16 Kasım 2009 Pazartesi

Etnik Irkçılığın ve Nevzuhur Liberallerin Ortak Kullanım Aracı: Semantik Çarpıtma

Etnik ırkçılığın ideolojik temeli olan Marksizme bağlı filozoflar, dili, egemen sınıfım mantık oluşturma aracı olarak görüp dilin mantığının değiştirilmesi ve kelimelere “sınıfın” çıkarlarına uygun manalar yükleyerek burjuva kurumlarının yıkılabileceğini düşünmüşlerdi.

Orwell “1984’te” Ing-Soc ilkelerini yazarken dilin bu mantık kurucu özelliğine vurgu yapıyordu.

“Dili” değiştirdiğimiz takdirde bütün anlam dağarcığını, kavramsal ilgileri ve buna dayalı “değerlemeleri” de değiştirecektik.Meselâ AB ilerleme raporlarında “şehit”,”gazi”,”cihat” gibi kelimelerin toplumsal hayatta sıkça kullanılmasından rahatsızlık duyulduğu bu kelimelerin terörü çağrıştırdığı ve çatışmayı ateşlediği görüşüne boşuna yer verilmemiştir.

İş bu kadar basit değildir.

Ülkemizde yirmibeş yıldır etnik teröre karşı yürütülen mücadele de boşuna kelimeler üzerinden yıpratılmaya çalışılmamaktadır.


“Artık barışın dilini konuşalım!” derken etnik ırkçılar, “barış” kelimesinin adalet, hukuk, hürriyet, egemenlik, bağımsızlık gibi başka kelimelerle ilgisini görmezden gelerek, bu kelimeyi salt çatışmasızlık olarak tekrarlamaktadırlar. Oysa sırtlarını dayadıkları etnik terör örgütünün silahını bırakması gerekliliğini kesinlikle reddetmektedirler.


Bu durumda, onların kullandığı “barış “ile bizim barış anlayışımız arasındaki farkı silikleştirmeye ve böylece kendi muhaliflerini savaş taraftarı gibi göstermeye çalışmaktadırlar. İşin kötüsü bu çarpıtmaya, bu karartmaya liberallerimiz de büyük ölçüde alet olmaktadır.


Veya “şehit” kelimesini kendi leşleri için de kullanarak bu terimi sahiplenmeye çalışmakta ve kısa yoldan bu kelimenin göndermede bulunduğu değerler yoluyla meşrulaşmaya çalışmaktadırlar.


Etnik terör meşru bir amaca hizmet etmediği gibi meşru bir araç da değildir. Dahası toplumda nefret yarattığı için de bilhassa ahlâksızlıktır. Amacına ulaşmak için uyuşturucu kaçakçılığı dahil her işi yapabilen bir gayrı meşru örgütlenmenin mensuplarının leşleri, kendi toprakları üzerinde egemen, hakkın tesisi için uğraşan, tadil edilebilir bir meşru bir devlet kurmuş, Müslüman bir milletin kayıplarıyla aynı adı taşıyabilir mi?


Zaten bu yüzden “Barışın dilini konuşalım! Çatışma dili ile bir yere varılamadı!” derken de Türk milletinin, aslında hakkı olmayan bir savaşı yürüttüğü ve bu haksız savaştan vazgeçerek müzakere diline dönmesi gerektiği anlatılmak istenmektedir. “Bir yere varılmasından kasıt” etnik terörün maddeten yok edilememiş olmasıdır ki bu da örtülü bir tehdittir.


Bu sözlerin amacı, değerlerimizi yıpratmak, bizi “değerden nasipsiz” ve sadece yaşamak için yaşayan, nefes alabildiği takdirde her şarta boyun eğmeye hazır bir sürü haline getirmektir.


Bu ahlâksız çarpıtmanın unutturmaya çalıştığı şey şudur: Savaş yalnız müdafiler için meşrudur! Bir savaşta iki meşru taraf olamaz!
Keza “Analar ağlamasın!” diye dökülen timsah gözyaşlarının da anlamı budur.

Savaşın meşru tarafı olan Türk Milleti, haklı olduğunu bilerek, hakka hizmet ettiğini bilerek ve hakka hizmetin bedelinin gerekirse can vermek olduğunu bilerek bu savaşa girmektedir. Bundan dolayı şehit annelerinin gözyaşlarının durmasının tek şartı, uğruna mücadele edilen “hak”, “hürriyet”, “egemenlik” ve “bağımsızlık” gibi değerlerin korunabilmesi ve bunun için de terörün kökünün kazınmasıdır. Bunlar olmaksızın şehit annesinin gözyaşının dinmesinden bahsetmek, “Oğlunun öldürülmesini istemiyorsan, teslim ol!” ol demektir. Bu, şehit anasına onun oğlunun ölümünün bir değer taşımadığını söylemek demektir ki “Ölenlerin hepsi bizim evladımızdır!” ikiyüzlülüğü de aynı ahlâksızlığın bir ifadesidir. PKK leşleri bizim “evlâdımız” falan değildir. Türk vatandaşlarıyla soy bağlarının olması onların bizim evlâdımız sayılmalarına yetmez!


Çünkü insanlar arası ilişkiler sadece kan bağıyla kurulmaz. Bu ilişkileri daha önemli kılan, ilişkilerin üzerinde temellendiği ortak değerlerdir ki zaten etnik ırkçıların ve nevzuhur liberallerin durmadan, dili istismar ederek saldırdıkları şeyler, bu değerlerdir. Etnik terör örgütü her vasıtayla değerlerimize saldırmakta, onarlı yıpratmaya, içlerini boşaltmaya çalışmakta ve daha sonra o değerlerin içini kendi bildiğince doldurmaya çalışmaktadır. Bu açıkça ahlâksız çarpıtmaya maalesef, liberaller de kelimelerin salt sözlük manalarına dayanarak, yabancılaştıkları toplumun değerlerini savunmayı faşizm ve ırkçılık diye sürekli yutturmaya çalışarak katılmaktadırlar.


Bu dil savaşı, meşruiyet ölçümüzü zayıflatmaya, muhakememizi yok etmeye yöneliktir. Bu oyuna gelmeden, neyi niçin yaptığımızı mütemadiyen hatırlamak en başta gelen ihtiyacımızdır.

2 yorum:

selcen dedi ki...

Devlet isyzn edenle vuruşur ve bastırır.Kural budur.Haa,Çanakkalede düşmanı yener orayı geçilmez yapar,sonra da Anzakları gönderenlere"evlatlarınız artık bizim" dersin.O başka.

Afşar Çelik dedi ki...

Selcen hanım hoşgelmişsiniz, tekrar. Biri kendini "düşman" haline getirirse kendisine yöneltilecek şiddete kızmamalıdır.