4 Ağustos 2016 Perşembe

Menfaatler Açısından Sağ Seçmen Davranışı

İnsanlıktan Kaçış



Eylem, iradeyle oluşmuş ve hedef gözeten bir davranıştır.  Yani insanın iradesi dışında giriştiği eylemler birer davranış olabilirler ancak eylem vasfı taşımazlar. Bu açıdan eylem aynı zamanda “sorumluluk”  içeren bir davranıştır.

Bu açıdan hayvanların eylemlerinden bahsetmeyiz; ancak onların davranışlarından bahsedebiliriz. Çünkü onlar yaratılışlarının gereği dışında davranamazlar.

O halde insan ve hayvan davranışlarını birbirinden ayırt ederken öncelikle irade unsuruna dikket etmek gerekir.

İkinci unsur ise genellikle pek dikkate değer bulunmaz. Oysa özellikle “suç” eyleminin yargılanmasında ikinci unsur devreye girer ki o da “hedeftir”.

İnsan için hedef  faydadan ibarettir. İnsanın özel fayda saptaması ise onun menfaati anlamına gelir.

Fakat bu noktada temel  hakların menfaat sınıflamasının neresinde olduğunu düşünmemiz icap eder. Çünkü  hayat, mülkiyet ve hürriyet her insan için  geçerli olan istisnasız menfaatlerdir.

Bu durumda   menfaatler bağlamında temel haklar,  dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez menfaatlerdir.

Bunlar dışındaki menfaatler, kişinin fayda derecelendirmesiyle belirlenen, değiştirilebilir, aynı zamanda vazgeçilebilir hedeflerdir.

Bu durumda yazının devamında bahsedilecek menfaatler temel  hakların dışında kalan  , birey tarafından belirlenen menfaatler olacaktır.

İnsanların menfaatlerinde, bir akıl yürütme süreci vardır ve bu süreç kaçınılmaz şekilde gereklidir. Çünkü insanların, hayvanlar gibi doğuştan gelen hayatta kalma kodları yoktur. Dolayısıyla insanlar hayatlarını sürdürmek için kendi yollarını, kendi başlarına belirlemek zorundadırlar.
O halde neden bütün insan toplulukları aynı seviyede ilerlememiştir? Neden bazı toplumlarda yaşamak daha güvenli ve konforludur da diğerlerinde insan beraberlikleri aynı seviyeye ulaşamamıştır?

Hatta gelişmiş kabul edilen toplumların dışındakilerin yaşantısında temel hakların bile korunmadığı görülmektedir. Ortadoğu denen bataklıkta sokağa çıkmak, ölmek için yeterlidir. Ya da Türkiye dahil herhangi bir Ortadoğu ülkesinde, iktidar odağına karşı açıktan muhalif olmak ortadan kaldırılmak için yeterli sebeptir.

O halde batıyla doğu arasındaki gelişmişlik farkı gibi somut bir ölçü üzerinden bakacak olursak gelişmiş toplumlarla gelişmemiş toplumlar arasındaki farkı belirleyen insani  eylem nedir?

Bu, bu toplumlardaki bireylerin menfaate dair kanaatlerini  farklı oluşturmaları veya farklı menfaatler geliştirmeleridir.

Sonuçlara bakarak yapılabilecek bir mukayesede, gelişmiş kabul edilen toplumların daha fazla iş bölümüne ve tasarrufa sahip olduklarını görebiliyoruz.

İş bölümünün gelişmesi belli bir işin geleceğe yönelik olarak plânlanabilmesi becerisini  gerektirir.   İş bölümü , iş gücünün verimliliği açısından elzemdir. Ayrıca  yeni imkânların yaratılması da iş bölümü sayesinde daha kolay olur.

Bütün bu işlerin yapılabilmesi için birikim de  tüketicilerin ertelenmiş tüketimlerinden yani tasarruflarından elde edilir. Tasarruf, şimdi elde edilecek bir yararın ertelenmesi, zaman tercihinin, daha büyük bir yarar beklentisiyle   geleceğe yönelik  yapılmasıyla oluşur. Böylece tüketici bu gün bir kilo domates almak için harcayabileceği  para ile yapacağı bir yatırı sayesinde,  yarın bir domates serası yapılabileceğini düşünür.

Geleceğe dönük  beklentiler, uygarlık geliştirebilen insana özgüdür. Gelecekle ilgili bir menfaat geliştirme eylemi,  düşünmeyi, tasarlamayı ve üretim yapmayı gerektirir.  Geleceğe dair ayrıntılı ve büyük ölçüde etkileşimli   geliştirilen menfaatler, “insanî menfaatlerdir”. İnsanî menfaatler, üretimle ilgili karmaşık süreçleri ve toplumsal hayatın  sürekliliğini sağlayıcı, medeni düşünme alışkanlıklarını içerir. Uygar bir toplumda  bireyler  menfaatlerinin maliyeti ve  etkileşimi ile sürekli bir  gözetim eylemi sergilerler. Bundan dolayıdır ki uygar toplumlarda “bireyin menfaatiyle çelişen  toplum menfaati” gibi  hurafelere yer yoktur. Çünkü uygar bir toplumda birey var olabilmek için etkileşmesi gerektiğini,  dolayısıyla menfaatinin toplumsal  düzenin korunmasında olduğunu bilir. Bunu bilmek, geçmişten gelen sağlıklı davranış kodlarının nesilden nesle aktarılarak aynı zamanda  değişen toplumsal yapı için kuralların en uygun şekilde tadil edilmesine etkin katkıyı yaratır. Geleceğe dair kaygılar ve tasarılar, zararsızlık ilkesinin yarattığı ahlâk kurumuyla korunur.

 Hayvanların beklentileri yoktur. Onlar zamanı geldiğinde, yaratılışlarının gereğini yerine getirmek dışında bir  kaygı  taşımazlar.   Hayatın  devamını sürdürmek dışında bir menfaati olmayan hayvanların durumunu taklit eden insanların geliştirdiği,     yalnızca bugün için ayrıntısız ve büyük ölçüde etkileşimsiz menfaatlere de hayvanî menfaatler diyebiliriz. Burada menfaat  kavramının yalnızca insanlara ait olduğunu ir kez daha hatırlatmalıyız.

Sorun,  bazı toplulukların,   etkileşimin arttığı bir zamanda dahi “gelecek”  kavramını idrak etmekteki gönülsüzlükleri. Böylece bu tip topluluklar, gelecek hakkında kaygılanan gelişmişlerin,  akılları ve emekleriyle ürettikleri  tüketim mallarını  israf etmek dışında bir yaşam tarzı geliştirmezler.

Türkiye için durum nedir?

Türkiye fiilî olarak bir cemaatler/kabileler koalisyonu haline getirilmiştir. Türkiye’de ulusal devlet yapısının şeriatçılıkla sistematik olarak yıpratılması, toplumda uygarlığa dair  uzlaşmayı ortadan kaldırmıştır. “merkez sağ” seçmen, iş bölümünün hemen hemen olmadığı köy toplumundan vazgeçememiş ve  uygarlığı geliştiren kozmopolit şehir yapısını da büyük ölçüde köyleştirmiştir.

Üretim biçiminin basitliği, uygarlığın gerektirdiği kurumların yokluğu ile köy ve sonrasında kenar mahalle yaşantısını kutsayan sağ siyaset,  seçmeninin kısa vadeli menfaatlerini güdülemek dışında hiçbir “proje” geliştirmemiştir.

Bugün milliyetçilerin de büyük ölçüde dahil olduğu “sağ seçmen” ,  kısa vadeli,  etkileşimsiz, bundan dolayı sorumsuz ve en nihayetinde kesinlikle yok edici hayvanî menfaatler geliştiren bir profil oluşturmuştur.

Sağ seçmen,  devlet dairesinde bir kadronun, devlet eliyle verilen bir ihalenin, kız çocuklarını din vasıtasıyla ezebilmenin, ordunun işleyişinin bozulmasının vs. bir , iki veya on yıl sonra yaratacağı yıkıcı sonuçları anlayamayan bireydir. Ona lâikliğin demokrasiyle neden koşut olması gerektiğini, beşeri hukukun ekonomiyi nasıl koruduğunu,  yaratıcı zekâların korunmasının, fikir mülkiyetinin önemini  vs. anlatamazsınız.  Çünkü onun için şu anda  gereken dışında bir menfaat yoktur.
 
Bu durum, dinle meşrulaştırıldığı için sağ seçmen bilincinde, gitgide yerleşik bir hal almakta ve Türk toplumu, uygarlık düşmanı, kalabalık bir primat sürüsü haline  geliyor. Kaldı ki evrimsel akrabalarımız içindeki toplumsal uyum, bu gün bizim çok önümüzde görünüyor.

Din “ebedi bir ahiret menfaati” için bu dünyayı küçümsediği için  sağ seçmen bu dünya ile ilgili hiçbir duyarlılık geliştirmeden, dahası bu dünya için endişelenen insanları  din adına baskılayarak “ahiret menfaatini sağladığını” düşünmektedir. Çünkü bir yandan dinin sürekli ve artan bir detayla emrettiği hayatı yaşarken diğer yandan banka yoluyla tasarruf etmenin gereğini, geri dönüşümle sağlanan temizlik ve enerji tasarrufunu, lâik öğretimle kazanılabilecek teknolojik ilerlemeyi düşünememektedir. Sağ seçmen için “ahret hayatı için bu dünyadan vazgeçmek”, bu dünya ile ilgili bütün maddi bağların kopartılması gibi görünse de çarpık bir şekilde,  din adına lanetlenen laik düzenin her türlü yolsuzluk ve vahşetle yıkılması şeklinde ortaya çıkmaktadır. Bankadaki müşteri temsilcisiyle aylık faizi için pazarlık eden “hacı amca”, kızının ya da torununun ilkokul yerine “sıbyan mektebine” gitmesini arzularken ona faiz, otomobil veya klima sağlayan bir rejimin  nasıl sürdürüleceğini hiç düşünmemektedir. İşte bu tam anlamıyla “hayvanî menfaatin”  geliştirilmesidir.

Lâik bir eğitim sistemi,  keyfilikten arındırılmış bağımsız ve tarafsız bir beşeri hukuk ve yargı sistemi, kayırmacılıktan arındırılmış, asgari müdahaleli bir ekonomik işleyiş, tartışılmaz ve bölünmez bir Türk  ulusal egemenliği sağlanmadıkça  Türkiye Türk toplumunun, insanlıktan uzaklaşmasını önlemek mümkün görünmüyor.

2 yorum:

selcen dedi ki...

Din “ebedi bir ahiret menfaati” için bu dünyayı küçümsediği için sağ seçmen bu dünya ile ilgili hiçbir duyarlılık geliştirmeden, dahası bu dünya için endişelenen insanları din adına baskılayarak “ahiret menfaatini sağladığını” düşünmektedir.Demişsiniz.
Ama mal edinmek,daha çok para kazanmak söz konusu ise dünyevi hayatın tam ortasındalar.Varsın ormanlar yok olsun.Varsın dünya çölleşsin.Ne çıkar?

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen Hanım, bunu yeterince açıklayamamışım özür dilerim.

En nihayetinde bir küfür düzenine karşı her şeyi yapmanın caiz olduğunu düşündükleri için sanırım...

Dikkatli okumanız için çok teşekkürler. Yorumlarınız ve eleştirileriniz bizi aydınlatıyor.

Saygılar.