24 Aralık 2009 Perşembe

Laftan Anlamayan Bir Millet İçin Açılımın Anlamı


"LAFTAN ANLAMAYANLARA KENDİ DİLLERİNDEN MESAJ VERİLMİŞTİR..."*
Kalkan, Tokat eyleminin süreçten kopuk olmadığını savunarak şöyle dedi: "Peki, böyle bir eylem olmayacak da ne olacaktı? DTP kapatılacak, milletvekillerine siyaset yasağı getirilecek ama gerilla buna seyirci mi kalacak? Gençlik sessiz mi kalacak? Kalmadı. Kürt gençliği sokakta polisle o kadar çatışmaya girdi. Polise karşı silah olarak sadece taşları olan ve bunlarla karşı koyan Kürt gençliği yanında, bir de elinde silahı olan, askeri eğitim görmüş, daha da mevzilenmiş olan gerillanın neler yapabileceğini bir düşünün. O daha fazlasını yapabilirdi. Nitekim yapmak istiyordu da. Yönetim olarak biz bunu en aza çekmeye, daraltmaya çalıştık. Herkes böyle bilsin, böyle anlasın. Bu eylem mücadelenin bir parçası olarak ortaya çıkmıştır. Lâftan anlamayanlara kendi anladıkları dilden mesaj verilmiştir. Bu bir uyarıdır, mesajdır. Ondan öteye herhangi bir şey yoktur.”

Bağlantısıyla verdiğimiz alıntı meselenin ne olduğunu gün gibi ortaya koyuyor.
Kürt meselesi olarak ortaya konan ve bazılarının hâlâ “Demokratik haklar” mücadelesi sandığı şey katiller sürüsünün liderlerinden biri tarafından gayet güzel dile getirilmiş.

Belki hâlâ bazı “iyi niyetli” insanlar, ifade hürriyetindeki geçici bazı sıkıntılar dışında temel haklarından sonuna kadar yararlanan Kürt kökenli Türk vatandaşlarına pozitif ayrımcılık gösterilmesini savunuyor olabilirler ama meselenin bununla hiçbir alâkası yok.


Eğer demokrasi hukuk ve ahlâk konusunda azıcık bir samimiyeti olanımız var ise bu paragraftan dehşete kapılmaması mümkün değildir.


“Silâhla çözüm bulunamadı!” diyenlerin katiller sürüsünün liderleri ile nasıl olup da aynı şeyleri söylediği sanırım bu paragraf okunduktan sonra ortaya çıkıyor.
Açılımcıların yukarıdaki sözleri söyleyen katil başının sürüsü ile Türk Ordusu’nu aynı kefeye koyması yeterince ahlâksızca değil mi?


“Lâftan anlamayanlara” diyen küstah sürü lideri sanki koskoca bir milleti ve onun kurumlarını terbiye eder gibi konuşuyor ve açılımcılar Türk Milleti’nin bu küstahlığa boyun eğmesini istiyorlar. Niçin? “Analar ağlamasın!” diyerek. O açılımcılara şunu söylemek isteriz ki İstiklâl Harbi, Türk Milleti’ni lâftan anlamaz bir yığın olarak gören müstevlilere ve mütecavizlere karşı yapılmıştı!


DTP’nin kapatılması sürecinde görünen o ki açılımcılar niyetlerinde ve projelerinde yanılıyorlar. Sözüm ona “iyiliklerini” düşündükleri kitlenin sözüm ona siyasi temsilcilerinin bahsedilen haklarla uzaktan yakından ilgilenmedikleri ortaya çıkmışken hâlâ bu pozitif ayrımcılık hevesinin “Analarının göz yaşını durduracağını” sanmak veya memleketin asayişini temin edeceğini düşünmek nasıl bir mantıktır?


Açılımcıların bütün yaptığı, “Anaların göz yaşını durdurmak” inisiyatifini yukarıda bize lâf anlatmaya kalkan katiller sürüsüne bırakmaktır. Etnik ırkçı siyasetin şiddetle bu kadar açık beraberliği göz önünde dururken ve Kürt topluluğunun tek siyasi temsilcisinin bir katil reisi olduğu durmadan ifade edilirken yapılması gereken, esnafın kepenk açıp ekmeğini kazanması imkânını, eli taşlı, molotoflu köpeklerin insafına bırakmak mıdır?


Gelinen noktada etnik ırkçı siyasetin şiddetle bağının kesilmesi farz olmuştur. Bu noktada şiddet tehdidi ile Anayasa’da kendine yer edinerek önce ırksal farklılığı Türk Milleti’ne tescil ettirip sonra Türk hukukuyla ve siyasetiyle bağlarını koparmak isteyenlerin tehdit kozu tamamen yok edilmelidir.


Şu an için Kürt topluluğunun ifade hürriyeti konusunda bir sıkıntısı yoktur. Kürtçe eğitim ise diğer bütün gelişmiş ülkelerdeki gibi ülkemizin iç hukukunu bağlayan bir meseledir ve buna izin verilip verilmemesi Türk millî egemenliğinin uhdesindedir. Buna izin verilmemesi ifade hürriyetini zedelemez ve kendi iletişim araçlarını kullanarak millî egemenliğimizi tanıyarak istedikleri şeyleri ortaya koyabilirler.


Zaten öteden beri mülk edinme, iş bulmak, iş kurmak, seyahat gibi konularda hiçbir sıkıntı çekmeyen bir topluluğun kendisinin bu doğal haklarını koruyan bir milletin egemenliğinden rahatsız olması kabul edilemez.


Yapılması gereken üç şey vardır:


Birincisi başka her şeyden önce teslim olmayan militanların başka bir uyarıya gerek kalmadan tasfiyesi ve teslim olanların derhal yargı önüne çıkarılması. Bu yapılırken kuzey ırak yönetimine nota verilerek bölgenin emniyeti açısından Türk makamlarının en az kendileri kadar yetkili olduğunun hatırlatılması ve Türk askerinin bölgedeki operasyonlarında kendilerinden ek bir izin alınmayacağının belirtilmesi. Çünkü Türk egemenliğine karşı operasyonlarda kendisinden emin olamadığımız komşularımızın otorite boşluğu bizim için kabul edilemezdir.


İkincisi temel hakları gözetmek dışında egemenlik hakkımızı tartışmaya açan veya bölmeye kalkan hiçbir etnik kökenli partiye bundan sonra izin verilmemesi…

Üçüncüsü millî egemenliğimize karşı eylemde bulunanların ve bunları açıkça destekleyenlerin derhal vatandaşlıktan çıkarılarak sınır dışı edilmesi…

Çünkü hiç bir devlet emniyet sağlayıcılık tekelini başkalarıyla tartışmaz. Bunu tartışmaya açanlar o devletin ve koruduğu milletin düşmanı olarak kabul edilir ve fiilî bir müdahale durumunda, müdahil, ilgili devlet tarafından yok edilerek konu kapatılır. İkinci Dünya Savaşı’nda “barış” Hitler Almanya’sı yok edilerek sağlanmıştır.


*http://www.sonsayfa.com/Haberler/Guncel/PKKdan-igrenc-Tokat-savunmasi.html




Hiç yorum yok: