17 Aralık 2019 Salı

Hocam Çikolata Yersek Abdestimiz Bozulur Mu?



Bu hayatta herkesin bir hocası var.
halidi nakşi kolundanım de cennete gir ile ilgili görsel sonucu 
Konunun bütün özetini tek cümlede sunduğumuza göre gerisini okumağa herhalde gerek kalmadı, değil mi?

İnsanlar yaşamak sorumluluğunu üzerlerinden atmak ve yaşadıklarını bedavaya getirmek için hocalara ihtiyaç duyuyor.

Kararları bir bilenin üzerine yıktıktan sonra   getiriyi, menfaati, faydayı devşirmek galiba şark kurnazlığı denen şeyin ta kendisi.

Çok sevilen bir “hoca”, “ Yarın mahşer gününde “ Ben Nakşibendiliğin halidinakşi kolundanım!” diyen, doğrudan cennete girecek!” demişti. Bunu   bir videoda izlemiştim.

Yani mesela Tanrı’nın kadir-i mutlak olmasının, her şeyi bilip bilmemesinin falan da bir önemi yok. Bu “hocaya” inananlar, yarın mahşer gününde, “gargaraya getirip” yalan söyleyerek cennete girebileceklerine ciddi ciddi inanan insanlar. Muhtemelen şöyle düşünüyorlar: “ Yahu o kalabalıkta kim görecek kim bilecek?” Herhalde Tanrı’nın da çok meşgul olacağını, bu tip ayrıntılara kafa yoramayacağını falan sanıyorlardır.

Öte yandan hayatın her anının bir günah sevap tartısına konduğuna,  meleklerce gözlendiğine de inanıyorlar. Yani kudreti sınırsız Tanrı herhalde işi sağlama almak için her birimize ikişer kayıt meleği veriyor ve yarın mahşer gününde olası itirazları cevaplamak için onların kayıtlarını esas alıyor.

Cennete gitmek için herhangi bir hocanın “tavassutuna” veya “kıyağına” ihtiyacı olduğuna inanan bir insan elbette unutması, yanılması mümkün olmayan Tanrı’nın “inandırıcı olmak” için elinde kayıt bulunduracağına da inanabilir. Bunda şaşılacak bir şey yok.

Herkes “iman ettik” falan diyor ya, boş lâf! Hiç kimse aslında öyle çok muktedir, sınırsız bir Tanrı’ya falan inanmıyor.  İnsanlar kendileri gibi düşünüp kendileri gibi davranan, dolayısıyla pazarlıkla ikna edilebilecek bir varlığa inanıyor. Dolayısıyla aslında yaygın dindarlığın özü insan zaaflarını taşıyan ama gücü sınırsız olan bir başka insana duyulan korkuya dayanıyor.

Şimdi bu yazıyı okuyanların bazıları kuvvetle muhtemeldir ki “ Vay dinsiz! Allah’a küfrediyor!” diyecektir. Öte yandan bileği kuvvetli yiğitlere Allah’ın sınırsız cariye bağışladığına, şehitlerin  kanının “ulemanın” mürekkebinden değersiz olduğuna, saçı açık kadının  cehennemde saçlarından asılacağına da inanıyor ve Tanrı’nın bunları yapacağına da inanıyorlar. Yani sınırsız merhametli, bilgili Tanrı’nın, kendileri gibi davranabileceğine inanarak insanların imanlarını tartabiliyorlar. Bunları yaparken de “ Acaba bizim aklımızdaki Allah gerçek Allah olabilir mi?” diye bir an bile düşünmüyorlar.

Çünkü  bu abiler kendi akıllarının yerine hocalarının akıllarını koyup da bedavadan huri ve gılman kapabileceklerine inanarak huzur buluyorlar.

Başka bir izahı olabilir mi?






Hiç yorum yok: