23 Temmuz 2020 Perşembe

Dinin Doğasına Dair 2


Religion & Humanity - THE BIOLOGICAL HUMAN
Tanrı'nın  dini yoktur. (Gandhi)

Bundan önceki yazıda, dinin varoluşuna dair bir şeyler düşündük. Yeterince düşünüp düşünmediğimizden emin değilim.

Dinler bütün insanlığa inmiş evrensel ve kapsayıcı öğretiler midir? Yoksa herhangi bir kültürün etkisiyle yaratılmış ideolojiler midir?

Bir önceki yazıda düşündüğümüz bir şeyi tekrarlamakta fayda olabilir.

Sınırsız bir varlıkla sınırlı bir varlığın temasında, sınırlı varlığın algıları, sınırsızlığı anlamasına yetebilir mi?  Eğer sınırlı varlığın algıları, sınırsızca açılırsa artık kendi varlığını idrak etmeye devam edebilir mi?

Ama daha önemli soru şu: Diyelim ki istisnai bir canlı Tanrı ile temas etti.  Tanrı ile temas etmemiş hemcinslerine bu teması aktarabilmesi mümkün müdür? Mümkün değildir.  Çünkü onun tecrübesini yaşamamış hiç kimsenin, onun “bildiklerini” bilmesi mümkün olmayacaktır.

Burada bir başka sorun şudur: Tanrı’nın varlığına dair  düşüncemiz, ancak ve yalnız onunla temas edebilmiş birilerinin var olduğu  söylendiği için mi gelişmiştir? Yani peygamberler olmasaydı, insanlar bir yaratıcı gücün var olabileceğini düşünemeyecekler miydi?

O halde sondan başlayalım: İbrahim’in meselinde anlatıldığı gibi insanoğlunun bir yaratıcı güce aklını kullanarak ulaşması, doğal bir çabadır. Çünkü insan anlam arayan tek canlıdır.

Buraya kadar  sorun yoktur. Sorun, anlam arayan insanın neden bu anlamı bulabilmek için bir aracıya ihtiyaç duyduğundadır. Aslında insanın Tanrı düşüncesine ulaşabilmesi için bir aracıya da ihtiyacı yoktur. Neden buna ihtiyacı yoktur? Çünkü insan kendi sınırlılığı ölçüsünde, evrensel bir yaratıcının varlığını sezebilir de ondan. Cahil bir köylü için ekinlerine hayat veren Tanrı, yalnız ekinlerine  hayat vermez. Çiftçi ekinleriyle beraber  içinde yaşadığı hayat döngüsünün tamamının belli bir düzende sürmesini sağlayan büyük bir kurucu iradenin varlığını düşünebilir. Ama bundan ötesini düşünmeye pek yanaşmaz ve aslında bundan ötesini düşünmesi de gerekmez. Kaldı ki hayat döngüsünün yani varoluşunun devam ediyor olması,  çiftçinin tanrısının “merhametli” ve “ var edici” bir varlık olduğunu  düşünmek için yeterlidir.

Bir gün birisi gelip de “ Buğdaylarına can veren Tanrı cennetteki tahtında oturup  herkesi gözetiyor Emrinde şu kadar melek var.  Onun cennetinde şunlar şunlar var…” falan diyerek onu  anlayamadığı şeylere ikna etmeye çalışması, devlet müdahalesi gibi bir zorlama olmaksızın çiftçi için son derece saçma olurdu.

Neyse bugünlük bu kadar yeter.  Her şeyi birden düşünmek çok zor.



Hiç yorum yok: