kuvvetlerinin
kendisine uyguladığı kısıtlamadan ve
takibattan şikâyet etmek hakkına sahip değildir. Sanığın mahkûmiyeti halinde bu durum kesinlik
kazanır. Meselâ kolluk kuvvetlerinin usulüne uygun ihtarına silâhla karşılık
veren sanığın, kendi sebep olduğu
silâhlı çatışmada ateşli silâhla yaralanmaktan dolayı şikâyetçi olması batıldır.
Hal böyle olunca bir vatan haini
katilin, kendisini mahkûm ettiren insanların suçlandığı bir mahkemede, onların
aleyhine tanıklık etmesi de tanıklık
ehliyetine aykırıdır.
Karının koca, astın amir lehine tanıklığı
konusundaki çekince, Şemdin Sakık gibi bir insanlık suçlusu, vatan haini için
fazlasıyla geçerlidir, geçerli olmalıdır.
Türk kolluk kuvvetlerine saldırmış insanlar, Türk devletinin
düşmanlarıdır. Mahkemelerimiz eğer Türk Milleti adına karar veriyorlarsa;
milletin düşmanlarına, hiç bir şekilde itibar edemez. Mahkemelerimizi egemenlik
alâmeti olarak tanımayarak yargımızın unsurlarına karşı silâh çekmiş hiç kimse
aslında hukukumuzun koruyucu usullerinden yararlanamaz.
Türkiye'de hukukun normatif özü
Şemdin SAKIK skandalıyla ciddi bir yara
almıştır.
Bu durum masumiyet karinesinin
açık ihlalidir.Çünkü itibar edilmemesi gerekenlere itibar etmeye
başladığınızda; masumların masumiyetlerinin hiç bir koruyucu önemi kalmaz. Türkiye bir vatan haininin ifadesiyle meşru
kolluk kuvvetlerini yargılamaya başladığında aslında Türkiye Cumhuriyetinin
meşruiyetini reddetmeye başlamış demektir.
Kendi hükümeti kendi devletinin
meşruiyetine inanmayan Türkiye gibi bir bir ülkenin vatandaşları durumu fark edemezse
bölünmeden dolayı etnik ırkçılar asla suçlanamaz. Suçlanması gereken etnik
ırkçı katillere ifadelerini tanımak yoluyla meşruiyet kazandıran merciler
olacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder