28 Ekim 2013 Pazartesi

İdeolojik Ve Terminolojik Tercih Sorunumuz

Bugün Türk varlığı enternasyonalizmin iki kolunun saldırısı altındadır.

Tarihin  hiçbir döneminde görülmediği  ve tahmin de edilemez bir şekilde “sağ” ve “sol”  Türk düşmanlığı asg
ari  müştereğinde bir araya gelmiştir.

Bu hal Türk milliyetçiliğinin  artık nerede durduklarına karar vermeleri gerekmektedir.
Şüphesiz  etnik ve dinci bölücülüğe karşı olmak zaruridir. Mesele, bunlara  niçin  karşı olduğumuzu tam ve doğru şekilde anlatabilmektir.

Bugün siyasette anlam sahaları tam bir işgal altında.
Bu ne demek?

 Arapça kökenli dinî terimlerin Ak  Parti, batı kökenli özellikle liberalizme ait terminolojinin de  etnik ırkçı Kürtler tarafından sahiplenildiğini, istismar edildiğini görüyoruz..

Milliyetçi camianın en büyük sıkıntısı bu anlam alanlarında inisiyatifi bu iki gruba terk etmektir.
Bu nasıl olmaktadır?

Milliyetçi siyaset, dinî terimleri tam da  dincilerin kullandığı anlamlarda ve mantıkla kullanmaktadır. Bir kere türbanı, tesettürü, kadının yerini dinci Ak Parti gibi algılamaya başlarsak artık ona karşı olmak için elimizde meşru hiçbir gerekçemiz kalmaz.

Bu yüzdendir ki siyasette dini, bir “manivelâ” olarak kullanmak, ancak dinî terimler alanını, güçlü olan  partiye teslim etmek demektir.

Keza liberal demokrat terminolojinin asıl manasından ayrılarak çarpıtılması da büyük bir siyasî ahlâksızlıktır.

Peki yapılması gereken bu iki terminolojik sahayı bu iki kesime terk edip kendi başımıza bir şeyler icat etmeye çalışmak mıdır?

 Bu yapılmıştır, hâlâ da yapılmaktadır ama nafile bir çabadır.
Temel haklar, hukuk devleti, piyasa, serbest ticaret, demokrasi, lâiklik vs “dinsiz liberallere” veya etnik ırkçılara terk edilmesi gereken, kullanılması da insanı dinden çıkaracak kelimeler değildir.

Bugün milliyetçi camia bir yandan ideolojilere “deli gömleği” ezberi ile yaklaşmakta bir yandan ideolojisiz bir siyaset üretmeye çalışmaktadır. Oysa bu imkânsızdır.

Çünkü eninde sonunda devletin mi bireyin mi yanında olduğunuzu, lâikliği mi şeriatçılığı mı benimsediğinizi göstermeniz, açıklamanız gerekmektedir. Bunu da ancak tutarlı bir terminolojik tercih ile yapabilirsiniz.

Mesele şudur:
Sözgelimi  bir yandan piyasayı bir vahşice ahlâksız bir serbestlik ortamı olarak görüp bir yandan da devletin tam komutasında bir ekonomik sistemi eleştiremeyiz. “Canım insanlar özgürce üretsin ama  ürettiklerinin fiyatlarını onlar değil de devlet belirlesin!” dersek bu görünüşte bir üçüncü yol olabilir ama  yapılan şey iktisadın bütün terimlerinin çarpıtılması, anlamın çökertilmesi olacaktır.

Çünkü kelimeler, kendi başlarına anlamlar taşırken bu anlamların kafamızda belirmesi, ancak bu kelimelerle ilgili diğer kelimelerin kullanılmasıyla olur. Dolayısıyla kelimeler kendi bağlamları çerçevesinde anlamlıdırlar.

Hal böyleyken meselâ bir yandan “teşebbüs hürriyetinden” yana olup diğer yandan insanların ürettiklerini özgürce mübadele etmelerinin mümkün olamayacağını, üretilenin serbestçe satılmasının ahlâksızlık olacağını söylerseniz, sadece retorik bir çelişkiye düşmezsiniz; insanların yaşamak için sebeplerini ellerinden almış olursunuz. Çünkü en nihayetinde, “söylediğiniz gibi hareket etmeniz” sizden beklenmektedir; siyaset budur.

 O halde öncelikle siyasetin, yani devletle fert arasındaki ilişkilerin fiilî düzenlenmesi işinin, hangi esaslara göre düzenleneceği, açık bir ideolojik tercihle duyurulmalıdır. İdeoloji, bize birbiriyle tutarlı bir terimler takımı verecektir. Üçüncü yolcu, sözde ideoloji dışı siyaset, farklı montaj şemalarını bir araya getirerek bir araba imal etmeye çalışmak gibidir ki bunun yapılamayacağı kesindir.
Mevcut durum bize şunu açıkça göstermektedir:
Siyasetin ölçülerini dine göre belirlemek yani şeriatçılık, toplumda ciddi ayrışmalara yol açmakta ayrıca hayat, mülkiyet ve ifade hürriyeti haklarının tamiri zor şekilde tahrip edilmesine sebep olmaktadır. Bugün artık sadece dinciler ve lâikler değil dincilerin kendi içlerinde bile cemaat ve tarikat ayrışmaları keskinleşmeye başlamıştır. Dolayısıyla siyasette dinî terimleri kullanarak kendimizi tarif etmek, dine göre siyasî hedefler ilân etmek Türk milliyetçiliğinin tahrip olmasına yol açacaktır. Bu sadece Türk milliyetçiliğinin tahribine yol açmaz aynı zamanda millet bilincinin, milliyet duygusunun tahribatına da yol açar, açmaktadır da…
 
Siyasetin ölçülerini belirlerken temel haklar, hukuk devleti, piyasa, serbest ticaret kavramlarından öcü gibi korkmak da bu kavramların etnik ırkçılar lehine liberallerce çarpıtılmasına ve istismar edilmesine yol açmaktadır.

Türk milliyetçileri, mitingden mitinge, milleti coşturan siyasî ve hamasî nutukların dışında artık ciddi, tutarlı ideolojik bir söylem geliştirmelidir. “Ona da karşıyız, buna da karşıyız!” tarzı çocukça bir tepkisellik eninde sonunda bizi ideolojik ve fikrî bir boşluğa ve hayatla toptan bir tutarsızlığa itmektedir. O boşluğu falanca seyyidin, filanca şeyhin, falanca cemaatin, filanca tarikatin tuhaf insan sevgisi söylemleriyle doldurmaya kalkınca,  elimizde sadece  şeriat isteklisi bir grup takım elbiseli  Taliban imajı kalmakta.

İnsanların Türk milliyetçiliğini anlayabilmeleri ancak onu doğru ve tutarlı bir şekilde anlatabilmemize bağlıdır ki bu da ancak en başta kendimizin, ne konuştuğumuzu adamakıllı bilmemize bağlıdır.


Devir, anlam sahalarında egemenlik savaşları devridir.

2 yorum:

selcen dedi ki...

İdeoloji deyince ürküyor milliyetçiler.Öcü görmüş gibi.Oysa adına ülkü dediler.

Afşar Çelik dedi ki...

Ne diyeyim? Siz özetlemişsiniz. Teşekkürler ve saygılar.