3 Eylül 2020 Perşembe

Zaman Çayının Semizotları

 


Dün eski bir arkadaşım aradı. Uzun zamandır konuşmamıştık. Tuhaf bir biçimde beni özlediği için aradığını öğrendim.  Oysa arkadaşlarım beni pek özleyip de aramazlar.  “ Sen arıyor musun da aranmayı bekliyorsun?” diye soracak ilk müşterimizi kocaman kucaklayacağım.

 

Ne yalan söyleyeyim, ben arkadaşlarımın yanında kendimi pek başarısız bulurum. Dolayısıyla onları aramayı vakitlerini çalmak gibi görürüm.

 

Onlara bakınca… Sahi ben zamanımı nasıl geçirmişim diye  epey hayıflanırım.

 

Başarılı insanların çevresinde farklı bir arkadaş halesi oluşur. Bu, aynı şeyleri yaşamış insanlar arasındaki sağlam bir duygudaşlıkla beslenir. Başarısızlığın, özenilecek bir yanı yoktur ve zaten pek bol bulunur. Bu, bir şaraplık üzüm yetiştiricisinin ebegümecine ilgi duymaması gibidir. Ebegümeci davetsiz bir misafirdir.

 

Hayatın içinde böyle gelip geçeriz. Başarılı olanlarımız kendi çalışkanlıklarının ve zekâlarının ışıltısıyla hayran olunası bir fener alayı gibi yaşarken başarısızlarımız, üzüntülerin yağmurunda ıslanır, komplekslerin ağırlığı altında ezilir, pişmanlıklarının rüzgârıyla oradan oraya savrulur.

 

Evet… Zaman hepimiz için aynı akmaz.

 

Bazılarımızı semizotlarının aylaklık yataklarına sürükler. Daha doğrusu bizi sürüklenmek istediğimiz yerlere bırakıverir.

 

 


Hiç yorum yok: