Az önce bir çocuk programında
çıkarma işleminin öğretildiği bir bölüme takıldı gözüm.
Ekranda altı tane bilyeden çeşitli sayılarda bilye
eksiltiyor ve kalanı sayıyorlardı.
“Her şey görecedir!” lâfının ne
kadar saçma olduğunu düşündüm o an. Ekranda
adına altı dediğimiz çokluk, dünyanın her yerinde aynıydı oysa. Japonlar
bizim “altı” dediğimize kendi dillerinde “yedi” demiyordu meselâ.
O halde çoklukların hep aynı
şekilde adlandırılması boşuna değil.
Bu neden önemli?
Altıdan üç çıktığında üç kalması,
altı bilyeden üç bilye eksiltildiğinde, geride hep aynı sayıda bilyenin
kaldığının “mutlak” olarak bilinmesinden kaynaklanıyor. Nitekim geride hep aynı
sayıda bilye kalıyor.
İnsanların “saymaları” bana öyle
geliyor ki hayatın o kadar da geçici bir şey olmadığına dair bir kanıt bulmak
ihtiyacından kaynaklanıyor. Belki buna “ölümsüzlük arayışı” da diyebiliriz.
Neden böyle? Çünkü sayıların ve
bilhassa “sıfırın” farkına varmak, dünyada insan bilincinin ölümsüzlüğe dair bir kanıt bulması aslında.
Sonra ne oluyor? Sonrasında insan
bir bakıyor ki saymanın dilini geliştirerek çokluklar arasında bazı ilişkileri
ifade edebiliyor. Bunlara “işlem”, “bağıntı”, “fonksiyon” gibi adlar veriyor.
Ve bütün bunların temeli asla değişmeyecek
sayma sembollerine dayanıyor.
Sonrasında “Neden olmasın?”
diyerek bu mantığa aykırı gibi görünen ilişkileri hayal ediyor veya
seziyor (karmaşık sayılar) ama bunu
yaparken “önermelerinin” tutarlılığının yani akıl dışılığın kavranabilmesi için onun kavram dünyası ile
ilişkisi sağlayacak öncülleri ortaya
koyuyor. Bu aslında bilinenin yanlışlığını ispatlamaktan ziyade “henüz
bilinmeyen” bir dünyayı saymak eylemine dayanarak anlamaya çalışmak gayretinden
başka bir şey değil.
Nereden biliyoruz? Çünkü insan belirsizlik
karşısında teslim olmamış onu mutlaklığı belli olan çoklukların ilişkisi
şeklinde anlaşılır hale getirmeye çalışmış.
Böylece varoluşun her noktasının
mutlaklığını içinde göreceliğin karamsar belirsizliğine yer vermeyen matematik diliyle ifade etmiş.
İki kere ikinin beş ettiği bir
dünya var olabilir mi? Elbette… Ama
sadece onu tanımlayabilirseniz… O bile “iki” “kere” ve “beş” kavramlarına bağlı
kalınan bir dünya olacaktır.
Belki matematik böyle öğretilse
çok daha ilginç olurdu…
Haruki Murakami'ye en derin saygılarımla:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder