12 Haziran 2024 Çarşamba

Aşırı Sağ Hurafesi ve Göçmen Tepkisi

 

Avrupa’da “aşırı sağ” yükseliyor, diye herkes korkuyor, üzülüyor. Sanırım “aşırı sağ” denen partiler iktidara gelince artık hiç birimizin Avrupa’ya turist olarak bile gidemeyeceğimizden falan korkuluyor.

 

Öncelikle şunu anlamamız gerekiyor. “Aşırı” nitelemesi, solcular

a ait. Solcular siyasetin, etiğin, demokrasinin kısacası insani olan her şeyin ölçüsünün üstüne oturdukları için normları da kendilerine göre belirliyorlar.

 

Şunun anlaşılması lazım: “Aşırı sağ” diye marjinalize edip karikatürleştirmeye çalıştıkları partilerin oyu yükselirken bu partiler, muhtemelen kendilerini sola eğilimli gören seçmenlerden de oy aldılar. Yoksa aşırı sağcı yeni bir nüfus doğmadı.

 

Bu kısım seçimlerin aritmetiği ve magazinidir.

 

Peki yıllarca “seçmece” göçmen kabul edip hümanizm taslayan Avrupa’da herkes birden faşist falan mı oldu?

 

Dediğimiz gibi Avrupa iki şekilde göçmen kabul ediyordu.

a İşine yarayan nitelikli insanları

b İşine yarayan “aparatları”.

 

Sorun şuydu ki doğudan başlayan ve Ümit Hoca’nın gayet mantıklı izah ettiği büyük göç dalgasıyla insan çöplüğü olması için taşeronlaştırılmış Türkiye bile baş edemedi. Dolayısıyla AB artık absorbe edemeyeceği, entegre demeyeceği büyük bir nüfus baskısıyla karşı karşıya kaldı.

 

Bu kaya sertliğinde bir gerçekti ve AB’nin hiçbir partisinin ideolojisi bu gerçeği öretecek kadar güçlü değildi. Dikkat edilirse AB’de vara  yoğa tepki gösteren en entipüften ( Yeşiller gibi) partiler bile “sığınmacı-göçmen” akını konusunda hükümetlere muhalefet edemiyor. Bu konu da en muhalif partiler bile zımni bir rıza gösteriyor.

 

Kısacası AB’de “aşırı sağ” falan yükselmiyor. AB’de AB çatısını oluşturan ulusal egemenlikler artın kendi seslerini çıkartıp birbirlerinin arasındaki ve yanı sıra onlarla dünya arasındaki “yasa sınırlarını” kalınlaştırıyorlar. Kısacası AB ülkelerini ulusal niteliklerinin tehdit edildiğinin farkına varıyorlar. Dolayısıyla hiç biri de kendi egemenliklerini aşan, ulusal egemenliğe âmir bir uluslararası hukukun var olmayacağını dünyaya ilan ediyorlar.

 

Dolayısıyla yapılan işin “aşırılığı” falan yok. Seçmenler artık kendi emekleri ve kanları pahasına kurulmuş ulusal sınırlarında  başkasına taabi olmaksızın “tam bağımsız” olmak istediklerini söylemiş oluyorlar.

 

Ama tabii dünyaya sömürge aydını olarak bakan sağcı ve solcu okumuşlarımız, Türk’ten üstün saydıkları toplumların kendi başlarına düşünüp taşınmasına hele de “hümanizmin” önüne kendi ulusal egemenliklerini koymalarına şaşıp kalıyorlar.


AB’nin “göçmen karşıtlığı”, bu insansı tsunamisinden korunmak için aslında geç bile kalınmış bir karar… (“İnsansı” dememizin sebebi ne? Kendi ülkelerinde kendi zihniyetlerinin, güdülerinin, vahşetlerinin yarattığı ilkellikten, fakirlikten, zorbalıktan kaçarak aynı zihniyeti uygarlığını  göbeğine taşımak isteyenlerin “insan” olarak nitelenmesi mümkün değil…)

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok: