29 Kasım 2022 Salı

Para Para Para Yokluğu Yara

 



Para hep bir değişim aracı olarak düşünülmüştür.

 

Bu ilk bakışta doğrudur ama paranın doğasını tam açıklayamaz. Paranın asıl işlevi, değer belirleyiciliği olmaktan öte egemenlik alâmeti olmasıdır. Bu yüzdendir ki egemenler, kendilerine ait bir bayrak yarattıktan hemen sonra kendi adlarına sikke bastırmışlardır.

 

Peki kendi adına sikke bastırmak ne demektir? Bu, bastırılan sikke kadar “değerin” egemenliğin güvencesi altında olduğunu söylemek demektir.

 

Bunu merkez bankalarındaki altın rezervleri temsil eder (Ya da eskiden temsil ederdi).

 

Bunu anlamak için de bankacılık sistemine bakmamız gerekir. Bankaların kasalarında halihazırda bulunan para, onların işlettiği paranın pek azıdır. Banka üretim yoluyla meydana getirilen varlıkların sürekli artışıyla bu varlıkların değerlerine karşılık gelen “senetleri”, bu senetlerin temsil ettiği değer beklentilerini sürekli takas eder.

 

Yani para aslında varlıkların değerleri konusunda birbirimize verdiğimiz senetlerden ibarettir.

 

Devlet bu senetlerin güvenilir olmasından sorumludur. Bu yüzdendir ki  hayatlarımızın emniyetini nasıl sağlamakla görevliyse beklentilerimizin “güvenliğinden” öyle sorumludur. Yani devlet bize şöyle söylemektedir: “ Aldığınız ve sattığınız  her şeyin bedeli benim güvencemdedir. Bu bedeller için size verdiğim güvencenin senetleri cebinizdeki paralardır.”

 

Yani aslında hepimiz ceplerimizde birer mikro hisse senedi ya da tahvil taşırız.

 

Parayı hisse senetlerinden ya da tahvillerden ayıran şey, “değerle” ilgili ilk sembol olarak ortaya çıkmış olmasıdır. Para ilk “değer simgesidir/sembolüdür”.

 

Neden böyledir?

 

Çünkü her şeyi her şeyle takasa etmekte bir ortaklık sağlanamamıştır. Oysa herhangi bir ortak sembol, hepimize üzerinde konuşulabilecek, düşünülebilecek bir “soyut zemin” sağlamıştır.

 

Bu soyut zeminin sürdürülebilmesi ve hayatın gelişiminin güvence altına alınması ihtiyacı, artan nüfusla birlikte daha fazla hissedilmeye başlamıştır. Bu ihtiyaç da bir emniyet ve adalet sağlayıcı tekel olarak devletçe giderilmiştir. Böylece devlet, egemenliği altındaki herkese, “ Varlıklarınızın değeri ile ilgili beklentileriniz benim güvencem altındadır.” Demiştir.  Bu beklentileri de birer sembol olarak hepimizin paylaştığı paralarda göstermiştir. Birbirimize para verdiğimizde aslında söylediğimiz şudur: “Sana verdiğim para, devlet güvencesindeki gerçek bir değerin senedidir.” Bu “değer”, normal şartlar altında hazinenin altın rezervleridir.

 

Oysa enflasyon denen şey, devlet egemenliğini fiilen kullanan hükümetlerin, pata ile ilgili beklentileri boşa çıkarması, karşılığında gerçek bir değer olmayan kâğıt parçaları basmasıdır.

 

Peki bu neden önemlidir?

 

Meselâ Türk Lirası yerine Amerikan Doları kullanırsak ne olur? Bu, “Ben Türkiye Cumhuriyeti’nin beklentilerimi karşılayacağına güvenmiyorum, onun egemenlik iddiasının, adalet ve emniyet sağlayıcılığının benim için bir değeri kalmamıştır. Ben ABD’nin egemenlik alâmetinin daha değerli olduğunu düşünüyorum” anlamına gelir.

 

Çok mu dramatik ya da romantik? O halde egemenlik iddiasıyla ortaya çıkıp da paralarını hiç tanımadığımız devletlerin durumuna bakmak herhalde iyi olur. Söz gelimi ellerinde kalaşnikoflarla herhangi bir arazide egemen olan Afrika topluluklarının bastıkları paranın tarladan daha büyük olmayan araziler dışında hiçbir değerinin olmadığını, hatta o arazilerde bile aslında eski sömürgecilerinin parasının geçerli olduğunu görmek yeterli değil midir? Herhangi bir Afrika ülkesinde, üzerinde herhangi bir diktatörün resminin olduğu bir para, o diktatörün egemenliğini gösteriyor olabilir ama bu para, o “ülkenin” insanlarınca yalnızca mecburiyetten kullanılan değersiz bir değişim aracı olacaktır. O ülkelerde değerlerin gerçek hesaplanma aracı başka bir para birimiyse bu: “Ülkemizin değerlerinin karşılığını hesaplarken başka bir parayı kullanıyorsak değer hesaplamakta kullandığımız parayı basan ülkenin merkez bankasındaki varlıklara (altınlara) güveniyoruz. Varlıklarımızın karşılığının ülkemizdeki egemenin güvencesinde olduğuna inanmıyoruz!” demektir.

 

O yüzden de herhangi bir arazide eline kalaşnikof alıp da yol kesip sözde adalet dağıtmakla devlet olunamaz. Hatta sırf bu egemenliği belli etmek için üstü resimli kâğıtlar basarak bunların para olduğunu söylemekle bile devlet olunmaz.

 

Devlet , üstü resimli kâğıt parçalarıyla (senetlerle) yarattığı değer beklentilerini, sürekli koruyabilen egemenlik örgütlenmesidir.

 

İşte bu yüzdendir ki “hükümet parası” terimi, hükümetlerin devlet ciddiyetini neden koruması gerektiğini bize sürekli hatırlatır. Devlet ciddiyetini ve egemenliğini ödünç alan hükümetler paranın değerini düşürdüklerinde aslında egemenliğini emanet aldıkları ulusun gücünü ve egemenliğini zedelemiş olurlar.

 

Sahi “Türk parasının değerini koruma kanunu” diye bir kanun yok muydu?

 

Hadi o kanunu sildik diyelim. “ Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir.”e ne oldu?

 

 

Hiç yorum yok: