30 Aralık 2019 Pazartesi

Kahramanlar Var Mı?


".....gerçek dünyayla başa çıkamayan, duygusal olarak bodur, sosyal olarak kıvrılmış yetişkinliğe yol açan inanılmaz kahramanları ile sürekli takıntılar yaratır. Diğer tabii ki orkları içerir." Bu yorum, aslında çelik üreticilerinin, demiryolcuların, makine mühendislerinin inanılmaz varlıklar olduğunu söyleyen çok akıllı birine ait:  "Kungfu Maymunu'na!"
Ayn Rand’ın “Atlas Vazgeçti” adlı romanı yayınlandığında Marksist arkadaşlarım yaygın sosyalist imanlarının önyargılarıyla romanı bir kenara atarken diğerleri        gene o çok objektif ve gerçekçi bakış açılarıyla romanı lûtfen okuyup bir kalemde  sildiler.

Romana yöneltilen belki de tek eleştiri, “ Aslında böyle insanların hiç var olmadığı” idi.

Evet kapitalistler vardı ama onların ahlâklı olduğu nerede görülmüştü?  Böyle “idealist” insanlar var mıydı?

“Gerçek dünyada” herkes ahlaksızca para kazanmıyor muydu? Gerçek dünyada  gücü yeten herkes kayırmacılık yapmıyor muydu? Gerçek dünyada herkes birbirinin kuyusunu kazmıyor muydu?

Evet… Bu gerçekten “çok akılcı”, “çok objektif” ve “çok gerçekçi” tespitlere rağmen kitap hakkında unutulan bir gerçek vardı ki o da “Atlas Vazgeçti’nin” ABD’de, bütün zamanlarda İncil’den sonra en çok okunan kitap olduğuydu.

Peki ama acaba neden böyleydi? Ayn Rand açık bir ateistti. O halde Amerikan toplumu bir yandan parasının üstüne Tanrı’ya güvendiğini yazıp diğer yandan ateist bir Yahudi yazara rağbet edebilen bir şizofrenler yığını mıydı?

Elbette durum böyle değildi. Amerikan toplumu Tanrı’ya inanmasına inanıyordu ama bunun yanı sıra başka şeylere de inanıyordu. Meselâ akla ve onun yaratıcı gücüne inanıyordu. Çünkü Amerikan toplumu bir kâşifler ve mucitler toplumuydu.

Amerikan toplumu bir dindarlar toplumu olmakla birlikte insanın “düzen oluşturucu aklına ve iradesine” de inanıyordu. Bu yüzden da “Bağımsızlık Bildirgesini” veya Emma Lazarus’un meşhur  Özgürlük Anıtı dizelerini kutsal metinler gibi kabul ediyorlardı.
“Bana yorgun ol, yoksullarını ver,
Dağınık kitleleriniz, özgürce nefes almaya özlem duyuyor,
Kalabalık kıyıların perişan istenmeyenleri,
Bunları, evsizler, fırtınalı harabeleri gönder bana,
Lambamı altın kapının yanında kaldırıyorum”


Amerikan toplumu kahramanları seviyordu.  Çünkü yeni bir  kıtanın derinliklerine korkusuzca dalarak o toprakları “vatan” haline getiren insanlar “gerçekti”. Amerikan toplumu kahramanları seviyordu, çünkü dünyanın dört bir yanından bu yeni ülkeye gelerek yeni baştan bir hayat kurmağa çalışan insanların içinden pek çok dahinin çıktığını görmüşlerdi.


İlgili resimAmerikan toplumu kahramanları seviyordu, çünkü yokluktan gelip de onlara elektrik ampullerini,  alternatif akımı, otomobilleri, çocuk felci aşısını kazandıran insanların gerçek olduklarını biliyordu.


Peki ama Bilge kağan’ı, Attila’yı, Fatih Sultan Mehmet’i,  Seyit Onbaşı’yı, Genç Osman’ı, Atatürk’ü yetiştiren  bir ulusun çocuklarının “kahramanlara” inanmaması mümkün müydü?


Ayn Rand’ın kitabındaki “çelikten iradeli” kahramanların aslında yaşamadıklarını düşünmek, Türk çocuklarına uygun muydu?


“Gerçek hayatın” ahlaksızlığın egemen olduğu kirli bir grilikten ibaret olduğunu düşünmek, Türk toplumunda yerleşmiş bir kanaat. Buna göre aslında “iyilik”, “kahramanlık”, “idealizm” falan hep ancak romanlara konu olabilecek asılsız erdemler ve iyilikler.


Ayn Rand’ın “Atlas Vazgeçti’sini” bu  bakışla okuyanlarımız aslında “zımnen” ahlâkın, kahramanlığın, ülkücülüğün, iyiliğin, sevginin, mantığın, fedakârlığın var olmadığını, bunların yerine körce bir menfaatçiliğin, vahşi bir bencilliğin, yalancılığın, sahtekârlığın var olduğunu söylemiş oluyorlar.


Türk toplumunun böyle olduğunu kabul ettiğimizde aslında Atatürk’ün varlığı da anlamsızlaşıyor meselâ. Oysa üstünde özgürce dolaştığımız topraklar, menfaatperest, alçak uzlaşmacıların vs basit bir sözleşmesiyle falan kazanılmadı.  Vatanımız tam da ahlâksız, iki yüzlü, mütecaviz vs insanların işgaline karşı hiç de “gerçekçi olmayan” bir “kahramanlık mücadelesi” ile kazanıldı.


Oysa biz gerçek kahramanların çocukları, torunları olarak Ayn Rand’ın demiryolu döşeyen, çelik döken, petrol çıkaran, motor  icat eden kahramanlarını küçümsedik. Diğer yandan  bu iki yüzlülüğü ve korkaklığı akılcılaştırırken hayatlarını  bilgisayarları, cep telefonlarını, aşıları, kitapları yaratan gerçek değer yaratıcılarını  küçümseyebileceğimizi sandık.


Atlas Vazgeçti’nin Türk toplumundaki sözde “akılcı” eleştirisi, aslında neredeyse tamamı ahlâksız bir insan yığını olduğumuzun itirafından başka bir şey değildi. Böylece  içinden Atatürk gibi nice kahramanlar çıkmış bir toplum olan biz, aslında onların var olmadıklarını, var olamayacaklarını düşünerek ahlâksızlığımızı sürdürmek için alçakça bir akıl yürütme sergiliyorduk. Atsız’ın  kahramanlık idealini küçümseyerek aslında alçaklık ettiğimizi anlayamayacak kadar kötülüğe batmıştık. 


Siz ne derseniz deyin kahramanlar hep var oldu. Biz onlar var mı yok mu diye düşünürken aslında ne kadar namussuz ve alçak bir ruha büründüğümüzü anlayamadık, o kadar. Yok olan kahramanlar değildi, bizim ahlâkımızdı.

Hiç yorum yok: