10 Ekim 2015 Cumartesi

Kârın Doğası Ve Toplumlar Arası Gelişmişlik Farkları


Faiz ve kârla ilgili genel açıklama bunların paranın miktarıyla ilgili olmadığı yönünde.

Görünen o ki faiz ve kâr insanların zaman tercihinin  bir fonksiyonu olarak ortaya çıkıyor. Yani faiz ve kâr, insanların yarınki çıkarlarını bugünkü çıkarlarına nispeten daha önemli bulmalarına dayanıyor.

Hepimizi pek etkileyen romantik Marksist doktrine göreyse kâr,  malın içinde gömülü bulunan emeğin çalınmasıyla elde ediliyordu. Oysa böyle olmadığı arz ve talebin doğasının keşfedilmesiyle oraya çıkarıldı.

Mises’in  düşüncesine göreyse hayatın kendisi ekonomiden ibarettir. Bu durum bize,  toplumların yaşayışlarının  ekonominin doğasına uygunluğunu sınayabilmek imkânı verebilir.
Bu ne demektir?

Bu, iki toplumdan hangisinin, tasarrufu daha genel bir hayat prensibi veya hayat tarzı olarak yaşadığını gözlemleme şansını verir.

Tüketimde israfa kaçmayan, parasını mümkün mertebe ekonominin araçları içinde değerlendiren bir ülkenin halkı ile parasını derhal tüketen, onu ekonominin araçları içinde tutmaktansa istiflemeye çalışan bir başka ülke insanlarının bu davranışları, sonuçlarından bağımsız olarak   denk  “insan eylemleri” olarak sayılabilirler mi?

Buraya kadar her zaman işittiğimiz ekonomik analizler içinde kalırız.

Sorun şudur:
Yukarıda bahsettiğimiz iki toplumdan birincisinin ekonomik telâkkileri kuvvetle muhtemeldir ki insan mülkiyetinin her  unsurunun ekonomik bir değer olduğu, dolayısıyla korunması gerektiği düşünüşünü taşıyacaktır.

Gene kuvvetle muhtemeldir ki  ikinci toplum için ekonomi, yalnız paradan ve ânında paraya dönüştürülebilecek değerlerden ibaret olacaktır. Eğer bir şeylerin “paraya dönüştürülmesi” konusunda iki toplum da hemfikirse  bu iki toplumu neden kıyaslamaktayız? Veya bunlar arasında bir  mukayeseye sebep olabilecek farklar nasıl ortaya çıkar?
İkinci toplum için  ânına paraya dönüştürülecek değerler, o değerlerden yaratılacak  katma değerlerin, henüz  yaratılmadan , var edilemeden ortadan kalkmasına yol açacaktır.

Bütün ağaçlarını yalnızca odun olarak değerlendiren bir kabileyle o ağaçlardan aynı zamanda, kayık, mızrak ve kâğıt elde eden bir kabilenin farkı, daha en başta  pek büyük olmayacak mıdır?

 Odun bugünlük ısınma ihtiyacımızı karşılar fakat  yaktığımız odunun kayık, mızrak ve kâğıt  olma şansını da ortadan kaldırır. Bahsettiğimiz ikinci ürünler ise ancak bugünkü refahının yanında yarınki refahını düşünen ve kaynaklarını yarın içinde kullanmak üzere saklamayı akıl edebilen kabilenin ürünler olacaktır.

İkinci kabilede tekne , mızrak ve kâğıt üretimi gibi farklı işler ortaya çıkarken birinci kabilede odun toplamak veya ağaç kesmek dışında  bir iş kolu olmayacaktır.

Kaldı ki kâğıdın üretimiyle beraber ikinci kabile, birinci kabileye göre  gelecek nesillere daha  çok bilgiyi çok daha kolay şekilde iletebilecektir. Veya ikinci kabile meselâ kayık yaparak birinci kabilenin ulaşamadığı kaynaklara ulaşabilecektir.

İki kabile arasındaki  farkı yaratan, hangisinin daha çok kaynağa sahip olduğu değildir. Aradaki fark hangi  toplumun hangisinin daha “ekonomik” davrandığıdır.

Bu açıdan kâr, iki toplum için  “yarınki faydaların” önemi arasındaki farka karşılık gelir.  Aynı miktarda ağacı kullanarak bugünkü konfordan edilecek bir fedakârlıkla  ikinci toplum çok daha kârlı bir iş yapmış olacaktır.


Bu durum, medeniyetin ilk zamanlarında maddi unsurlara bağlıyken sanırım özellikle maddi gelişmenin ciddi biçimde ortaya çıktığı 19. YY.dan sonra önem kazanmıştır. Bu önem de  genel anlamda  bilginin ve daha sonra “yaratıcı düşüncenin”  fikir mülkiyeti içinde değerlendirilmesiyle çok daha geniş bir boyut kazanmasıyla olmuştur.

Hayatı daha ekonomik yaşayan toplumlarda “var edilen” hiçbir şey artık değersiz addedilmez. İsveç’in günümüzde, geri dönüşüm teknolojilerindeki üstünlükten dolayı “çöp ithal etmesi” bunun en çarpıcı örneğidir.

Son yüzyılın en önemli değeri ise bilgidir. Bilginin oluşturulması ise ciddi ve sancılı bir süreçtir. Bu süreç, teknolojik gelişmelerle hızlandırılmıştır şüphesiz. Gene de yarının refahı için bugün çalışan insanlar, ömürlerini  bilgi için harcarken kişisel konforlarından ciddi fedakârlık göstermektedir. İşte patent ve fikir mülkiyeti kurumları bu fedakârlığın ödüllendirilmesidir. Yarınki refahımız bugünkü konforlarını, yarınki konforumuz için harcayan insanlar sayesinde elde edilmektedir. Bu, parasal tasarrufun en gelişmiş halidir. Bu bütün değerlerin yarın için saklanması anlayışının en gelişmiş halidir.

Bu tür bir tasarrufun yaratacağı fikri ve teknolojik gelişmişlik farkı şüphesiz çok büyük olacaktır.

Bu açıdan, iktisat için  ürünler ve  tasarruflar açısından gelişmişliğin parasal birimle ölçülmesiyle ilgilenmek disiplinidir diyebiliriz herhalde?




Hiç yorum yok: