19 Nisan 2019 Cuma

Kürt Görünürlüğü Ve Ayrımcılık



Orhan Türkdoğan’ın “Etnik Sosyoloji” adlı  kitabı özellikle “görünür farklılıklarıyla” Amerikan etnik toplulukları  hakkında örneklemleri ile dikkat çeken bir eser.

Kitapta  “etnikliğin” tanımı yapıldıktan  sonra son on yılda  liberallerin kullanıma soktukları “ görünürlük” ve “ayrımcılık” terimleri  hakkında aydınlatıcı bilgiler veriliyor.

Buna göre bir etnik topluluğun “görünürlüğü” onun taşıdığı bir özellik olmaktan ziyade, onu tanımlamaya ya da “ayırmaya”, “ayırt etmeye”  yönelik bir çoğunluk davranışı olarak ortaya çıkıyor. Yani görünürlük bir etnik topluluğun iradesinden ziyade bir çoğunluğun ona bakışıyla ilgili bir durum.

“Görünürlük” durumunun en trajik ve belirgin örneği belki de Nazi Almanyası’ndaki Yahudi’lerin “işaretlenmesi” olayıdır. Bu olayda Yahudileri görünür kılan Alman çoğunluğunun siyasi iradesi olmuştur. Yahudiler, adları, gelenekleri, kültürel farklarıyla bir ölçüde zaten bilinmekle birlikte Alman toplumunun genel yaşayışına ve egemenliğine adapte olmuş,  kendi aralarında bile Almanca’yı işlek kullanan bir topluluktu. Onlar “bilinmelerine” rağmen “görünmeyen” bir topluluktu. Naziler, onları “görünür” kılarak  bir tür  “duygusal hedef” haline getirdiler.

Bu durumun bir başka örneği Irak, Suriye ve İran Kürt’leridir.

Bu üç ülkede Kürt’ler, “istemedikleri halde” görünür durumdadırlar. Çünkü bu ülkelerin egemen ulusal çoğunlukları, onları, ülkenin anadilini akıcı konuşabilmelerine rağmen kendi ulusal çoğunluğuna dahil etmemek, kendi kültürel yapılarına dahil etmemek ve ayrı tutmak istemiştir. Bu durumda da bu üç ülkede Kürt’ler kesin bir şekilde ayı toplumsal kompartımanlar haline yaşamışlardır ve bu durum günümüzde de değişmemiştir.

Almanya’da Türk’ler, Yahudilerin durumundadır: bilinirler ama bir ölçüde “görünmezdirler”. Çünkü  Nazi sonrası Almanya’da resmi ayrımcılığın tabu haline gelmesinin yanında Türk toplumunun,  uluslaşma tecrübesi ile kazandığı inanılmaz “uyum yeteneği” ile Türk azınlığın, Alman ulusal çoğunluğuyla bütünleşmesi mümkün olabilmiştir. Buna rağmen Türk’lerle Almanlar arasında bir ölçüde “uzlaşmaz bir kültürel” fark her zaman var olacaktır. Çünkü bu iki toplum “ulusal” düzeyde birbirlerinden ayrı iki toplumdur.

Türkiye’de Kürt’lerin “görünmezliği” ise İran’dan, Irak’tan ve Suriye’den farklı olmak üzere , onların “benimsenmesinden” kaynaklanmaktadır. Atatürk tarafından, Hun’lardan beri sürdüregeldiğimiz “siyasal uluslaşma” tavrının modernize edilmiş uygulamasıyla  Kürt’ler, tarihi beraberliğimizin ve bundan kaynaklanan yoğun toplumsal geçişliliklerin doğurduğu kültürel  benzeşmeler de göz önüne alınarak Türk toplumunun ayrılmaz bir parçası sayılmışlardır.

Dolayısıyla Türk toplumu, Kürt’leri, “görünür” kılmak istememiştir. Türk toplumu  Kürt’leri toplumsal, siyasal ve kültürel anlamda “ayrıştırmak” istememiştir.

Oysa Kürt’ler İran, Irak ve Suriye’de siyasi irade eliyle toplumsal, siyasal ve kültürel olarak resmen ayrıştırılmış ve “ görünür” kılınmıştır.

Bu ülkelerde Kürt’ler “görünür” kılınarak o ülkelerin egemenlik hakkının kullanımından mümkün olduğunca dışlanmışlardır. Bugün Kuzey Irak yönetiminin Amerikan destekli  bir zorlama egemenlik alanı olduğu açıkça ortadadır. Suriye’de Kürt’ler resmen vatandaş bile değildir.

Türkiye’de süreç tersine çevrilerek Kürt’ler PKK eliyle “görünür” kılınmak istenmektedir.

Yani PKK eliyle yürütülen Kürtçülük, PKK eylemleriyle Türk toplumunda Kürtler aleyhinde bir duygu durumu yaratarak onların, toplumsal, siyasal ve kültürel olarak “ayrıştırılmasını” istemektedir.

Bu mümkün olabilir mi? Yeterince Türkleşmemiş, Türklüğün siyasal, tarihsel ve kültürel anlamını yeterince idrak edememiş siyasal iradelerin, Türk Devleti’ni Kürtçülerin istekleri doğrultusunda yönetmeleri, son on yedi yılın genel karakteristiğidir. Doğu’da Ve Güneydoğu’da yerel yönetimlerdeki Kürtçü baskıya ve propagandaya, ülke geneline yayılmış , resmi kabul görmüş ayrılıkçı Kürtçü  söylemlere ve eylemlere rağmen Kürt’ler hâlâ “görünür” değildir. Çünkü Türk toplumsal yapısına kabul edilişleri, Türk toplumu tarafından uluslaşmaya dahil edilmeleri, bunun inanılmaz bir yaygınlıkla görülen aile birleşmeleriyle ortaya konması, Kürt’lerin “görünür” kılınması gibi bir problemimiz olmadığının en önemli kanıtlarıdır.

Üstelik bu durum, Türk dışı ve açıkça Türk düşmanı bir siyasal İslamcılık egemenliğinde, devletin bütün imkânlarının, Kürt ayrılıkçılığının emellerine dolaylı olarak hizmet etmesi yönünde kullanılmasına rağmen gerçekleşmemiştir.

 “Türkiye Cumhuriyeti devletiyle hesaplaştık”. “Abdullah Öcalan’ın fikirleri bizim de fikirlerimizdir.” “ Elhamdülillah Türk olmaktan kurtulduk.” gibi ifadelerle Kürt ayrılıkçılığının söylemlerini benimsemenin, toplumsal bütünleşmeyi sağlayacağını sanan resmî egemen siyasal İslamcılığa rağmen Türk toplumsal yapısının ahlâkî, tarihi ve kültürel derin kökleri  Kürt’leri, ayrılıkçılığı besleyecek bir ayrımcılık tavrı olarak “görünürlük” durumunu desteklememiştir. Umarız asla da desteklemez.



Hiç yorum yok: