11 Mayıs 2017 Perşembe

Şeriat Bu Gün Carrefour'u Kovdu

Sıra Kimde?

Ankara’da Batıkent Carrefour, alışveriş merkeziyle birlikte kapandı.

Üstelik sadece İstanbul Yolu üzerindeki AVMsini  kapatmadı, metro son durakta  henüz devraldığı bir başka mağazasını da kapattı.

Bu ne anlama geliyor?

En başta  Batıkent’in büyük bir merkezden yoksun kalması anlamına geliyor. Çünkü Carrefour  Batıkent ahalisine yalnızca market olarak hizmet vermiyordu, içindeki mağazalarıyla da büyük bir sosyal çeşitlilik sunuyordu.

Ülkemizin yaşadığı çok çarpıcı toplumsal dönüşümle Carrefour’un Batıkent’ten çekilmesinin bir ilgisi olabilir mi?

Bunun için sanalağda pek kısa süren bir araştırma yaptığımda, mesela İzmir  Carrefour’un da kapandığını gördüm.
Batıkent’e dönecek olursak…

Şunu belirtmekte fayda var ki Carrefour’un kapanmasıya birlikte alkollü içki satılan  büyük bir merkezin ortan kalktığını görmeliyiz. Yerel  büfelerde de alkol satışının çok keyfi şartlara bağlandığı, hatta büfe ruhsatlarının alkolsüz  satış şartına keyfi şekilde bağlandığı söyleniyor.

Böyle bakıldığında Batıkent’te alkollü içki satışının neredeyse ortadan kalktığını söyleyebiliriz.

Bazıları alkollü içkinin gerekip gerekmediğini sorabilir. Buradaki sorun, içkiyi kendince bir gereklilik olarak kabul edenlerin  artık var olup olamayacağıdır.

Laik bir toplumsal düzende insanların ilişkileri alışveriş alışkanlıkları vs dine göre sınırlandırılamaz.

Oysa bugün Ankara’nın  büyük bir  kesimi neredeyse alkolsüzleştirilmiş durumda..

Bunda Batıkent ahalisinin profili etkili midir? Evet, olabilir. Batıkent artık orta altı gelir sahiplerinin, emeklilerin yaşadığı bir yer haline gelmiştir ve bu kesimin alım gücü belki de Carrefour gibi bir alışveriş devini yaşatmağa yetmemiştir.
Ama bir başka sorun var ki o da alkolsüz içkiler  satan daha ziyade dindar kesime hitap eden zincir marketlerin Batıkent’te adeta viral bir hızla yayılması, serpilmesi ki bunlardan biri özellikle dini bayramlarda  iğne atsanız yere düşmeyecek denli kalabalık olabiliyor.

Bazıları bu dindar marketlerin, müşteriyi ücretsiz servislerle çektiğini söylüyor ki bu da şüphesiz bir cazibe sebebidir. Peki ama Carrefour da aynı hizmeti verirken neden aynı cazibeyi sürdürememişti?

Carrefour’a parası yetmeyen müşteri nasıl oluyordu da  dindar marketleri hınca hınç doldurabiliyordu?

Söz konusu olan dindar marketlerle veya perakendecilerle Carrefour arasındaki fark bir medeniyet farkıydı. Carrefour geniş bir ürün yelpazesi sunmakla kalmıyordu. Müşteri ilişkileriyle,  eğitimli personeliyle, sunumuyla “kurumsal bir batılılık” sunuyordu.

Oysa dindar perakendecilikte  ucuzluktan başka bir özelliği olmayan, ortaya atılmış malların, kapışma usulüyle satışı söz konusu. Bu dindar perakende mağazalarına girdiğinizde, insanların gerek müşteri gerekse personel olarak  tutumlarından, malların raflara yerleştirilmesine kadar her yerde bir ilkellik görüyorsunuz.

Şunu anlıyorsunuz ki bu  marketlere gelenler  fakirler değil, çünkü ilgili marketlerin otoparkları da alabildiğine dolu oluyor.

Kapitalizme  bir eleştiri olsun diye  yekten Marksist bakış açısıyla sorunu anlamak mümkün değil. Gerçi Marksizmle hiçbir şeyi anlamak mümkün değil ya…

O halde hemen hemen aynı malları birbirinden çok da farklı olmayan fiyatlarla sunan perakendecileri birbirinden ayıran neydi?  Sanıyorum ki bu müşteri tercihiydi. Ama bu tercih mallar ve fiyatlarıyla ilgili olmadı.

Burada etkili olan şey müşterini “uygarlık tercihi” oldu. Müşteri kitlesi, anlaşılan o ki  alkolsüz, tesettürlü kadın personel çalıştıran - ki artık yaygınlaşan dindar perakendecilikte  kadın personelin görece azlığı ve kadın personelin giyiminde yaygınlaşana kapalılık dikkat çekici- mağazalara yöneliyor.

Alım gücü yerinde bir kitle için artık görünen o ki  sunumun, çeşitliliğin, özgürlüğün ( alkol), kurumsallığın bir önemi kalmamış.

Carrefour kendi içinde bir  ayak üstü atıştırmalık bölümü  yapmıştı. Böylece müşteriler hem alış veriş edebiliyor hem de mağazayı “içselleştirebiliyordu”. Ama bunu yaparken kendilerini “seçkin” de hissediyorlardı. Batılı  bir kurumsallığın bir parçası oluyorlardı.

Batıkent’in dindar zincirlerinden biri de aynı hizmeti vermeğe başladığında ilgili marketin yemek bölümüne girmekten açıkça tiksinmiştim. Çünkü belli bir alışveriş yapana indirimli ya da bedava yemek dağıtılan o bölüm bir tür imarethane gibi çalışıyordu ve insanlar bu havaya uyarak kendilerini bedava yemeğe muhtaç fakirler gibi görüyorlardı.

Gerçek fakirler ortada yoktu ama az önce yüz liralık alışverişi rahatlıkla yapan müşteriler, bedava dağıtılan bir kap yemek için birbirinin üstüne çıkabiliyordu.

Carrefour müşterisinin birbirine ispat edeceği bir şeyi yoktu.  Kimisi bekâr işi ucuz bir alkol keyfi için bira  kimi de hatırlı misafirlerini ağırlamak için Kaliforniya şarabı alabiliyordu. Carrefour, kurumsal olarak, bireysel müşteriye hitap ediyordu.

Oysa dindar perakendecilik açıkça, sürü halinde yaşamak istediğini belli eden, birbirlerinin alışveriş sepetlerini sürekli kollayan, belli bir alış veriş ve hayat alışkanlığına sahip olduğunu birbirine sürekli göstermeğe çalışan bir kitlenin “ibadethanesi” gibi oldu. Böylece şeriat isteyen kitle bu ibadethanede ortak alışveriş alışkanlıklarını tekrarlayarak  kendi onayını kendisi geliştiriyor.

Özetle Carrefour’un gidişi, toplumsal şeriat saplantısının, müşteri tercihi yoluyla uygarlığı hayatımızdan kovuşu anlamına geliyor. Bunun bir adım ötesi yeni siyasi söylemle “talepten dolayı”  artık şeriatın resmileşmesi olabilir.

Bu arada, alkolsüz içecekler alarak birbirlerine Müslümanlıklarını kanıtlamak için debelenen kitlenin  marketinde, yılbaşında “uğurlu kırmızı kadın külotu” satılan reyonun dolu olduğunu da belirtelim.
 İlgili bağlantı:
http://www.batikentliyim.com/istanbul-yolu-carrefour-kapanmasi/


Hiç yorum yok: