15 Şubat 2019 Cuma

Şöhret ve Olmak Üzerine



“Şöhret”… Ne cazip bir kelime! Herkesin  sevgisine ve ilgisine sahip olabilmenin anahtarı.

Eh… Toplumun genelinin sevgisine ve ilgisine sahipseniz sizi kim sorgulayabilir ki? Kim nerede yanlış yaptığınızı söylemeğe cesaret edebilir?

Şöhret aynı zamanda bir mekanizma galiba... Henüz işleyişini çözemedim.  Sadece görebildiğim kadarıyla kendi kendisini sürekli üretebiliyor.

Çalışmaksızın para kazanmamız mümkün değil. Bu yüzden sürekli çalışmak zorundayız. Yani değere karşılık değer üretmek zorundayız.

Peki şöhret “değer üreten bir mekanizma” mı?

Kendi kafamda bu soruya “Evet” diye cevap veremiyorum.

Şöhretle ilgili kafamda oluşan mekanizma kabaca şöyle:

Mekanizmanın başında birkaç görevli var. Onlar mekanizmayı, besleyip ondan büyük kitlesel gelir elde eden insanların emrinde çalıştırıyorlar. Bu mekanizma üretime beslenmiyor, sadece “taleple” besleniyor. Mekanizmanın başındaki insanlar da onu yeni talepler üretmesi için ayarlayıp duruyorlar.

Böylece makinenin ürettiği şöhretlerin aslında ne iş yaptıklarına artık hiç kimse dikkat etmiyor. Bütün istenen şöhret makinesinin sürekli çalışması oluyor.

Bu makine iki işe yarıyor.

Öncelikle yeni şöhretler yaratıyor.

Sonra da yarattığı şöhretlerin sürekliliğini sağlamak üzere şöhret yan ürünleri, yedek parçaları, haberler  ve dedikodular üretiyor.

Şöhret, müşteriler için bir mükemmellik sanısı yaratıyor.

Zaten şöhret tutkusunun en önemli ateşleyicisi de bu sanırım. Böylece meselâ bir yazar, geçerli referanslarla piyasaya girdiğinde “olduğunu” sanmaya başlıyor. Oysa asıl işin edebi olgunluk konusunda kendi kendisine hesap verebilmek olduğunu çabucak unutuyor.  Asıl sorunun, edebiyatın kendi hayatının ta kendisi olduğunu göremeden sadece beğenilmek için yazıyor.

Böylece aslında kim olduğunu, daha da önemlisi kim olmak istediğini düşünemez oluyor. Sonra yaşarken tek bir eseri bile basılmamış Kafka hakkında ucuz  felsefeler yumurtlarken onun kadar cesur ve olgun davranıp davranamayacağı sorusunu  aklına bile getirmiyor.

“ Olmak ya da olmamak… “derken Shakespeare  elbette varoluşçu bir ders veriyordu. Fakat bu noktada… Tam da şöhret tutkusuyla mükemmelleşmenin ıstıraplı yol ayırımında herhangi bir yaratıcı zekânın kendisine bu soruyu “ Olmak mı meşhur olmak mı?” diye  uyarlaması sanırım yerinde olurdu.

Çünkü bu soruya verilecek cevap insanı bambaşka noktalara sürükleyecektir. Şöhret yolunda ömrü harcayan insan, hedefe varamadığında, geride işe yarayacak pek bir şey bırakmayacaktır.

Oysa “olmak” yolundan giden insan attığı her adımda, olgunlaşmasının meyvelerinin tohumlarını serperek ilerler. Ve bu yolda ölse bile geride nesiller boyu yetecek bereketli meyveler bırakır.

Şöhret yolu, başkasının arabasıyla sürat yapmayı gerektiren bir yoldur. “Başkasının” becerisine ve hızına muhtaç olanın hedefine ulaşıp ulaşamayacağı ya da nereye kadara gidebileceği belirsizdir.

Oysa olmak için yürüyenlerin gittikleri her yol onların adımlarının izini taşır.

Evet….. Belki şimdi tekrar düşünmeliyiz: “Olmak mı olmamak mı?”

2 yorum:

Derya Talipağaoğlu dedi ki...

Şöhret kimileri medya maymunu diyor, tam da söz ettiğiniz gibi.
Maymuna öğretirsin ya da öğretmeye çalışırsın, şöhretliye yapıldığı gibi. İşin acınası yanı
Şöhretin sadece maymun beyinlilerin derdi olmaması. Önünde koca koca prof. ünvanı yazan ezbercilerin
küçük haplar şeklinde bilgileri yutturacağını sanan tiplerinde gailesi.. Aklınıza sağlık..Uzun uzun tartışılması
gereken bir konuya harika bir giriş yapmışsınız. Lütfen biraz daha tartışın.

Afşar Çelik dedi ki...

Birbirinden dolu, zaman zaman aykırı yazılarla aklımızı harekete geçiren değerli yazarımızın yazıyla "halleşerek" getirdiği eleştiriye çok teşekkür ediyorum.

Evet... Aslında bu konu daha çok su kaldırır gibi görünüyor.

Siz de bir yazıyla katkıda bulunursanız sevinirim sevgili yazarımız.

Sağlıcakla...