Suriyeli çocuğun sahillerimize
vuran cansız bedeni, bir insanlık ayıbı olarak hepimizi dehşete düşürdü.
Aslında o karenin bizi bu kadar dehşete düşürmesinin sebebi,
o çocuğun bizim topraklarımızda günlük hayatımızın bunca içinde görünüvermesiydi.
o çocuğun bizim topraklarımızda günlük hayatımızın bunca içinde görünüvermesiydi.
Uygar bir ülke olmadığımız için o
ölümün sebepleri hakkında düşünmek yerine gelip geçici bir dehşet duyduk o kadar.
Aslında bu ilkellik bize
yapay bir hümanizmle aşılandı. Bir dehşet neden yaşanır, çevremizdeki ölümler hangi yanlışların sonucudur gibi şeyleri düşünmek ahlâkın
dışına çıkarıldı. Hümanizm bir ahlâkî uyarıcı olarak bize dayatılırken
sonuçları ortaya çıkaran süreçlerin ahlâkî ve akılcı sorgulanması da
engellendi.
Bunu kim engelledi? Bunu sömürge
politikalarının tellâlları olan satılmış
medya ve akademiya mensupları engelledi.
Suriye’den bir Kürt ailesi kalkıp
Kanada’ya gitmeye kalktığında onları kendi ülkelerinden gitmeye neyi ittiğini
sormamız gerekirken Kanada’nın gömen politikalarını sorgulamaya başladık.
O halde sondan başlayalım:
Herhangi bir gelişmiş
ülkenin kimleri göçmen olarak kabul edip
etmeyeceği o ülkenin devletine ait bir politikadır.
Bundan dolayı hiç bir hükümet,
evine kimleri misafir olarak kabul edip etmemek hususunda hiç kimse tarafından zorlanamaz.
Özellikle Türkiye’nin son
yıllarda yaşadığı kontrolsüz göç dalgasının yarattığı, sağlık, güvenlik ve
ekonomi sorunları sadece göç edilen ülkelerin mültecilerce işgal
edilmesine rıza gösterilerek çözülemez.
Ortadoğu özellikle Kürt silahlanmasıyla
ciddi anlamda istikrarsızlığa itilmiş bir bölge. Bu bölgede ulusal devletlerin
egemenliklerini, bu egemenliklerin hukuk ve siyaset birliklerini bozan unsur Kürt etnisitesinin kontrolsüz bırakılmış olması.
Bu mülteci dalgalarının genellikle ulusal egemenlikleri zayıflamış ülkelerden
olması, etnik ve dini gerilimlerin
yaşandığı ülkelerden olması dikkat çekici.
Suriye özelinde düşünecek olursak
kuzeyde bir Kürt koridoru fiilen yaratılmış olmasına rağmen Kürtlerin medeni memleketlere akın etmeleri, etnik
devlet hayallerinin insanları mutlu etmeye yetmediğini gösteriyor.
Göçmen veya mülteci akını batı ülkelerinde ciddi
uyum sorunlarına sebep oluyor.
Batı ülkelerinin “sosyal devlet”
politikaları, doğunun bilgisiz ve yetersiz toplulukları için kolay geçim kapısı
olarak görülüyor.
Kürtler gibi etnik gruplardaki kabile
dayanışması, gelişmiş ülkelerde, kanunların aşılmasında, sosyal yardımların
istismar edilmesinde en önemli faktör oluyor.
Kendi ülkelerinde, teknolojinin,
hukukun gelişimine yardım edemeyen ne kadar etnik grup varsa soluğu, batının zengin topraklarında almaya
çalışıyor.
Etnik ihanetlerin ve vahşetin yarattığı korku
dalgası, gelişmiş batının hukuk
güvencesiyle söndürülmeye çalışılıyor ama bu, her isteyen mülteciye kapı
açmakla çözülemez.
Bu sorunun çözümü için mültecilerin
en çok çıktığı ülkelerde bir takım
önemlerin tavizsiz şekilde uygulanması gerekiyor:
Bu ülkelerdeki etnik terörün ve
etnik siyasi bölünmenin önüne acilen geçilmesi, etnik silâhlanmanın kesin
şekilde yasaklanması gerekiyor.
Daha sonra etnik silâhlanma tehdidi altındaki ülkeler
arasında sınır güvenliği ve siyasi ayrılıkçılık konularında bir güvenil
birliğinin oluşturulması. Bu ülkeler arasında
ayrılıkçı teröre karşı ortak askeri operasyonların yapılması hususunda
kalıcı bir birlik meydana getirilmesi.
Kendi ülkelerinde hiçbir yaratıcı
ve üretici iş
yapmayan insanların meselâ Londra’da “şeriat mahalleleri” veya “Kürt
mahalleleri” oluşturmaları veya Avustralya’da şeriata özgürlük isteyerek kendilerini kabul etmiş insanları suçlamaları son derece kötü.
mahalleleri” oluşturmaları veya Avustralya’da şeriata özgürlük isteyerek kendilerini kabul etmiş insanları suçlamaları son derece kötü.
Kontrolsüz mülteci ve göçmen
akını, belirli bir nüfus, millî gelir düzeyini belirli bir üretimle koruyan gelişmiş ülkelerde, üretken nüfusun enerjisinin
tükenmesine yol açıyor.
Bu göçmen veya mülteciler niteliksiz işleri devralarak ciddi bir işsizliğe yol açıyorlar. Almanya ve
Avusturya Kürtlerden çok daha nitelikli Bulgar, İtalyan , Sırp işçilerin akınıyla ciddi bir işsizlik sorunuyla
karşı karşıya.
Batı ülkelerinde, iltica
ölçülerinin daha hassas hale getirilmesi gerekiyor.
Göçmen alımında, bu ülkelerin
siyasi ve hukuk düzenlerine uyum sağlayabilecek medeni seviyede, belirli bir
öğrenim düzeyinde olan insanlara izin verilmesi.
Bu etkin kısıtlamalar hayata geçirilmezse dünyanın bütün
üretimini meydana getiren ülkelerin
Barzani , Taliban, El Kaide vs
ilkellikleriyle işgal edilerek yok
olması tehlikesi söz konusu.
Bu durumda dünyada etkin
teknolojik üretimin, arıtma sistemlerinin ve geri dönüşüm sistemlerinin yok olması hiç de o kadar uzak bir ihtimal değil.
Bu sistemlerin ortadan kalkması
veya aksaması durumunda batıya göçen tembel
ve birikimsiz kitlelerin, bizi
doyuracak buğdayı ve ısıtacak enerjiyi üretmeleri mümkün olmayacak.
1 yorum:
Bilgisayarım ancak geri geldi. "Dükkanı boş bırakmaya"yım :)
Göçmenlerin gittikleri ülkeler tarafından "yeterince" bakılmadığı yahut onlara ilgi gösterilmediği düşüncesi dünyayı sadece ezen-ezilen kavramı ile anlamlandıran sosyalist/ humanist bir zihnin yansıması... Buna göre "Emperyalistler ülkeleri karıştırdığına göre gelenlere de bakmalılar" Her ne kadar yabancı karışmaların ülkelerdeki dengeleri bozmada etkili olduğunu kabul etsem de yukarıdaki çerçeveyi kabul edemeyeceğim. Çünkü içinde sorumluluk yok! Yani müstakbel göçmen arkadaş din ve etnikçilik adına ülkesini karıştıracak yahut karıştıranlara sempati duyacak ancak "işi bozulduğunda" kaçıp kendisine baktıracak, bu da yetmeyecek hep şikayetçi olacak ve gittiği yerde de kendini bu hale düşüren alışkanlıklarını devam ettirecek; hepsi de "emperyalistlerin suçu" olacak! Kusura bakmasınlar!
Söylediklerim acımasız olduğum anlamına gelmesin.
Ama artık kendi ülkelerinde milli ve uygar bir rejim kuramayan, kuran yahut kurmaya yakın olanlara da "dindi, ırktı" deyip muhalefet edenlere sempati duyulması bizi kör eder hale geldi.
Konumuz özelinde Ortadoğu'da medeniyet ve insanca yaşamak namına çok sınırlı bir durumdayız. Sadece uygar adacık(lar) var. Biri de bizim ulusal devletimizin egemenliğindeki ülkemiz.
Ulus-devlete küfür edenler bunları da düşünsün bir zahmet!
Saygılar, selamlar hocam.
Yorum Gönder