23 Mayıs 2010 Pazar

CHP’nin Tehlikeli Belirsizliği






Deniz Baykal’ın gidişi, bir kısım muhalifinde şüphesiz sevinç uyandırdı. Baykalsız bir partinin iktidara yürüyeceğine dair epeydir süren kanaat şimdilik yeni liderin heyecanıyla pupa yelken gidiyor.

Sorun, Baykal’ın gidişiyle CHP’de gerçekte neyin değiştiğidir.
Baykal’ın liderliğindeki CHP bilhassa millet karşıtı, etnik ırkçılığı hümanizm adına destekleyen liberallerce “faşizmle” suçlanıyordu.
Aslında sorun Türkiye’de siyasetin, lider karizmasıyla yürütülmesinden başka bir şey değildi ki bu gün seçmenimizin büyük çoğunluğunun ne ideolojiyle ne programla ilgilenmeksizin doğrudan lidere oy verdiği artık biliniyor. Demek ki parti içi demokrasi eksikliği Baykal’a özgü bir durum değildi.
Liberallerin tamamen kolektivist argümanlarla CHP’de faşizm olarak niteledikleri şey, millî duyarlılıktı.

Etnik ırkçılığın otarşizm, faşizm ve kolektivizme dayanan söylemlerinin demokrasiyi istismarına ses çıkarmayan liberallerin CHP’de ki “milleti önceleme” tavrına faşizm demesi kadar doğal bir şey olamazdı.
Aslında Baykal dönemi Türk solu için ciddi bir kırılma noktasıydı ve bu noktada CHP etnik ırkçılığa karşı millî duyarlılığa gösterdiği ilgiyle halkın ciddi teveccühüne mazhar olmuştu.

Neden böyle bir kırılma noktasından bahsedebiliriz? Çünkü 1991 seçimlerinde etnik ırkçılığı, ideolojisi gereği meclise sırtında taşıyan da aynı parti örgütlenmesiydi.
Aslında CHP’nin Ecevit döneminde etnik ırkçılığı, sosyalizm müştereki altında beslemesi, doğu mitingleriyle, olmayan bir etnik ayrımı körüklemesi ile etnik terörün de ideolojik alt yapısının hazırlanmasında ciddi vebalinin olduğu unutulmamalı. Nitekim daha sonra, 80 öncesi sol iktidar desteğiyle semirmiş sol terörün etnik terörle işbirliği yapması da tesadüf değildi.

İşte böyle bir geçmişten gelen CHP, milleti yok sayan, Türk adını silmek için uğraşan enternasyonalist teokratist bir partinin etnik ırkçılığa verdiği desteğe karşı çıkıyor, millî egemenlikten bahsediyordu…

Ama CHP’nin zaafı onun ideolojisinden kaynaklanıyordu. CHP’nin Türk millî egemenliğine ve uluslaşma sürecine duyduğu ilgi , Baykal’ın karizmasıyla sürdürülen geçici bir duyguydu.

Çünkü CHP Ecevit döneminde benimsediği enternasyonalist sol çizginin gereği, “milleti” Fransız İhtilali’nden sonra yaratılmış bir burjuva üst kurumu olarak görmek ve toplumları “halklardan” ibaret saymaktı.


CHP’nin ideolojisine göre bir hukuk çatısı altında kendi iradeleriyle birleşmiş ve doğal olarak benzeşmiş kavimlerin birliği anlamında bir “millet” anlamsızdı.
Bunun yanı sıra kim ne derse desin teorik açıdan Marx’ı ve siyaset pratiği açısından Lenin’i benimsemiş Türk solunun demokrasiyi, “hukukla sınırlandırılmış ve tadil edilmiş” bir çoğunluk rejimi olarak değil de halk oyuyla sınırsız gücün meşrulaştırıcısı olarak görmesi onu kendiliğinden, Marksist etnik ırkçılıkla aynı eylem cephesine sokuyordu.
Baykal döneminde CHP tam da bu noktada milleti tanımak üzereyken süreç kesintiye uğradı.

Bu noktada CHP’nin “ulusallaşmasını” önünün kesilmesi ile ilgili ciddi bir operasyon yaşandığını düşünmek mantıklı görünmekte. Nitekim Baykal’ın gidişiyle beraber, etnik ırkçılığı, Anayasa ile resmileştirmeye yönelik eski enternasyonalist Marksist tezlerin hemen ısıtılıp servis edilmeye başlanması tesadüf olmasa gerek… Bunu düşünmemize bir sebep de etnik ırkçı partinin eski başkanının “sosyal demokrasiye” atıfta bulunarak etnik ırkçılığın desteklenmesi yönünde CHP’ye yaptığı çağrıdır.

Demokrasiyi, “Çoğunluk oyuyla alınmış bir üleştirme yetkisi mücadelesi” olarak gören sosyal demokratların milletin sosyolojik gerçekliğiyle ilgilenmelerini beklemek şu dönemden sonra sanırım iyice hayalcilik olacak.
Bu açıdan CHP’nin, Kılıçdaroğlu’nun Marksizmle beslenen, muhtemel etnikçi kompleksleri doğrultusunda, etnik ırkçılığın yörüngesine girmesi, eski enternasyonalist tavrına dönmesi öyle geliyor ki sıradan bir Baykal muhalefetinin çok ötesinde ciddi ve derin bir operasyonel beklenti…

CHP ya 1991’de ideolojisi gereği millet karşıtı etnik ırkçılığı meclise taşıyan CHP’nin o günlerine geri dönecek ve “barış”, “demokrasi”, “hukuk” kelimelerinin etnik ırkçı/ayrılıkçı istismarına alet olacak …
Veya Türk adına,diline, bayrağına, İstiklâl Marşı’na ve Atatürk’e kısaca Türk millî egemenliğine sahip çıkacak.

Hiç yorum yok: