25 Nisan 2010 Pazar

Ortak Acı İkiyüzlülüğü



Kelimeleri öyle usturuplu kullanabilirsiniz ki karşınızdakine hiçbir felsefi hareket alanı kalmaz.
İşte “ortak” kelimesi de bunlardan biri… Bu kelimeyi kendi tekelinize alırsanız, karşınızda kimsenin durmaya mecali kalmaz. Hümanizmin, insan sevgisinin yetkili mercii haline geliverirsiniz.
24 nisan münasebetiyle acılardan bahsedip de yalnızca Ermeni sözcülüğüne soyunanların da yaptıkları aynen bu.
“Ortak acı” dendiğinde hepimizi “acı” temelinde birleştireceklerini düşünüyorlar. Meseleye iyimser ve masumiyet karinesi açısından baktığımızda takdir edilesi bir teşebbüs bu…
Ama meseleye bu açılardan bakmak bile, savunulan felsefeni geçersizliğini ortadan kaldıramıyor.
Çünkü kelimeye kendinize göre bir anlam yüklemeniz, kelimenin gerçek anlamını, içeriğini, bağlamını değiştiremiyor.
“Ortak” kelimesi “iki kişiyi” ilgilendiren, bağlayan bir istikamet ve amaç beraberliğine işaret eder.
Bu tahlilde o iki kişinin “aynı tarafta” olması gerektiğini anlarız. Aksi takdirde “ortak” değil, “rakip” veya “ hasım” vs olurlar…
Dolayısıyla “ortak acı” söyleminin geçerliliği araştırılırken, ortada bir “ortaklığın”, “tarafdaşlığın”, amaç ve istikamet beraberliğinin olup olmadığına bakmak gerekir.

Hümanizm kayıtsız ve şartsız bir insanlık sevgisi değildir. İnsanlığı, onu yok etmek isteyenlere karşı kayıtsız ve şartsız savunmaktır.
Bu durum bir muhakemeyi gerektirir; muhakeme de taraf olmayı.
İnsanın kendisine yönelik eylemlerde tarafsız olması mümkün değildir. İnsan her şeyden evvel “kendi” tarafındadır, çünkü bu, var olmasının yegâne şartıdır. Var olmaya çalışarak fert, kendinden yana olduğunu sürekli ikrar eder. Diğer insanlarla ilişkilerini de bu kıstasa göre değerlendirir. Eğer kendi varlığına saygı gösteren insanlar bulursa onlarla beraber olmaya çalışır, onlarla “ortaklık” kurmak ister.
İnsanların ortak emniyet ve adalet sağlayıcı ihtiyacının temelinde de bu duygu vardır.
Dolayısıyla varoluşlarımıza duyduğumuz saygı nispetinde toplumlaşırız.
Buradan, biraz da uzak görünebilecek bir noktaya atlarsak, etnik grupların, millet altı toplumların kendi devletlerini kurmak psikolojisinin altında, “varoluşu saflaştırma”, “varoluşu farklılıktan arındırma” duygusunun yattığını rahatlıkla görebiliriz.
Nitekim bu gün Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye’den çok farklı bir biçimde içinde tek Türk yaşamayan bir memlekettir.
Ferdin, başkalarıyla kurduğu ortaklığın seviyesi, medeniyetinin ölçüsüdür. Medeniyet, insan varoluşuna saygının bir göstergesidir. Kurulan ortaklık yalnızca kan bağına ve dile dayanıyorsa başka, daha soyut değerlere kadar uzanan bir beraberlik iradesine dayanıyorsa daha başka neticeler doğuracaktır.
Nitekim Ermeni’lerin “ortaklık” algısında Türk’ün herhangi bir yeri yoktur.
Bazıları Türk toplumu içindeki münferit düşmanlıklardan veya ilkelliklerden bahsedebilir şüphesiz ve edecektir de lâkin unutulmamalıdır ki Türkiye’de farklı etnik grupları bir arada tutan şey Türk’ün adalet ve devlet iradesidir. Eğer Türkiye’de milletleşememiş gruplar, mülk edinebilmiş, tahsil görebilmiş, devlette istihdam edilmiş ise bu, Türk’ün “ortaklık” anlayışının olgunluğundandır.
Durmadan tekrarlanan 194-15 tarihleri bir yana, Türk Ermenileri ile Türk’ler arasındaki kader ve amaç ayrılığı 19. yy’ın ortalarından itibaren başlamıştır.
Rusya’nın Kafkaslara inmesiyle beraber Ermeni’ler içinde bir Rus taraftarlığının başladığını sanırım söyleyebiliriz.
Nitekim bu taraftarlığın daha sonraki örnekleri 20 Ocak 1990 ve sonrasında Karabağ soykırımıdır.
90’ların başında PKK’ya Ermenistan’ın barınma temin ettiği, etnik terör örgütünde çok sayıda Ermeni’nin bulunduğu da ayrı bir dikkat noktasıdır.
Dün gelişen olayların gösterdiği hakikat şudur ki Ermeni’ler kendilerini bizimle aynı acıyı paylaşan insanlar olarak görmemektedir.
Eğer Doğu Anadolu’yu işgal eden Rus birliklerine karşı beraber çarpışsaydık, o zaman “ortak” bir acıdan bahsetmemiz mümkün olabilirdi.
Oysa durum böyle olmamış Ermeni’ler düşmanımızla işbirliği etmişler ve böylece düşman saflarına katılmışlardır.
Her şeyden önce “acı” temelinde ortaklık geliştirmek isteyenlerin “acının” müsebbibinden hesap sormaları gerekir. O müsebbip de Ermeni’lerin ta kendisidir.
Dünyada hiç kimse 2. Dünya Savaşı’nın müsebbibi uluslardan özür dilemek gereğini duymamıştır.
Daha dün kendi topraklarında Türk varlığının sembollerine karşı nefret kusanlarla ortak acıyı hissetmekten bahsetmek için insanın ya akıldan ve izandan mahrum olması veya doğrudan soysuz ve hain olması gerekir.




Hiç yorum yok: