Görünen o ki faiz ve kâr
insanların zaman tercihinin bir
fonksiyonu olarak ortaya çıkıyor. Yani faiz ve kâr, insanların yarınki
çıkarlarını bugünkü çıkarlarına nispeten daha önemli bulmalarına dayanıyor.
Hepimizi pek etkileyen romantik
Marksist doktrine göreyse kâr, malın
içinde gömülü bulunan emeğin çalınmasıyla elde ediliyordu. Oysa böyle olmadığı arz
ve talebin doğasının keşfedilmesiyle oraya çıkarıldı.
Mises’in düşüncesine göreyse hayatın kendisi
ekonomiden ibarettir. Bu durum bize, toplumların yaşayışlarının ekonominin doğasına uygunluğunu sınayabilmek
imkânı verebilir.
Bu ne demektir?
Bu, iki toplumdan hangisinin, tasarrufu
daha genel bir hayat prensibi veya hayat tarzı olarak yaşadığını gözlemleme
şansını verir.
Tüketimde israfa kaçmayan,
parasını mümkün mertebe ekonominin araçları içinde değerlendiren bir ülkenin
halkı ile parasını derhal tüketen, onu ekonominin araçları içinde tutmaktansa
istiflemeye çalışan bir başka ülke insanlarının bu davranışları, sonuçlarından
bağımsız olarak denk “insan eylemleri” olarak sayılabilirler mi?
Buraya kadar her zaman
işittiğimiz ekonomik analizler içinde kalırız.
Sorun şudur:
Yukarıda bahsettiğimiz iki
toplumdan birincisinin ekonomik telâkkileri kuvvetle muhtemeldir ki insan
mülkiyetinin her unsurunun ekonomik bir
değer olduğu, dolayısıyla korunması gerektiği düşünüşünü taşıyacaktır.
Gene kuvvetle muhtemeldir ki ikinci toplum için ekonomi, yalnız paradan ve
ânında paraya dönüştürülebilecek değerlerden ibaret olacaktır. Eğer bir
şeylerin “paraya dönüştürülmesi” konusunda iki toplum da hemfikirse bu iki toplumu neden kıyaslamaktayız? Veya
bunlar arasında bir mukayeseye sebep
olabilecek farklar nasıl ortaya çıkar?
İkinci toplum için ânına paraya dönüştürülecek değerler, o
değerlerden yaratılacak katma
değerlerin, henüz yaratılmadan , var
edilemeden ortadan kalkmasına yol açacaktır.
Bütün ağaçlarını yalnızca odun
olarak değerlendiren bir kabileyle o ağaçlardan aynı zamanda, kayık, mızrak ve
kâğıt elde eden bir kabilenin farkı, daha en başta pek büyük olmayacak mıdır?
Odun bugünlük ısınma ihtiyacımızı karşılar
fakat yaktığımız odunun kayık, mızrak ve
kâğıt olma şansını da ortadan kaldırır. Bahsettiğimiz
ikinci ürünler ise ancak bugünkü refahının yanında yarınki refahını düşünen ve
kaynaklarını yarın içinde kullanmak üzere saklamayı akıl edebilen kabilenin
ürünler olacaktır.
İkinci kabilede tekne , mızrak ve
kâğıt üretimi gibi farklı işler ortaya çıkarken birinci kabilede odun toplamak
veya ağaç kesmek dışında bir iş kolu
olmayacaktır.
Kaldı ki kâğıdın üretimiyle
beraber ikinci kabile, birinci kabileye göre
gelecek nesillere daha çok
bilgiyi çok daha kolay şekilde iletebilecektir. Veya ikinci kabile meselâ kayık
yaparak birinci kabilenin ulaşamadığı kaynaklara ulaşabilecektir.
İki kabile arasındaki farkı yaratan, hangisinin daha çok kaynağa
sahip olduğu değildir. Aradaki fark hangi
toplumun hangisinin daha “ekonomik” davrandığıdır.
Bu açıdan kâr, iki toplum
için “yarınki faydaların” önemi
arasındaki farka karşılık gelir. Aynı
miktarda ağacı kullanarak bugünkü konfordan edilecek bir fedakârlıkla ikinci toplum çok daha kârlı bir iş yapmış
olacaktır.
Bu durum, medeniyetin ilk
zamanlarında maddi unsurlara bağlıyken sanırım özellikle maddi gelişmenin ciddi
biçimde ortaya çıktığı 19. YY.dan sonra önem kazanmıştır. Bu önem de genel anlamda
bilginin ve daha sonra “yaratıcı düşüncenin” fikir mülkiyeti içinde değerlendirilmesiyle
çok daha geniş bir boyut kazanmasıyla olmuştur.
Hayatı daha ekonomik yaşayan
toplumlarda “var edilen” hiçbir şey artık değersiz addedilmez. İsveç’in günümüzde,
geri dönüşüm teknolojilerindeki üstünlükten dolayı “çöp ithal etmesi” bunun en
çarpıcı örneğidir.
Son yüzyılın en önemli değeri ise
bilgidir. Bilginin oluşturulması ise ciddi ve sancılı bir süreçtir. Bu süreç,
teknolojik gelişmelerle hızlandırılmıştır şüphesiz. Gene de yarının refahı için
bugün çalışan insanlar, ömürlerini bilgi
için harcarken kişisel konforlarından ciddi fedakârlık göstermektedir. İşte
patent ve fikir mülkiyeti kurumları bu fedakârlığın ödüllendirilmesidir. Yarınki
refahımız bugünkü konforlarını, yarınki konforumuz için harcayan insanlar
sayesinde elde edilmektedir. Bu, parasal tasarrufun en gelişmiş halidir. Bu
bütün değerlerin yarın için saklanması anlayışının en gelişmiş halidir.
Bu tür bir tasarrufun yaratacağı
fikri ve teknolojik gelişmişlik farkı şüphesiz çok büyük olacaktır.
Bu açıdan, iktisat için ürünler ve tasarruflar açısından gelişmişliğin parasal
birimle ölçülmesiyle ilgilenmek disiplinidir diyebiliriz herhalde?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder