17 Nisan 2019 Çarşamba

Siyasal Realizm- İdeoloji Açmazında Türk Milliyetçiliğine Kısa Bir Bakış



Öyle görünüyor ki Milliyetçi Harekete Partisi’nin kuruluşu, Türk siyasi tarihine sadece yeni ve kalıcı bir oyuncunun girişinden çok daha derin bir etki meydana getirmiştir.

MHP ile “milliyetçilik”, artık küçük bir okumuş çekirdekten milletin tamamına doğru  taze bir güçle filizlenen siyasi bir iddia ve dava  haline gelmiştir.

Uluslaşmayı tam idrak edememiş toplumlar siyasi bağlamda “oy paketlerinden” ibarettir. Bir “oy paketi”, yasama organına etki ederek  belli bir görüşü topluma dayatmak arzusuyla hareket eden büyük oranda homojen ve kemikleşmiş seçmen grubundan ibarettir. Bu oy paketleri örneğin  Kürtçülük’te etnik tutuculuk, İslamcılık’ta tarikatlık, sosyal demokraside çeşitli  maddi çıkar talepleri ile kendilerini belli ederler. “

Ve sorunlar daha partinin kuruluş aşamasında başlamıştır. Çünkü partinin kuruluş fikriyle beraber “ne pahasına olursa olsun yaygınlaşmak” aceleciliği ve bunun yanı sıra taşra taassubuna sahip Müslüman  dindarlığın yaygın seçmen potansiyeli gibi  iki büyük etken, “partinin” , bilinen milliyetçilikten yani Türkçülükten uzak düşeceğini daha ilk andan itibaren kanıtladı.

Bunun sonucunda Türkiye dışındaki Türk’leri de dikkate alan ve onların istikbalini Türkiye Türklüğüyle birleştiren “Turancı” idealizm, yerini “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” slogan milliyetçiliğine bıraktı. Bu yeni tür siyasal milliyetçiliğin ilgi alanı Türkiye Türklüğü’nden ibaretti. Özünde Türkiye Türklüğü’nü, “Turancılığın” idealizmiyle ele  almıyordu.

Yaygınlaşmak, “oy paketlerine” bir an önce ulaşmak arzusu, MHP’yi , siyasal milliyetçiliği,  tutucu dindarlığın değerlerini ve terimlerini benimsemeğe itti. “Köyünü çevreleyen dağların dışında bir dünya tanımayan ve kısa vadeli menfaatleri dışında bir menfaat” de bilmeyen Türk köylüsü, karşısında “ Sizden oy istemiyorum, ben yine de size hizmet etmeğe devam edeceğim!” diyen Burdur milletvekili adayı Merhum Galip Erdem’i bu yüzden anlayamadı.

MHP’nin kuruluş kongresinin daha ilk dakikalarında, anlaşılan oydu ki siyasal milliyetçilik, yolunu Atsız’ın kristalize Türkçülüğünden ayırarak, Türkçülüğü, taşra Müslümanlığının bulanık çorbasında eriterek herkesi bu tür bir şeyle beslemeye meyledecekti. Oysa bilmedikleri şey şuydu ki İslamcılık çorbası içinde eriyen Türkçülükten geriye en ufak bir tat bile kalmamıştı. Türk köylüsü için MHP,  çocuklarını yolladıkları Süleymancı yurtlarını olumlayan, onaylayan bir  ılımlı  dindar partiden başka bir şey değildi. MHP’nin siyasal realizmi, “partisinin milletçe nasıl anlaşıldığını” görebilecek kadar gelişememişti, çünkü siyasetin ufku, kendi “gerçekçiliğinden” ötürü seçimden seçime alınan oy sayısından ibaretti.
 Türkiye’deki gelişmeler şunu gösteriyordu ki siyasal realizm/gerçekçilik, “sonuçların gerçekliği” dışında bir şeyle ilgilenmeyen kısa vadeli  bir şartlama mekanizmasından başka bir şey değildi. Bu “gerçekçilik” anlayışı  düşüncelerin oluşma süreçleri ile zerrece ilgilenmediği gibi millet hafızasının uzak uçlarından gelen değerlerin nasıl aktarılması gerektiğiyle de ilgilenmiyordu.

Ve kuruluşundan pek kısa bir zaman geçtikten sonra herkese nasıl milliyetçi olacağını öğretmek iddiasındaki MHP, kendi örgütündeki gençlere  Atsız’ın kitaplarını yasaklayabiliyordu.

Bugün bu sorun, artık bağımsız Türk devletlerinin birbirlerine karşı tutumlarındaki belirsizliğinde temel sebebidir.

Atsız’ın, Ziya Gökalp’in Turancılığını “tehlikeli hayalcilik” olarak gören ve aslında Türk’e dışardan bakan yabancıların görüşlerini kullandıklarını anlayamayanlar için “Türk birliği” neredeyse gereksiz bir işti. Bazıları Türkeş’in Türk dünyası ile ilgili tutumunu örnek göstererek iddiamızı yanlışlayabilir.  Buna rağmen MHP siyasetinin  omurgası maalesef  uzun vadeli, geniş ufuklu bir Türk birliği düşüncesi olmamıştır. Bunu da SSCB dağıldığında, partinin içine düştüğü şaşkınlıktan anlamak mümkündür. Türkiye’de “ kendisini milliyetçi sanan gençler” yaratmakla övünen MHP, Türk Dünyası’ndaki devasa değişimi ne tahmin edebilmiş ne de bu değişimde etkin bir siyasal söylem geliştirebilmiştir.

Bunun sebebi, siyasal realizmin/gerçekçiliğin, sonuca odaklı ve kısa vadeli çıkarcılığından ideoloji çıkarılabileceğinin sanılmasıdır.

İdeolojik düzlem belli bir kararlılık taşır. Oysa siyasal düzlem sürekli savrulmalar yaşar. İşte Türkçülük, ne yazık ki kısa vadeli  vaatler dışında bir şey yapamayan Türk siyasasına feda edilmiştir.

Peki ne yapılmalıdır?

Görünen odur ki Türk ülkelerinde büyük bir tek Türk siyasi birliği kuracak bilinç mevcut değildir. MHP’nin bu konuda bir önerisi var mıdır? Yoktur. Oysa MHP hâlâ Türk milliyetçiliğinin ki aslında bu terim de Türkçü olmamak için uydurulmuş bir tür  ılımlılık ifadesinden başka bir şey değildir, yegâne mekânı ve sahibi olmak iddiasındadır.

Kısa vadede bir büyük Turan devleti gerçekleştirilemeyecek olması bu fikrin geçersizliğini göstermez, sadece gerçekleştirilmesinde bir zorluğu ifade eder.  Peki bu fikir tümden mi yanlıştır? Elbette değildir. Taşralı MHP seçmeni için milliyetçilik Süleymancı yurtlarından yetişmiş bir Kur’an okuyucu evlattan  ve devlet dairesinde bir memuriyetten ibarettir diye Türk’ün büyük düşüncesini bu köylü  ufukla sınırlamak hiç kimseye bir fayda getirmez.

Bu durumda yapılması gereken şudur:

Türkçüler, “Türkçülüklerini” hiç bir siyasi partiye yüklemeden ve ipotek etmeden kendi başlarına ve tavizsiz biçimde savunmalıdır.  Türk Ulusal birliğinin ve egemenliğinin Türkiye’den başlayarak bütün Türk  Dünyası’nda tartışmasız bir biçimde sağlamlaştırılması üzerinde sürekli kafa yorulmalıdır. Bu açıdan da olmak üzere Türk ülkelerinin birbirlerine her anlamda yakınlaşmaları için her türlü yollar düşünülmeli ve denenmelidir.

Bütünleşmiş ve bölünmez bir büyük Türk ülkesi olarak Turan belki hayaldir. Fakat  temeli atılmayan ve yalnızca çizgilerde bir proje olarak belirmiş bir bina da bir hayalden  ibarettir.

İdeallere ulaşıp ulaşamayacağımızı bilemeyiz. İdealler/ülküler ulaşılabildikleri için benimsenmezler. Onlar bize  belirsiz  bir ufukta yol gösteren kerterizler sağladıkları için benimsenirler. Hiç kimse Kutup Yıldızı’na ulaşamaz, ama o bütün denizcilerin yol göstericisidir.

Turan ülküsü de Türkçülerin Kutup Yıldızıdır.

Türkçüler, kendilerini dalgalardan korumak için çırpınan ve bütün amaçları yağmalayacak kalıntılar bulmak olan  korkak denizciler değildir. Türkçüler, denizlerin azgın dalgalarını yerken bile Kutup Yıldızlarının gösterdiği yolda ilerleyen kahraman denizcilerdir.






Hiç yorum yok: