13 Eylül 2024 Cuma

Narin’in Köyü Vatan Mı?

 


Her sabah olduğu gibi bu sabah da annemle Yılmaz Özdil’i seyrettik.

 

Programında sıradan vatandaşların amatör haberciliğiyle gelişen “vatandaş gazeteciliğinden” bahsettikten sonra Narin’in köyünde vatandaş gazeteciliğinin olmadığını söyledi.

 



Narin’in köyünde vatandaş gazeteciliğinin olmamasının asıl sebebi, “vatandaş gazeteciliğinin yapılamaması” değildi; o köyde “vatandaşlık bilincinin” olmamasıydı. Bu çok ağır bir cümle gibi okunabilir ama sanırım kuzucuğun amcası olan adam, birkaç gün önce köyün dışındaki polis noktasından şikâyetçi olmuş, “O polis noktası oradan kalkmazsa ya kan çıkar ya da biz köyden gideriz!” diye devlete sözüm ona gözdağı vermişti. Çok geçmeden köye neredeyse bir bölük jandarma geldi, amca beyin ağzının payı verilmiş oldu.

 

Devleti yönetenlerde, Türklük aidiyeti, Türklük bilinci zayıf olduğunda ortaya  bu manzara çıkıyordu.  Çünkü Türkiye’de demokrasi, “Em çok oy alanın her şeyi aldığı” bir tür kumar masasına dönmüştür. Hatta demokrasi, sandıktan çıkanın yeni bir devlet kurabileceğinin bile düşünülmesine sebep olabilecek şekilde yozlaştırılmıştır. Demokrasi, en üstün değer, en üstün ahlâkî ölçü haline getirildiğinde, meşruiyetin de tek kaynağı sandıktan çıkan oy sayısı olmuştur.

 

Hal böyle olunca demokrasi, “çeşitli oy paketlerini devşirme savaşı” haline geldi.

 

Cumhuriyetin kuruluşunda önce bile devlet otoritesine karşı gelip kendi egemenlik alanlarını kurmak için isyan eden Kürt etnik ırkçılığının feodal odakları, bu yozlaşmış demokrasiyi olabildiğine sömürdü. Ortaya hükümetlerden tavizler alarak devlet otoritesini yıpratmayı kendilerine hak bilen fiili bir feodal egemenlik alanı çıktı. İşte şimdi bölücülerin “Kürdistan” diye andıkları yörelerimiz, oy uğruna kendilerine taviz verilmiş fiilî Kürt feodal “egemenlik” alanlarıdır.

 

Demokrasi sömürücüsü etnik Kürtçülük, gemi öylesine azıya almıştır ki sözüm ona kendi topraklarında devletin iş makinesinden, öğretmenine kadar bütün unsurlarına düşmanlık göstermekten çekinmemiştir. Hatta Marksist kökenine rağmen ilgili bölgelerimizdeki feodal, teokratik odaklarla bile Kürtçülük ortaklığında anlaşabilmiştir.

 


“Gidemediğin yer vatan değildir” sözünün muhatabı aslında vatandaş değildir. Bu sözün muhatabı, vatandaş üstünde güç kullanma yetkisine sahip olanlardır. O yüzdendir ki  Andımız’dan Medeni Kanun’a kadar Türk egemenliğinin bütün  unsurlarının, “vatanın” her köşesinde ayrımsız, istisnasız ve tavizsiz uygulanması  mümkün olmazsa, sandığın da demokrasinin de anlamı kalmaz.

 

O yüzden Narin’in köyünün vatan yapılması, Türk dilinin, Türk kanunlarının, Türk yargısının, Türk kolluk güçlerinin yalnız ve ancak Türk olarak orada her şeyden üstün ve egemen şekilde bulunmasıyla mümkün olabilir. Narin’in köyünde Narinler öldürülebildiği müddetçe orasının vatan olması güçleşir.

 

İşte o yüzden Andımız’ı  verdikleri oylarla kaldıran “ahalimiz”, “Gidemediğin yer vatan değildir…” sözü hakkında  her gün düşünmelidir.

 

 

Hiç yorum yok: