19 Ekim 2023 Perşembe

Yaratıcı Fikirler Ve imkânlar Kuramı Üzerine Kısa Bir Deneme

 


Fikri mülkiyetle refah arasındaki ilişki “imkânlar kuramıyla” açıklanabilir.



İmkânlar kuramı, fikirlerin yarattığı imkânların malları
n üretiminde meydana getirdiği artışın yanı sıra, mallarla meydana getirilen katma değerin artışını da açıklar. Bu açıdan imkânlar kuramı malların miktarıyla nitelikleri arasında bir köprü görevi görür.

İmkânlar kuramı, yaratıcı fikirlerin, üretim süreçlerindeki etkisi ile ilgilidir. Buna göre yaratıcı fikirler, üretim süreçlerini hızlandırır, ayrıntılandırır ve özelleştirir.

Bu üç özelliği ile üretim süreci aynı malın daha yüksek miktarda üretimini sağladığı gibi otomotiv sektöründe olduğu gibi zaman içinde aynı ürünün daha kaliteli formlarının üretilmesini “sağlar”.

Ayrıca yaratıcı fikirler, daha önce var olmayan malların ortaya çıkarılmasını da sağlar ki genellikle fikri mülkiyet onun “icattan ibaret” olduğu yanılgısıyla anılır. Oysa bir “imkân”, üretim unsurlarının yaratılmasında enerjinin en verimli kullanılmasını sağlayabilecek bir etkendir.

İktisatta üzerinde düşünülen şeyler genellikle malların içerdikleri “doğal değerdir”. Oysa mallar böyle bir değer taşımazlar. Malların değeri onlara duyulan ilgi ve beklentiyle ortaya çıkar.

Bir mala duyulan ilgi veya onun değerler çizelgesindeki yeri, malın taşıdığı potansiyelle yani imkânla ilgilidir. Bu potansiyel, o malın kendinden sonraki aşamada yaratabileceği katma değerle ilgili sezgilerin bir bulutsusudur. Bu bulutsu, bilimin verileriyle ne kadar desteklenirse kütle kazanmaya o kadar yaklaşır. İşte “imkânlar” bu aşamada birbiriyle ilgili dağınık bilgilerin cisimleşmesi hakkında neredeyse ölçülebilir bir istatistiktir. Burada “neredeyse” nitelemesi önemlidir, çünkü bulutsunun yani bir  gezegen ihtimalinin parçacıkları gibi düşünebileceğimiz veriler ne kadar belirliyse hesaplanabilirlik o kadar artar. Yine de bu hesaplama malın nihai fiyatını asla belirleyemez.

 Bu hesaplama sadece mevcut enerjinin ve kaynakların ne kadar uyumlu ve verimli olabileceğine dair bir tahmin olabilir. Burada enerji, aslında hesaplamalarda ya da analizlerde üstünde hemen hemen hiç düşünülmeyen temel bir faktördür ki Marx bunun “emek” olduğunu düşünmüştür. Oysa tam otomatik bir üretim bandında insan emeğinden çok daha verimli gerçekleştirilen üretim, bize emeğim bir enerji olmadığını açıkça gösterir. İnsan olmaksızın da devam edebilecek bir üretimin ihtiyacı, enerjidir.

İşte bir imkân bu yüzdendir ki üretim unsurlarının yaratılmasında enerjinin en verimli kullanılmasını sağlayabilecek bir etkendir.

Marx’ın yanılgısı, enerjinin, ebediyen insan emeğinden oluşacağını sanmasıydı.

Bu açıdan bakıldığında en büyük patent ateşi icat eden insana verilmeliydi. Çünkü ateşin insan eliyle yaratılması sayesinde maddeyi enerjiye dönüştürmenin yolunu bulduk ve bu bize neredeyse sınırsız “imkânlar” sağladı.

Bu yüzden de bir teknolojik yeniliğin “değeri” onun içindeki emek- zaman ilişkisinden kaynaklanmaz. Bir teknolojik yeniliğin “değeri”, bize uzun süreli ve çeşitli üretim faktörleri elde etmek imkânı vermesinde aranır ki bu da “fikri mülkiyetle” değerlendirilir ve korunur.

Bunun bir başka örneği sanat eserleridir. Sanat eserleri, yaratıcı zekâların bize kazandırdıkları ölümsüz tüketim ürünleridir. Dolayısıyla onları yaratanları, sadece yaşadıkları dönemin değil, hayatlarından sonraki insanlara bile estetik bir yarar sağlayacak eserlerinin içerdikleri “akıl ve duygu imkânlarından” dolayı korur ve ödüllendiririz.

İmkânlar kuramı romantik bir ödüllendirmeyle ilgilenmez. O değerin gerçek doğasına dair bir yaklaşımdır.

 

 

 

Hiç yorum yok: