5 Temmuz 2015 Pazar

Demokrasi Mi Demografikrasi Mi? II


Gün gelir eski kabile mensubu yaşadığı büyük şehrin bir mahallesinde  tanıdığı insanlardan ayrı durmayı seçen bir grup görür ve birden aklına kendi kabilesi gelir. Aynı şehirde yaşayıp da şehir hayatına girmemek isteyen bu insanlar ona anlaşılmaz gelir.

Bu kabilemsi grubun, gördüğü çoğunluktan ayrı bir nüfus yapısı olduğunu sezer. Onlar çoğunluk içinde kendilerini ayırmaya da kalksalar, polislerle bakkallarla, doktorlarla aynı şekilde  karşılaşmak zorundadırlar. Eski kabile çocuğu başka türlü bu büyük kabilenin yaşayamayacağını anlamaya başlar.
Bu ne demektir?

 Demokrasi, bir toplumun her ferdinin yöneticileri barışçı seçimlerle değiştirmek için eşit hak sahibi olduğu yönetim biçimidir. Burada “her fert” derken “her” niceleyicisinin, birbirine büyük ölçüde benzeyen, bir büyük toplamın homojen parçalarından her biri  anlamına geldiğini belirtmeliyiz.
Demokrasi, insanları yönetimde eşit pay sahibi ve sorumlu kılar.

Bu aslında hukuka dayalı bir beraberliğin sonucudur. Çünkü bir toplumda her bir bireyin ( yani o toplumun özelliklerini kendisinde gösteren  her bir parçanın)  hak ve sorumlulukları , bu bireylerde benzeşmeye imkân veren değerler takımına dayandırılmazsa, tanımsız ve anlamsız hale gelir.

Bu yüzdendir ki demokrasi bir toplumda insanların hangi kabileden geldiğiyle ilgilenmez. Bir toplumda demokrasinin gereği, gelinen yer ve köken ne olursa olsun, bize yönetim erkini sağlayan/temin eden büyük toplumsal beraberlikle yani ulusla aynı değerler takımını paylaşmak ve bu toplumsal yapının sürdürülmesi için kurallara uymaktır.
Bütün bu bahsettiklerimiz de ancak ulusal bir devlette  meydana getirilebilir.
Bu yüzden ulusal bir devletin sağladığı değerler ve imkânlar takımlarını kullanıp da kendi kabilesinden başkasını tanımayacağını, dolayısıyla büyük toplumun  yönetim erkini inkâr etmek doğrudan düşmanlık olarak kabul edilir.
Yani hiç kimsenin, millî bir servetin imkânlarını kullanarak o servetin yaratıcısı milleti reddetmeye hakkı yoktur.
Kabile hayatını şehirde sürdürerek şehrin/ ülkenin   yaşantısından ayrı bir kabile belediyesi kurmaya çalışmak demografik bir unsurun, demokratik bir çoğunluğa karşı savaş açması demektir. Çünkü bu durum  şehri /ülkeyi kuranların kuruculuk haklarını reddetmek anlamına gelecektir.
Bugün Türkiye’de etnik ırkçıların ve şeriatçıların, liberallerin ideolojik desteğiyle savundukları  yapı, kabilelerin kendi başlarına yaşadıkları ama milletin servetini de sorumsuzca harcayabileceği bir kabileler konfederasyonudur ki bu  "Birbirlerine soyut değerleri benimseyerek benimsemiş ulusa mensuplarının egemenliği” anlamındaki demokrasi yerine , demografik unsurların her birinin  oy sayısı nispetinde mili serveti harcayıp egemenliği keyfice kullanabilmesi anlamına gelir ki buan demokrasi denmez ancak “demografikrasi” denebilir.

Demografikrasi, bir büyük toplum olan ulusun, kabilelere bölünmesi anlamına gelir ki o zaman da insanların bir arada bulunmalarını sağlayacak hiçbir ortak değerler takımı sağlanamayacaktır.
Demografikrasi, insanlığın ortak değerlerinin yerine , kokusunu ve dokusunu tanımadıklarını yok etmeyi var olmanın tek biçimi olarak sayan ilkel toplumsal yapıların  aidiyet duygusunu koymak demektir ki uzun vadede insanlığın sonunu getirecektir.

Çoğulcu  demokrasi demografik unsurların kültürel motiflerinin varlığına izin verir ama onların büyük ulusal resmi bozmasına izin vermez.

Bundan dolayıdır ki demografikrasi çoğulcu bir ifade hürriyeti sağlamaz yalnızca yabancı korkusunun resmileşmesine yol açar.

Demografikrasi,  toplumu cemaatler halinde yaşayan oy paketleri halinde görerek siyaset yapmanın sonucudur. Halkı elde edilebilir oy paketleri olarak görmekse insanlık dışıdır.

Demografikratik partiler ulusu inkâr ederek toplumu Kürt, şeriatçı, Roman vs oy paketleri olarak görmekte ısrarcıdır.

Demografşikrasi toplumsal barışın önündeki en sinsi ve affedilmez düşmandır.
Ulusal devlet olmaksızın demokrasinin yaşatılamayacağı anlaşılmazsa ; demografikratik bir cehennemde gücü gücü yetene bir kabileler  savaşını yaşamamız kaçınılmazdır.


2 yorum:

Derya Yeliz ULUTAŞ dedi ki...

Benim bir baskasina guvenmemdeki ve onunla ayni yerde, belli bir ortaklik icinde yasamamin sebebi; onun benim akrabam olmasi degil, ayni kulture, dunya gorusune, ortak butunlestirici guc olan birtakim degerlere ayni duygusal baglarla bagli olmamdir. İstedigi kadar kan bagim olsun, benzer frekanslara ulasamadigim bir insanla ayni yerde yasayip bir butun olmak istemem.
Aslinda bunu biraz daha yerellestirirsek, evlilige benzetebilir miyiz? Ben dusunce yapimin uyusmadigi dayimin ogluyla evlenmiyorum da gidip farkli bir aileden, deger birligine varabilecegim, ortak kararlar alip bunlari hayatim icin uygulayabilecegim, ayni evin icinde kafa kafaya vererek belirleyecegimiz ( daha dogrusu zamanla kendiliginden olusacak ) kurallarla ayni cati altinda yasayabilecegimiz bir insani tercih ediyorum. O kisiyi gozumden sakınmamin sebebi gen benzerligimiz degil, deger birligimiz.

Hatta akraba evliliklerinin altinda da bu sebep yatiyor galliba. "Kiz yabanciya gitmesin, onu teyzesinin oglundan baska kim daha mutlu edebilir" mantigi, kabileciligin aile yapisi icindeki bir gostergesi saniyorum.

Afşar Çelik dedi ki...

Yelizciğim, hiç bir şey söylemiyorum! Daha iyi açıklanamazdı!

Zaman ayırdığın, kafa yorduğun için sonsuz teşekkürler.

Harikasın! Sağ ol, var ol!

Dükkânı boş bırakma!