25 Şubat 2009 Çarşamba

Silmarillion’a Özürler…












Şurası bir gerçek ki Silmarillion, “Yüzüklerin Efendisi’ni “büyüten bir öğretmendir.
Yüzüklerin Efendisi bir tarihî roman, Silmarillion ise edebî bir tarihtir.
Aslında Tolkien burada daha geleneksel bir “anlatıcı” rolünde. Ateşin başında “Ama bu başka bir hikâyedir…” veya “ Ondan bir daha söz edilmedi..” diyen bir ak büyücü gibi… Belki o Gandalftır?..



Melkor’un ilk isyan kıvılcımının hem kalplerde hem de dünyada yarattığı büyük yangın bana şunu düşündürüyor: “Tarih, orduların muhteşem savaşlarından mı ibarettir, yoksa savaşları arzulayan kalplerin trajik hikâyelerinden mi?”
İçinden bir çok roman çıkabilecek çok yoğun bir kitap Silmarillion.



Silmarillion aynı zamanda “din” kurumunun oluşmasına dair bir tahlil gibi de görülebilir. İlluvatar veya Eru adlı yaratıcının tekliği bize Tolkien’in samimi bir Hıristiyan olduğunu gösteriyor.



Valar’ın insanlarca “tanrı” sayılmasına değinerek, paganizmin kökenlerini de kendince aydınlatıyor.
Star Wars, zaman içinde kendi genişletilmiş evrenini meydana getirirken Silmarillion’nun böyle olmaması acaba iletişimin şimdiki gibi yaygınlaşamamış olduğu bir zamanda yazılmasından mıdır?



Silmarilion ve Yüzüklerin Efendisi belki kendi adlarını taşıyan, “patentli” evrenlerini doğurmadılar onların yurdu olan “Orta Dünya” ile onların bağırlarından çıkan nice topluluğun kurucu kralları oldular.



Silmarillion’u okuduğumda Lord Acton’ın meşhur sözünü bir kere daha hatırladım:
Güç, yozlaştırır; mutlak güç, mutlaka yozlaştırır…”



İnsanî hassasiyetimizi her daim bileyen klasiklerden biri olan Silmarillion’dan, daha önceki yazım için özür dilerim.

Hiç yorum yok: