9 Haziran 2019 Pazar

Sömürge Zihniyeti Ve Türkçe



ismail gaspıralı ile ilgili görsel sonucuSömürge zihniyeti, sömürülen topluluğun ya da ulusun sahip olduğu zihniyet demektir.

Sömürge zihniyeti, sömürücü ulusun sömürdüğü topluluğa ya da ulusa  telkin/empoze ettiği  hiyerarşidir.

Bu hiyerarşi, düşünceden başlayarak siyasal yönetime kadar her konuda sömürücünün mutlak önceliğini ve belirleyiciliğini  tartışmasız ve doğal olarak kabul etmek demektir.

Burada temel sorun şudur ki sömürge toplumu bunu “doğal” kabul eder ve sömürge zihniyetinin özünü de bu oluşturur.

Meselâ İngilizce’nin bir “dünya” dili” olduğunu kabul  ettiğimizde, fazladan İngiliz kraliçesine biat etmemize gerek kalmaz. Bu zaten İngiliz’lerin yarattığı düşünce biçiminin kabul edilmesi gerektiği anlamına gelir. Bu, daha fazla insana ancak İngilizce ile ulaşılabileceğini kabul etmek anlamına gelir.

Bu durumun tartışılmaz olduğunu, bu durumu tartışmanın ilkellik veya ırkçılık olduğunu söylemek, günümüzde en kolay iştir. Çünkü en nihayetinde teknoloji İngilizce konuşan uluslar tarafından geliştiriliyorsa buna uyum sağlamak için İngilizce bilmek elzemdir.

Sorun buradaki ters bakış açısında yatmaktadır.

İngilizce dünyaya teknolojik gelişmelerle yayılmamıştır, sömürgecilikle yani silah zoruyla yayılmıştır.

Aynı durum Rusça için  söz konusudur. Bu gün Türk Dünyası’nda Türk toplulukları arasındaki “ortak dil”,  sanıldığı gibi Türkçe değildir, Rusçadır. Şivelerimizin en yakın olduğu Azerbaycan’da dahi dedeler torunlarıyla Rusça konuşmakta, çocukların Rusça öğrenmesi, “Daha medeni bir dille, daha “büyük” bir dille konuşmak” olarak kabul edilmektedir.

Türk Dünyası’nda ortak dil problemi  hakkında yaklaşık iki yüz yıldır kafa yorulmakta.

Görüldüğü kadarıyla   İsmail Gaspıralı ve Ali Bey Hüseyinzâde gibi cesur Türk aydınları, Türk Dünyası’nın ortak dilinin “İstanbul Türkçesi” olması gerektiğini savunduklarında, bunun diğer Türk şivelerine bir işgal ya da o şivelerin reddi anlamına geleceği savunmak bugüne kadar sürdürülmüş ciddi ve fakat anlamsız bir itiraz olmuş.

Türkiye Türkçe’sinin ortak edebi dil olması en çok Rus’lar için bir endişe sebebiydi. Ortak bir dille anlaşan Türk halklarının Rusça’nın ortak dil olmasını artık kabul etmeyecekleri, Rus üstünlüğünü reddedecekleri  kesindi.  Kendi ülkesinde Türkçe tek tabela asmayan Rus’ların, gittikleri her Türk ülkesinde zorlanmadan kendi dillerinde anlaşmaları Rus hiyerarşik üstünlüğünü kabul ettirmek amacıydı.

Bu amacı da silah zoruyla gerçekleştirmişlerdi.

Rus’ların ve İngilizlerin birlik ve “üstünlük” fikrin, silah zoruyla kabul ettirmeleri, sömürgeciliğin  aklileştirilmesi/rasyonelleştirilmesi veya içselleştirilmesi idi.  Bu şekilde sömürülen Türk toplulukları, üstün dil hangisi ise onu benimsemek gerektiğini düşünüyorlardı.

Beylikler, hanlıklar halinde kalarak “bağımsız ve şerefli” olacaklarını düşünüp de Rus Çarı’nın atı önünde diz çökmeyi, ona asker olmayı benimseyen Türk toplulukları, Türkiye Türkçesi’nin başat dil olmasına karşı  çıkıyor, onu benimsememeyi bir bağımsızlık ve şeref meselesi olarak ele alıyorlardı ve sanırım meseleyi hâlâ böyle ele alıyorlar.

1991’de Tataristan seyahatimizde, daha sonra Türkiye’de de okumuş milliyetçi bir arkadaşımız, Türk dilinin birliğinde Türkiye Türkçesi’nin esas alınması konusundaki fikirlerimize “ Biz  Türk değiliz!” diyerek cevap  vermişti. Keza Azerbaycan’da okumuşlar arasında Rusça’nın yaygınca kullanılması ve hâlâ “Rus’ların, Azerbaycan dilinde eğitime izin verdiklerinin”   düşünülmesi, Rus’ların ve Rusça’nın egemenliğinin ve üstünlüğünün kabul edildiği anlamına geliyor.

Türkiye Türkçesi’nin ortak dil olması ile dilde, işte , fikirde birliğin kurulmağa başlanacağı basit gerçeğinin önündeki en büyük engel, Rus’ların, Türk topluluklarına dayattığı sömürge zihniyetidir. Bu zihniyet de Rusça’nın, tartışmasız ortak dil olarak kullanılmasıyla sürdürülmektedir.

Bu noktada en üzücü şey, Türk Dünya’sının Türkiye’ye bakışının Türkiye Türk’leri tarafından paylaşılmamasıdır. Türkiye Türk’leri soğuk savaş dönemi korkularıyla içe kapanık, yerel ve küçük bir topluluk olmak zihniyetiyle sömürgeciliğin sömürgelerine kabul ettirdiği “geri ve ilkel” topluluk olmak bilincini sahiplenmektedir.
Türkçe Türk Ulusu’nun bayrağıdır. Bir bayrak, sömürge zihniyetini benimseyerek ve aklileştirerek elde tutulamaz ve yükseltilemez.

Türkiye’nin bir “halklar mozayiği” olduğunu ya da “vatanın seccadenin ebadı kadar bir yer olduğunu” düşünerek bu bayrak savunulamaz.

Türkiye Türkçe’sinin Türk Dünyası’nın ortak dili olması tavizsizce savunulmalıdır. Çünkü Türkiye Türkçesi’nin “ şivelerden herhangi bir şive olduğunu dolayısıyla hiçbir üstünlüğünün olmadığını” söyleyerek buna itiraz edenlerin, Rus’ların kendilerine silah zoruyla dayattıkları dillerini kayıtsız şartsız bir medeniyet dili olarak benimsedikleri acı bir hakikattir.

Bana öyle geliyor ki sömürgecilerinin silahlarına boyun eğenlerin, soydaşlarının diline, sözde akılları ve vicdanları ile karşı çıkmaları,  sömürgeciliğin en büyük başarısıdır.


Hiç yorum yok: