1 Ağustos 2009 Cumartesi

Atlas Vazgeçti



İnsan aklının küçümsendiği, mutlaksızlığın korkuların, ve ahlâksızlığın merkezi haline getirildiği bir çağda insanlığın cesur ve yılmaz bir müdafaasıdır “Atlas Vazgeçti”.
İnsanı tavizsiz şekilde ortaya koyar Ayn Rand.
İnsanı akıcı, omurgasız ve bulanık bir primat olarak göstermeye çalışan modern alaycı nihilizme adamakıllı bir başkaldırıdır.



İnsan varoluşunun, amaç, değer ve ahlâkla kopmaz ilişkisini muhteşem bir şekilde ortaya koyar. Ahlâkın, uyulması imkânsız bir teorik lüks olmadığını çarpıcı şekilde gösterir.
Bu açıdan “Atlas Vazgeçti” gayet kapsamlı bir felsefe kitabıdır.
Hayatın ciddi ve değerli bir şey olduğunu hatırlatır bize.



Amaçlılık ve hak etmek onun temel fikridir. Amaçsız zevkten ve hak edilmemiş lüksten nefret eder.
Bu açıdan zevkin belki de en akılcı ve etik müdafaasını yapar.



Atlas Vazgeçti’yi, yayınlandığı 2003’ten beri altı defa okumuşum, yani yılda bir kere.
Çünkü ne zaman okusam bana ümit vermiştir. Aklımın, ne idüğü belirsiz bir kolektif akıl havuzunda çalkalanan bir yosun olmadığını bana öğretmiştir. Kafamdaki ideale göre yaratmanın önemini göstermiştir.



Düşünmekten asla vazgeçmemek gerektiğini öğretmiştir.
Tercih etmek cesaretinin bir lüks değil, her şeyden önce ahlâkî bir gereklilik olduğunu anlatmıştır.



Tercihler, bizi farklı sonuçlara götürüyorsa bu bize iki şeyi anlatır:
Tercih etmemek durumu da bir tercihtir ama sonuçlardan kaçınamayız.
Farklı sonuçlardan bahsetmemiz her şeyin farklılığının bir delilidir.



Meselâ sözde quantumu kullanarak, şeylerin farklılığını çürütmeye çalışan felsefelerin, Marksizmin diyalektik bulanıklığıyla beraber sebep olacakları etik yıkımı en güzel şekilde “Atlas Vazgeçti”yi okuyarak görebilirsiniz.



İnsanın durumlarını, onun kararları dışında bir başka etkene atfettiğinizde ortada ne ahlâk kalır ne de var oluş. Çünkü bu ikisi insan için alında aynı şeylerdir.





Kendi kuralları olan ve ancak Marx tarafından anlaşılabilen bu kurallar ile insanı yöneten bir tarih ile insana hiçbir yer vermeyen Tanrı anlayışlarını yerden yere vurur. Her ikisinin ortak noktasında, somut olarak ortaya çıkan sözde bir kollektivitenin zorbalığını gayet akıcı, doğal bir öykülemeyle ortaya koyar.



“Ben kim oluyorum ki bileyim?” diyen insanın aslında” Ben kim oluyorum ki yaşayayım!” dediğini bize en çıplak ve çarpıcı şekilde anlatır.



“Atlas Vazgeçti” muhafazakâr insanlarımızı sırf batı karşıtı olmakla yakaladığını düşünen ama batı rölativizminin kötü kopyası olan Marksist kökenli basit yerli felsefi romanlardan çok daha derin ve gerçek bir felsefî romandır.



Romanın idealizmi, bizi felsefi sahada ne kadar göz kamaştırıcı ise, tasvirlerde de bir o kadar amatörcedir aslında… Bütün kahramanlar yakışıklı, güzel ve Yunan heykelleri gibidir. Aslına bakılırsa, bilinçli ve karakterli insanların yüzlerine bu durumun yansıdığı bir hakikattir. Ama bunun aynı zamanda fizikî bir durum olması, kötülerin istisnasız birer Quasimodo olması bizi gülümsetir. Gene de bu, romanın akıcılığını ve çarpıcılığını bozmaz. Kötülüğün ete, kemiğe büründürülmesidir bu.



“Atlas Vazgeçti” Marksizmin belirsizlikler sarmalındaki sayısız terimden biri olan “üretici gücün” aslında ne olduğunu net bir şekilde gösterir. O ne tarih tarafından yönlendirilen amele birlikleri ne de toplumdur. O, belli bir amaca yönelmiş hür insan aklından başka bir şey değildir. Ve akılla zorbalık asla bir arada bulunamaz.



İnsan olmanın romantik bir imkânsızlık olduğuna ısrarla inandırılmaya çalışıldığınız günümüzde, size var oluşunuzun önemini anlatacak, size karamsarlığın, ümitsizliğin ve kötülüğün mutlak olmadığını anlatacak enfes bir kitaptır “Atlas Vazgeçti”!

Hiç yorum yok: