15 Şubat 2019 Cuma

SEVGİ ÖLDÜRÜR MÜ?


Sevgi üzerine yapılan güzellemelerin vardığı en üst noktadır, sevgililer günü..Bu güne ilişkin olarak en sık dile getirilen eleştiriler ticari bir araç olarak kullanıldığı ve sevgiyi ifade etmenin günü olmadığı şeklindedir.Bu eleştirilerin kendi içinde doğruluk payı olabilir; karşı görüşlerde mutlaka vardır.Bu gün sevgi üzerine yazacakken ‘sevgililer günü’ ile başlamasam olmazdı.

Sevgi kavramı yüzyıllar boyunca insanoğluna ilham kaynağı olmuş, uğruna ne eserler yaratılmış, ne trajediler yaşanmış, ne savaşlar verilmiştir. Sevgi uğruna verilen savaşlar evet savaş! Ne ironik değil mi? Hatta Tanrı sevgisi, din sevgisi gibi sevginin boyut değiştirdiği durumlarda çok daha ironik!! Tanrı’nın işe karıştırılmadığı durumlarda ülke sevgisi devreye girer! Benim favorim insanlık adına verilen savaşlardır(!)
İnsanlara daha özgür, daha yaşanabilir bir hayat götürmek; demokrasi, hak hukuk için Orhan Gencebay’ın şarkısında olduğu gibi daha güzel bir dünya için, ‘Batsın bu dünya’ kıvamında verilen savaşlardır…

Sevgi ile ilgili ilginç benzetmeler vardır; sevgiyle ezmek, sevgiden öldürmek.. Adam karısına şiddet uygular neden sorusuna onu çok sevdiğim için kıskandım; çocuğuna şiddet uygular, severim de döverim de der. Bu sevgi ne acayip kavramdır ki içinde yok yoktur. Oscar Wilde, ‘The Ballad of Reading Gaol’ şiirinde ‘Herkes öldürür sevdiğini’ diyecek kadar ileri gitmiştir ya da sevgi üzerine en gerçek itirafı dile getirmiştir. https://youtu.be/fkJXBLhxS0k


Sevginin türleri ve familyaları vardır. Micro milliyetçilik türü, macro milliyetçilik familyasıdır. Şöyle ki Kasımpaşalı olmak türü, tek millet olmak familyası gibi. Arkadaş sevgisi türü,  aşk familyası gibi. Şekilleri vardır;yapış yapış sevmek,onurlu sevmek, adam gibi sevmek, öldüresiye sevmek..Sevginin ortak bir dili olduğu iddiası vardır.Bu dilin henüz bir alfabesi bile oluşturulamadığı halde.

Biz seksen küsur milyon artı 5-6 milyonu bulan Suriyeli sığınmacı nüfusu ile Hollandan’ın 6 katı, İsviçre’nin 10 katı nüfusa sahip bir ülkede yaşıyoruz. Bizler sığınmacılar yok iken zaten bir birimizi sevmiyorduk, seviyor gibi yapıyorduk. Üstüne kendi ülkelerinde bile sevilmeyen, devletleri tarafından ötekileştirilen sevgisiz bir sığınmacı topluluğu da eklendi, içimize. İşin ilginç yanı birbirimizi sevmezken nerdeyse bizim dışımızda Avrupalı Devletler başta olmak üzere dünya tarafından sevilmeyen, istenmeyen bu insanları aramızdan bazıları çok sevdi..Sığınmacıları sevmeyenlerde birbirlerini çok sevdi(!)

Birbirini sevmeyen insanlara, hatta kendinden başka kimseyi sevmeyen insanlara sevecekleri bir şey vermelisiniz ki bir arada yaşamaya çalışsınlar. Ya para  ya da gidecekleri başka bir ülke olmadığı için vatan sevgisi..Tek başına vatan yetmez, bayrak, toprak millet gibi bezemelerde olmalı. Bir zamanlar atların ve kılıçların kullanıldığı  ‘Kızıl Elma’ mitinin olduğu devirlerde nerenin elması güzelse oraya konulduğu, birbirini sevmeyenlerin, sevdiklerini bulup devlet kurduğu zamanlarda sevmek için daha çok seçenek vardı, mutlaka.

Sevgi üzerine sevgili üzerine yazılanlar söylenceler sevgi adına yapılan fedakârlıkları konu alır. Neredeyse sevgiden kazanan hiç yoktur. Öyle ki dinler bile Tanrı sevgisinin mükâfatını bu dünyada değil hep vaat edilen diğer dünyaya bırakmışlardır.

Sevmenin zorluğu değerini artıyor mu yoksa değersizleştiriyor mu? Başa dönersek, sevgi yüzünden bu kadar acı, ıstırap çekiliyorsa sonunda herkes sevdiğini öldürüyorsa senede bir gün birilerinin sevgiden fayda sağlamasına(Hoş siyasetçiler bolca sağlıyor ya o başka yazının konusu) para kazanmasına, bir günde olsa öldürmeden sevdiğini söylemesine izin verelim..



1 yorum:

Afşar Çelik dedi ki...

Oldukça ağır ve dolu bir yazı... Hafife alınan vatan sevgisinin varoluşsal önemine dair nefis bir akıl yürütme.

Milliyetçilerimiz, keşke milliyetçiliğin, taşra siyaseti esnaflığının oy defteri yazma işinden başka bir iş olduğunu anlayabilse... Ama o zaman yazarımızın bunları yazmasına gerek kalmazdı, değil mi? Bir kere daha okuyacağım...

Yazarımızın eline, aklına sağlık...