13 Kasım 2023 Pazartesi

Kutsallık, Tanrı ve Kurmaca 1

 


“Kutsal”, dokunulamayanı, eleştirilemeyeni işaret ediyor. Her insanın böyle bir alanının, nesnesinin olması onun “doğal hakkı” sayılıyor.

 

Aslında kutsallık, kendi başına bir anlam ifade etmiyor; en azından medenî toplumlarda. Dokunulmaz, devredilmez ve vazgeçilmez olan şey “temel haklar”. Tamam da “temel haklar” ne o halde? Neden onları “temel” sayıyoruz? Onlar olmaksızın  bir bina falan yapamıyor muyuz?

 

Temel haklar olmadan insan var olamıyor, bu kadar basit. Bu hakları yok ettiğimizde, insan da yok oluyor. Yani? Hayat hakkı olmadan insan yaşayamıyor. Elinde kendisi için tutacağı bir varlık olmadığında insan yaşayamıyor. Kendi yolunu çizemediğinde insan yaşayamıyor, çünkü yaşamı başkasının elinde olduğunda, yaşamını koruması da mümkün olmuyor.

 

Bunlar bize neyi gösteriyor? Bunlar bize neyin “kutsal” olduğuna dair yaşamsal örneklerimizin ve ölçülerimizin olduğunu gösterior. Demek ki kutsallık, özü itibariyle bizim kanaatlerimizden ya da sebepsiz inançlarımızdan bağımsız bir şey.

 

Tamam da “vatan”, “millet”, “hüriyet” vs gibi kavramlar ne o zaman, değil mi? Bunlar bizim “uydurduğumuz” şeyler değil mi? Hiç bir hayvanın milliyeti, vatanı vs olmadığına göre kafamızda yarattığımız kavramlara kutsallık atfetmemiz neyin nesi oluyor?

 

Burada anlamamız gereken şey şu: İnsan ancak “uydurarak” yaşar. Hiç bir hayvan anlam aramaz, oluşturmaz ve kavram yaratamaz. Bu, sadece insana özgü bir yetenektir. Üstelik bu bir yetenek olmanın ötesinde insan için bir zarurettir/ kaçınılmazlıktır. İnsanın anlam üretmesi, konuşması, kavram yaratması, doğada örneği bulunmayan bir eylemdir. Bu yalnızca insanın “yarattığı/ uydurduğu” bir şeydir. Dolayısıyla insana ait kavramlar ve olguları, “icat”,” “uydurma” ya da “yapay” diye nitelemek insanın doğasını anlayamamaktır. İşte bu yüzdendir ki in
sana ait “vatan”, “millet”, “milliyet”, “tarih” gibi kavramların doğadan hazır elde edilmediğini, bunların, insan türünün hemcinsleriyle beraber yarattıkları ortak “değerler” olduklarını anlamamız gerekir. Bu yüzdendir ki “seçmediğimiz” ailemize sevgi ve bağlılık duyduğumuz gibi ailelerimizi güven içinde tutan “milleti” de aynı şekilde sever ve ona bağlanırız.

 

Bir insanın aklını silsek, kelime üretme ve anlama kapasitesini elinden alsak, onun elinden insanlığını almış oluruz. Tamam da insanlığı elinden alınmış bir varlığın artık insan değerlerine, insan sorumluluklarına sahip olmasını bekleyebilir miyiz? İşte kutsiyet bu yüzden, anlam, kavram ve bağlam yaratabilen insanın “kendi doğasını” ilgilendiren bir dokunulmazlıktır.

 

Bir başka deyişle, kendisinden vazgeçtiğimizde bizde eksiklik yaratmayan, var oluşumuzu etkilemeyen, insanlığımıza zarar vermeyen şeylerin kutsallığı yoktur. Peki vatan, milliyet gibi kavramlar böyle midir? Hayır. Çünkü onları kaybetmemek için hayat hakkımızdan vazgeçebiliyoruz. Demek ki insanın anlamlandırdığı bu olgular,  insanın doğasının ayrılmaz parçaları.


Devam edeceğiz...

2 yorum:

Spinland dedi ki...

Heartfelt thanks for your exceptional post—it was both insightful and inspiring.

afşar dedi ki...

Thanks for your kind comment but my vocabulary is still awful.

I wonder why you wrote your comment in English if you could get my video?

By the way thanks again. Everytime welcome this store... :)