25 Kasım 2008 Salı

Ekonometrik İktisadın Zaafı


Gene olarak Avusturya Okulu’nun bakışına aşina olanlar için yazacaklarım alışılmış şeyler ama gene de defalarca tekrar edilmesi, karma ekonomiyle uyuşturulan beyinlerin alışkanlık fasit dairesini kırmak açısından gerekli olan şeyler.
Sayıların dünyasındaki o su geçirmez, eleştirilemez tutarlılık bizi büyüler.
Bu tutarlılık bize şunu söyler: “Sayılar kesindir! Sayısal bir ifade, eleştirilebilirliğin üstünde bir mutlak gerçekliğe işaret eder!”
Dolayısıyla bilimselliğin veya “gerçekliğin” ölçüsü, zamanla “ölçülebilirlik” olmuştur.
Bentham’ın faydacılığı belki de bu mantığın şahikasıdır. Zevklerin ölçümü gibi bir konuyu ciddi ciddi gündeme getirmesi, insan aklının her şeyi yapabileceğine dair o pozitivist güvenin bir örneğidir.
Zamanla, belirsizlik fikrinin ortaya çıkışı bize, hem aklımızın hem algılarımızın sınırlılığını göstermiştir.
Bu “sınırlılık” olgusu son derece önemlidir çünkü bilimselliğin, önermenin doğruluk şartlarını tespit etmek demek olduğunu anlamamız için elzemdir.
Kimyadaki bütün tanımlamalar, ölçümler vs “NŞA ( Normal şartlar altında); 22 oC ve 1 atm basınçta” ifadesiyle başlar.
Bunun genel anlamı şudur: “Ölçülebilirlik, sınırlılıkla anlam kazanır.”
Bunun yanı sıra ölçülebilirliğin daha önemli ve ana özelliği, ölçülen nesnenin veya olayın tabiatının değişmemesi veya bünyesindeki değişmenin, algı sınırlarımızın ötesinde kalabilmesi gerekir. Ölçülen şeyin tabiatının değişmemesi, bünyesinde hiçbir hareket barındırmaması demek değildir. Bu, nesnenin, şeyin sürekli aynı şekilde gözleyebileceğimiz düzenlilikler barındırması anlamına gelir.
Buraya kadar olan açıklamalara bir nokta koyup ekonominin tabiatına değinmekte sayısız faydalar var.
Ekonomi bir davranışlar “ağıdır”. Fazlaca fizyokrat bir yaklaşım gibi görünebilir ama örtüşen veya çakışan menfaatlerin, beklentilerin bir etkileşimi olarak sanırım “ağ” metaforu yeterince açıklayıcıdır.
Buraya kadar zaten sanırım ana akım da bizimle mutabık kalacaktır.
Sorun şudur ki bu ağın “iplik” kalınlığı, atkı ve çözgü boyutları homojen değildir!
İşte bu noktada az önce bilimsellikle ilgili sınırlılık ve belirsizlik alanına girmek zorunda kalıyoruz.
Bir kumaşın dokunuşunda makinenin katı sınırlayıcılığıyla şaşmaz bir düzen buluruz. Eğer öyle olmasaydı, örtünemez, kendimizi tabiata karşı koruyamazdık.
Ekonominin “davranışlar ağında” homojenite bulunmaz. Çünkü bu ağı oluşturan ipliklerin yani davranışların failleri kaçınılmaz olarak birbirinden farklıdır. Dünyaya bakışları, beklentileri, ahlâkları birbirinden kesinlikle ve doğal olarak farklı aktörlerin dünyaya sunduklarının da farklı olması karşımıza , atkıları ve çözgüleri birbirinden farklı bir örgü yapısı ortaya çıkarır. Karşımızda genel karakteri belli olan ama ölçüm için gerekli “sabitliği” taşımayan bir yapı buluruz.
İşte öğrenim seviyesi ne olursa olsun herkesin hem müteşebbis, hem tüketici olarak ekonomide yer alabilmesinin sağlayan da bu yapıdır. Çünkü herkes, bu ağın genel karakterini idrak edebilir ama ağın her yerindeki “ölçüler” hakkında kaçınılmaz olarak bilgisizdir. Kaldı ki bu gereksizdir de çünkü her aktör kendi çevresindeki örgülerin yeterince sağlam olmasını sağlamaya uğraşır.
Sözleşmelere uyar ve uyulmasını bekler, müşteri beklentilerine yaklaşmaya çalışır ve başka satıcıların da kendi beklentilerine yaklaşması gerektiğini bilir, ucuza almaya çalışır ve herkesin, kendisi gibi ucuza almaya çalışacağını bilir vs…
Burada davranışlarına yön veren ölçü, fiyatlardır. Fiyatlar beklentilerin “derecesini” gösteren bir özettir. Ekonomide anlam ifade edebilecek yegâne sayısal sonuç, fiyattır.
Yalnız bu sonuçların anlamlı olabilmesi de ancak sınırlı bir zaman dilimi ve belli bir beklenti sahibi grubu için geçerlidir. Ortaçağ’da değerli sayılan bazı baharatların bugün sayılmaması veya Amerikan futbolunun Türk seyircisinin talep endeksinde yer almaması gibi…
Bu durum bize kendiliğinden şunu söyler: “Aktörlerin kaçınılmaz farklılığı, zaman ve mekân sınırlamaları, ekonomiyi, tabiatın diğer düzenli olaylarından ayırır!” Çünkü ekonomi bir doğa olayı değil bir “insan davranışıdır”. ( Elbette insanı, politik, ekonomik, artistik vs “hayvan” olarak gören kutsal materyalistlere çatmadan yan sokağa sapıyorum.)
Fiyatların geçici bir ölçüm kıstası olmaları, bizi ekonominin tekrarlanabilir ölçümlerine götüremez. Ölçümün “sınırlandırılma” şartı altında, tekrarlanabilir nesne durumunun düzenliliğiyle ilgili sayısal ifade olduğunu bir kere daha hatırlatmalıyız.
İnsanın ucuz olana yönelmesi genel davranışı bir hakikat olmakla beraber, kimin, neyi “ucuz bulacağına” dair o kaçınılmaz cehaletimiz, bu davranışı ölçmemizi sert bir şekilde engeller. Bir malın fiyat değişimlerine dair tarihi istatistikler çıkarmamız gelecek için genellikle gerekli görülür ama bu yarın o malın yerine kullanılacak bir malın çıkıp çıkmayacağını, malın üretiminde kullanılan kaynakların durumu, daha da önemlisi mala yönelik talebin durumu ile ilgili bilgisizliğimizi hiçbir şekilde gideremez.
Bu durumda ekonomik davranışın bütün “modelleme” çabaları, hem ekonominin “doğa olayı” olmaması yüzünden hem de bu davranışın sayısız belirsizlikle beraber işlemesinden dolayı açıkça saçmadır.
Basit bir örnekle açıklayalım:
Su ısıtıcısı suyu her zaman aynı sıcaklıkta ısıtır. Amacımız zaten budur. Diyelim kahvenizi seksen dereceye ısıtılmış su ile seviyorsunuz. Suyunuzu hep aynı yerden alıyor, hep aynı ısıtıcıda ısıtıyor, hep aynı kahveyi ve şekeri ( ki ben krema sevmediğimden kremadan bahsetmiyorum) kullanıyorsunuz. Ama nedense kahveden aldığınız tat bir türlü aynı olmuyor. ( Çok seçicisiniz ve hatta belki biraz takıntılı ama sorunumuz bu değil...) Sonra bir gün eczacı bir akademisyen arkadaşınız evinize geliyor ( ki o da sizin kadar takıntılı muhtemelen) ve size bardağınızın sıcaklığını soruyor. Buna hiç dikkat etmediğinizi( nasıl olmuşsa) söylüyorsunuz şaşırarak. Çünkü kahvenizi b ir gün, bulaşık makinenizden çıkan sıcak bardağa oymuşken, bir başka gün belki de pencere önünde unutulmuş bardağınıza koyuyordunuz? Dolayısıyla kahveniz sadece içinizi değil, çok üşümüş bardağınızı da ısıttığından daha çabuk soğuyordu… Üşendiğiniz bir gün kahve kavanozunun kapağını yeterince sıkı kapatmadığınız için kahvenizde meydana gelecek aroma kaybına değinmiyorum bile!
Şimdi ekonomi denen davranış ağına tekrar bakacak olursak şartları bizim kendi mutfağımızdakinden bile hızla değişen üstelik kahve bardağımız veya su ısıtıcımız gibi zaptedemediğimiz bu ortamda sizce ölçüm yapılabilir mi? Geçmişin olmuş, bitmiş davranışlarının sonuçlarını özetlemek bize kehanet yeteneği kazandırabilir mi?
Ekonometri ancak devletin düzenli faaliyetleri ile ilgili makro düzenlilik bilgisi sunabilir. Çünkü devletin ( Bahsettiğimiz hukuk devletidir, hukuk devletinden sapmalar zaten insani sınırların aşılması, hukuka güvensizlik,dolayısıyla sağlıksız bir piyasa anlamına gelir ki burada bahsettiğimiz “davranışlar” da farklı değerlere yönelir.) uyması gereken kurallarla sınırlandırılması onu makine benzeri bir düzenliliğe sevk eder.
Oysa üretim için gereken bu tip bir otomatizm değil, sadece hürriyettir.
Devlet için gerekli düzenlilikler, onun zor kullanma gücünü sınırlamaya yönelik âmir hukuk kurallarını gerektirirken sivil vatandaşlar için “düzenlilik” , temel haklara yönelik kahir ekseriyet mutabakatı altında “Mevcut durumu düzeltmek için çabalamak” eyleminin, kendiliğinden herkesçe yürütülmesinden başka bir anlam ifade etmez. Mevcut durumun kimin için değiştirilmesi gerektiğine, ne kadar değiştirilmesi gerektiğine, eylemde bulunan kişi dışında kimse karar veremeyeceğine göre eylemin “ölçülebilmesi” imkânsızdır. Eğer bir ölçüden bahsedeceksek, herkesin kendisi için kabul ettiği “değer” neyse, bireysel olarak ölçünün ancak o olabileceğinden başka bir şey söyleyemeyiz.
Dolayısıyla ekonometri, tarihsel bir istatistik özet olarak fevkalâde faydalıyken ekonominin tabiatını mutlak şekilde açıklamak konusunda kibirli davranan bir disiplindir.


Hiç yorum yok: